Bu yazı Vahdettin tartışmalarına katkıdır.

‘Padişahımız Ankara’nın zaferiyle sevinir başarısızlıklarıyla hüzünlenirdi’

Şöyle oluyor:

Biri uyduruyor. Birileri de uyduruk olanın peşine takılıp sağına soluna, önüne ardına bakmadan tarih döşeniyor. Sonrasında uydurulan artık her neyse sahi imiş gibi ortalıkta dolanmaya başlıyor. Bu, o cinsten. “Bu” dediğim yazının başlığı. Yazının başlığı mı? Vahdettin oluyor.

Görebildiğim kadarıyla ilkin Ahmet Anapalı uydurdu. Anapalı Ahmet “Allah utandırmasın” diye yola çıkanlardan. Utanmıyor. Yazısının başlığı da pek fiyakalı:

“Atatürk’ün İdam Fermanına İnanan Cahiller, Hele Oturun Yamacıma!”

Oturuyoruz. Uydurmaya başlıyor.

İnandırıcı olmak için tarihi bir figürün tanıklığına ihtiyacı var. Eh, Fevzi Çakmak fena sayılmaz, el verir. Mustafa Fevzi Çakmak her ne kadar Milli Mücadeleye geç katılanlar listesinin başında yer alıyorsa da, sonradan Mustafa Kemal Paşa’ya sadakati ile temayüz etmiş alnı secdede ehli tarik bir Osmanlı Paşası. Sıradan biri değil. İstanbul’un fiili olarak işgal edildiği 16 Mart 1920’de Harbiye Nazırı olarak görev yapıyor. İngilizler muhalifleri tutuklayıp kimilerini Bekirağa   Zindanı’na atar, kimilerini Malta’ya sürgün ederken bizim Fevzi, eh insani bir haldir, sıranın kendisine geleceğini düşünmüş olmalı, korkar ve Ankara’ya kaçmak durumunda kalır. Böylece hiç aklında zikrinde yokken kendisini Millici saflarda bulur. Fevzi Çakmak 27 Nisan 1920’de geldiği Ankara’da meclis kürsüsünden işgal sonrası İstanbul’u anlatmaya girişir. Uzunca olan ve yer yer alkışlarla kesilen ve zaten handiyse tamamen sorunlu olan konuşmasının bir yerinde, şimdi ne demeli, tamam, iyi, güzel de yani şimdi ne demeli, Ahmet Anapalı’nın koskoca paşaya söylettiklerine bakar mısınız:

“…Padişahımız Ankara’nın zaferiyle sevinip başarısızlıkları ile hüzünlenmekteydi. O sıralarda hepinizin malumu olduğu üzere İngilizlerin baskısıyla tehditle o mahut fetvayı aldılar. Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi’nin imzaladığı, Mustafa Kemal hakkındaki idam fermanı, malumunuz olduğu üzere o fetva süngü zoru ile alınmış ve İslam milletinin birbirine düşürülmesi hesaplanmıştı…”

Hadi bakalım.

 Biz cahil takımını “yamacına” çağırıp bu kıymetli bilgileri cömertçe aktaran Anapalı’nın ardından bu defa epeyce bir gecikmeyle de olsa Yeni Şafak’tan Yusuf Kaplan,  Anapalı’dan kelimesi kelimesine aynen aktardığı bu kıymetli bilgilerden hareketle Milli Mücadelenin başlatıcısının Vahdettin olduğunu ileri sürmüştür. Ne yalan söylemeli bu yazının başlığı da fiyakalıdır: “Fevzi Çakmak’ın Ankara’ya Gelişi ve Resmi Tarihi Tarihe Gömen Meclis Konuşması”

Yusuf Kaplan, ciddi adam. Referans olarak Çakmak’ın konuşmasının yazılı metne dönüştüğü 27 Nisan 1336 (1920) tarihli T.B.M.M Zabıt Ceridesini göstermiş ama ne kadar yazık ve ne kadar ayıp, koskoca adam, referans olarak gösterdiği belgeyi okumadığı halde okumuş gibi yapıp, Anapalı’nın uyduruğunu belge olarak aynen aktararak esasında resmi tarihi değil de Anapalı’yı gömmüş!  

Eskiden nispeten zordu. Artık kolay. İnternete giriyorsunuz, tarih ve konu başlığı verdiğinizde önünüze düşüveriyor. Düştü:

TBMM Zabıt Ceridesi,27.4. 1336 (1920) Devre: 1, Cilt: 1, İçtima Sayısı: 1, Beşinci İçtima.

Anapalı’nın ve ondan alıntı yapan Kaplan’ın referans olarak göstermiş oldukları Fevzi Çakmak’ın konuşmasının ilgili bölümünün orijinali aynen şöyle:

“Harbiye nezaretinde bulunan bazı arkadaşlardan aldığım malumata nazaran o kabineye tazyik icra ettiler. Fetvayı veriniz diye. Nihayet o fetvayı aldılar.

Malumunuz veçhile o fetva İngiliz süngüsüyle alınmış, İslâmı sinesinde birbirine dürmek için, ilk defa yazılmış acı bir vesikadır.”

Biliyorum, hemen alt alta geldiğinde “şık” duracağından değil de, Anapalı ve Anapalı’dan kopya edilen “alıntı”, orijinal metinle karşılaştırma kolaylığı sağlayacağını düşündüğümden bu defa Kaplan’ın makalesinden aktarmak istiyorum:

“Padişahımız Ankara’nın zaferiyle sevinip başarısızlıkları ile hüzünlenmekteydi. O sıralarda hepinizin malumu olduğu üzere İngilizlerin baskısıyla tehditle o mahut fetvayı aldılar. Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi’nin imzaladığı, Mustafa Kemal hakkındaki idam fermanı, malumunuz olduğu üzere o fetva süngü zoru ile alınmış ve İslam milletinin birbirine düşürülmesi hesaplanmıştı.”

“Bir” diye başlasak diyorum:

1. Anapalı ve Kaplan’nın makalesinde Ankara’nın başarı ya da başarısızlıklarına göre ruh durumu dalgalanan Padişahımızın, bu Vahdettin oluyor, Fevzi Çakmak’ın konuşmasında yer almadığı görülüyor. Biraz kaba olacak ama, başkaca ne desem bilemiyorum, Ahmet Anapalı tamamen uydurmuş. Vahdettin’e yüklediği romantik gel-gitleri Çakmak’ın konuşmasına monte etmiş. Ne yapsın Yusufçuk o da Anapalı’nın kurbanı olmuş. Yusufçuk keşke referans olarak gösterdiği orijinal metni okusaydı. Okumamış.

2. Metnin ilgili bölümünün orijinalinde Çakmak’ın sözünü ettiği fetva bizim “ahbap çavuşların” ileri sürdükleri gibi Mustafa Kemal hakkında verilen idam kararı ile ilgili değildir. Değildir zira, evet, Fevzi Çakmak ehli tarik, namazında niyazında sofu biri olarak bilinir ama, on beş gün sonra,11 Mayıs 1920’de Mustafa Kemal ve arkadaşları hakkında verilecek, 24 Mayıs’ta Vahdettin   tarafından onaylanacak olan idam kararını 27 Nisan 1920’de öngörebilecek ölçüde donatılmış müneccim sınıfından bir şeyh değildir.

3. Fevzi Çakmak’ın sözünü ettiği fetva, saray fetvacısı Şeyhülislam Dürrizade Abdullah’ın vermiş olduğu 11 Nisan 1920 tarihli “Kuvayı Milliyecilerin katli vaciptir” fetvasıdır.

4. Vahdettin’den Kuvvacı yaratma çabası sahiden gülünçtür.

5. Fevzi Çakmak’ın 27 Nisan 1920 tarihinde yapmış olduğu konuşma bütünüyle sorunlu bir konuşmadır ve fikrim odur ki Mustafa Kemal Paşa bu konuşmayı kerhen alkışlamıştır ve alkışlarken de fena halde müstehzidir!

“Müstehzi” dedim, açmalıyım…Haftaya…

Kaynaklar, internet okumaları:

*Ahmet Anapalı, “Atatürk’ün idam fermanına inanan cahiller hele oturun yamacıma” Haber (7) com. Eylül 2018.

*Yusuf Kazi Çakmak’ın Ankara’ya gelişi ve resmi tarihi tarihe gömen konuşması”  Yeni Şafak,18 Mayıs 2020.

*T.B.M.M. Zabıt Ceridesi,27.4.1336.