Berlin’de hedef Türkiye 2014

Geçtiğimiz cuma Berlin’deki “Hedef Türkiye 2014 Tübitak Çalıştayı”ndaydım. Araştırmalarını yurtdışında sürdüren bilim insanlarını bir araya getirmek ve Türkiye ile işbirliği imkanlarını geliştirmek için düzenlenen bu çalıştaylar daha önce hep ABD’de yapılmıştı. Avrupa’da ilk kez Berlin’de yapılan çalıştay, 2014 yılının “Türk-Alman Bilim Yılı” ilan edilmesi üzerine planlanmış.

Aslında bilmediğiniz bir şey yok ama yine de izninizle bu haftayı çalıştaydan bazı izlenimlerimi aktarmaya ayırayım. Çalıştayın açılışı tanıtıcı bir Tübitak videosu ile yapıldı. “Yerli” uydulardan, yerli ilaç ve aşılara, yerli enerji çözümlerinden yerli yazılımlara, yerli üretimin öne çıkarıldığı video “TSK’nın vurucu gücünün arttığı”yla filan devam ediyordu.

Programda daha sonra Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık’ın konuşması yer aldı. Bakan Işık sözlerine, düne kadar Türkiye’nin başka problemleri nedeniyle gündemine bilim ve teknoloji ile ilgili sorunları alamadığını belirterek başladı. Işık’ın birçok sayı ve istatistik verdiği konuşması pek çok açıdan ilginçti ama iki noktaya ayrıca dikkat çekmek istiyorum.

Birincisi, bakan, bir ülkenin önceliklerinin ne olduğunu görmek istiyorsanız bütçesine bakın diyordu. Sanırım buna kimsenin itirazı olmaz, zira bütçelerin ekonomik ve siyasal olarak önemli göstergeler olduğu yadsınamaz. Ancak ilginç olan bakanın bu notu Türkiye’de bilime ve eğitime verilen önemin bir göstergesi olarak düşmesiydi.

Eğitimin bütçeden büyük bir pay aldığı doğru, ancak bu paranın sadece çok küçük bir bölümü yatırımlara, mal ve hizmet alımlarına ayrılıyor. Bütçenin asıl kısmı öğretmen ve okul açığını gidermeye yönelik harcanmakta.* Öğretmen ve okul açığını kapatmak elbette ki gerekli ama 11 yıllık iktidar sonunda hâlâ bu noktada olunması övünülecek bir şey değil, eğitime ne kadar önem verildiğinin göstergesi ise hiç değil. Diğer rakamlar ise gayet vahim (pardon, önceliklerin ne olduğunu çok iyi anlatıyor diyecektim!). Örneğin, Diyanet İşleri Başkanlığı’na ayrılan bütçe, aralarında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı da olmak üzere 8 bakanlığın toplam bütçesine eşit.

Burada dikkat çekici diğer noktaya geliyoruz. Bütçesi diyanet ile karşılaştırıldığında küçük kalsa da Bakan Işık, “Kaynağımız var ama etkili ve verimli bir şekilde kullanamıyoruz, biz istiyoruz ki bütçemiz yetmesin ek bütçe isteyelim” diyordu. Kaynağın harcanacağı proje bulunamamasının nedenini üniversitelerde proje yazma seviyesinin istenen düzeyde olmayışına bağlıyordu. Acaba istenen düzeyde olmayan proje yazma seviyesi mi yoksa topyekün üniversitelerin kendileri mi? “Proje nasıl yazılır eğitimleri” ile etrafından dolaşmaya çalışmak sorunu çözecek mi?

Gerek bakanın konuşmasında gerekse diğer konuşmalarda benim duyduğum hep şu oldu: “Altyapımız yok, inşa etmeye de niyetimiz yok, ama bilim, sanayi ve teknoloji tek çıkışımız, parası neyse verelim”. Elbette yurda dönmeye veya yurtiçindeki meslektaşlarıyla işbirliği yapmaya istekli yurtdışındaki araştırmacılar için teşvikler ve destekler, kurulmaya çalışılan ağlar kritik rol oynuyor. Ancak yapılmak istenende bir tepeden inmecilik söz konusu. Bilim insanları geri dönsün veya işbirliği yapsın isteniyor ama verili durum elverişli bir bilim kültürü ortamı ve algısıdan çok uzak. Ezbere bir “bilimin önemi” söylemi tutturulmuş olsa da, bilim politikasında odağa ülkenin asıl ihtiyaçlarına cevap üretmek değil, Ar-Ge, patent, tasarım, marka oluşturma, ürün geliştirme konmuş durumda.

Ayrıca bilim insanı da adı üzerinde insan. Bir ülkede sağlıktan spora, sanattan doğaya her şey saldırı altındayken, en temel kişisel hak ve özgürlükler dahi kısıtlanıyorken, bilim bakanı Avrupa’da ilk kez gerçekleştirilen çalıştayda kürsüden cumaya gidiyorum deyip yarısında çıkıyorken insanlara haydi gel seninle bilim yapalım demeye çalışıyoruz.

Türkiye hedefi şaşırmışken, Hedef Türkiye Çalıştayı düzenliyoruz.

*Durmuş, M., Bianet, 10 Aralık 2013