Teşbihte Hata

Teşbih “benzetme” anlamına geliyor, her zaman bir arada bulunması şart olmayan dört öğesi olduğu da biliniyor: Benzeyen, benzetilen, benzetme yönü, bir de benzetme edatı.

“Benzeyen” ve “benzetilen”in açık seçik olması halinde bile “benzetilen”in kimliğine ya da yüzlerce yıldır kabul görüp edinilmiş “kanaatlere” bakarak itirazların yükseldiği çokça görülmüştür. O nedenle de “teşbih” açık seçik yapılıyor ise olumluluğa işaret etmeli tersi ve illa yapılması gerekiyorsa mümkün olduğu kadar “kapalı” yapılmalıdır. Yani “benzetilen” olmusuz ise teşbih yapılırken “benzeyen”in gözünün içine bakılıp sırıtarak yapılmamalı ya da her defasında “teşbihte hata olmaz” denilerek söze girilmelidir.

Ancak “teşbihte hata olmaz” lafı da her zaman kurtarıcı olmayabilir. “Ne kadar güzelsin, hıyar gibi yeşil gözlerin var” dediğinde, sen “benzetme yönü” olarak safiyane bir şekilde ”hıyar” ın yeşiline gönderme yapıyor olsan bile yakayı sıyıramama ihtimalin pek çok yüksektir. Hani, demek istediğim insanoğlunun saçmalıklarının sınırsızlığı ve “teşbihte hata olmaz” lafının bile hükümsüz kalıp senin imdadına yetişemeyeceğidir.

Teşbih bu nedenle incelik ve özen isteyen edebi bir sanattır.

Teşbih edebi bir sanattır ve her ne kadar “hata olmaz” denilse de olur!

Teşbihte “benzetme yönü öğesi” dikkat edilecek en önemli öğelerden biridir. Kerteriz noktası da burasıdır.

Temsil AKP Aydın İl Başkanı Önder Somer’in, sahiden de adamı benzetmemek elde değil Önder Somer’e… O da bıyıklarının altını ve üstünü özenle traşlamış... Saçları gür ve yana doğru taralı... Bir tutam kâkül kendiliğinden alnına düşüvermiş de farkında değil gibi... Vesikalık fotoğrafını basmış gazeteler sol omuzunu hafif öne doğru kaydırıp, sağ’ı geriye atmış, ağzına da “Odaya çıkıp bir şeyler içelim mi” gülümsemesini ekleştirmiş…

İşte bu Önder Somer’in, dünya durdukça saadetler içinde yaşayası Tayyip Erdoğan için yapmış olduğu “Bizim için adeta ikinci Peygamberdir” teşbihinden sonra çıkan kavgada, Bülent Arınç ve silah arkadaşı Bekir Bozdağ’ın, Meclis Başkan Vekili Güldal Mumcu’nun odasını basıp tehdit ettiklerini duymayan kalmadı. Hatta Mumcu’nun “Fiili olarak bana saldırmaya yeltendi” yollu sözleri de düştü gazete sayfalarına, Bülent Bey’i kastederek. Bu biliniyor.

Bu bağlamda, “Bülent Arınç mı, tabi canım manda gibi kuvvetlidir Mumcu’yu döver” cümlesini kurduktan sonra bunu ele alıp teşbih sanatı açısından analiz etmeğe oturursak, ilk elde göze çarpacak olan cümlenin mana itibariyle “tam teşbih” olduğudur (diğerleri: kısaltılmış, pekiştirilmiş, yalın). Zira teşbih sanatının dört öğesi de dört başı mamur olarak cümlede yer almaktadır. Bir analiz cümlesi olarak bu cümlede geçen “Bülent Arınç” benzeyen, “manda” benzetilen, “kuvvetlidir” benzetme yönü, “gibi” benzetme edatıdır. Mumcu sadece yaşanılan olayın bir kahramanıdır ve “analiz” bağlamında mevzu dışıdır.

İşte teşbihi edebi sanat seviyesine yükselten “İncelik ” tam bu noktada ortaya çıkmakta ve altı çizilesi olmaktadır.

Teşbih incelik ve özen ister derken yüklediğim mana burada gizlidir.

Paragraf başında altını çizdiğim “benzetme yönü” öğesine dikkat çekmemin nedeni de budur. Burada “benzetme yönü” nün “kuvvet” olduğunu belirtmemin bir sakıncası yoktur: Kuvvet kuvvetli, güçlü, hey maşallah anlamındadır.

Öte yandan “edat” da küçümsenip bir kenara atılacak kadar basite alınmamamlıdır… Özellikle de analizimizin bu safhasında başımızın belaya girmesini engelleyen bir kurtarıcı olarak önemli görevler üslenmiştir: “gibi…”

“Benzetme yönü”nü atladın, “edat”ı küçümsedin, soruyorum şimdi teşbih ne olur? Bülent Arınç “manda’dır” olur ki, yok artık tut kulağından çifte koş! Bunun ise teşbih değil de olsa olsa “teşhis” olabileceğini yazıp söyleyebilecek kaba saba birilerinin varlığından söz edildiğini duymuştum. Ancak sadece duydum.

Sözün kısası şimdi cümleyi yeniden “benzetme yönsüz” ve “edat’sız” kurarsak “Bülent Arınç mandadır, Mumcu’yu döver” şekline dönüşür ki gerekli özen ve incelikten yoksun olan bu cümlenin “edebi” hiçbir değeri yoktur.

O nedenle teşbih “olumlu” anlamda yapılırken açık seçik olunmalı ve dört öğeninde yerli yerince kullanılmasına özen gösterilmelidir derim ben. Şimdi cümleyi bir kez daha yeniden kurup tam teşbih yapmış olalım: “Bülent Arınç, manda gibi kuvvetlidir, Mumcu’yu döver.”

***

Şimdi gelelim dünya durdukça saadet içinde yaşayası Tayyip Erdoğan’ın Tekel işçileri ile Yeniçerililer arasında yapmış olduğu teşbihe.

“Milletin hakkını işçi ve emekçilere yedirmemek, işçi ve emekçilerin gözlerini dikmiş oldukları yetimlerin ve tüyü bitmemiş sabilerin haklarını korumak için” direnen Erdoğan’ın Tekel işçileri için sarfettiği “olayı ajite ediyorlar, gelmişler istemezük diyorlar” cümlesindeki teşbih’i “benzetme yönü”nün ve “benzetme edatının” yokluğu, “benzetilen”in sadece ima ile geçilmesi nedeniyle tam olarak anlayabilmiş değilim.

Ancak gazeteler “Erdoğan Tekel işçilerini Yeniçerilere benzetti” başlığını çektiğine, aksi bir açıklama da gelmediğine göre habere inanmamak için hiçbir neden yok demektir.

Yazmak zorundayım. Yeniçerililerin “asi” olup kazan kaldırmalarının neticesinde, hem de en kudretli pardişah ve yöneticilerin olduğu dönemlerde yaşananları, olup bitenleri Tayyip Erdoğan okumaya kalksa, küçük bir iç geçirme ve titremeden sonra büyük bir olasılıkla ensesinden inmeye başlayacak olan ter damlası kuyruksokumuyla buluştuğu anda… Ne teşbih ne de latife...

“Avluda üç saattir bekleyen yeniçeri ve sipahiler (...) –vezirlerden- Dilaver Paşa’yı ve Süleyman Ağa’yı öldürdüler. Süleyman Ağa’nın parçalanışını saklandığı köşeden izleyen Bostanzade Yahya Efendi o sahneyi ‘şuursuz başına bir çomak uruldu, sanki su testisi idi. Bir ses çıkarıp ikiye bölündü, her taraftan çullanıp yıldırım gibi kılınç, hançer, teber, ağır topuz ve şeşper üşürdüler, bir an içinde dünyadan göçürdüler, her parçasının kulak kadar olması kaza ve kader idi..”

***

Rabbim korusun!

***

Teşbih önemlidir. Teşbih yapmak edebi sanattır. O nedenle “Teşbihte hata olmaz” diyip “hata” yapmayın!