Ne istediniz Cübbeli'den, ne dedi ki garibim

Kadınları kızları türbanladık. Daha değil demeyin. Bitti bu iş... Üç beş yıla kalmadan binlerce türbanlı kız üniversiteyi bitirip hakim, savcı, öğretmen, doktor vs.olduktan sonra evlerine oturup, kabak, patlıcan oyup, olmadı turşu kurup, o da olmadı kanaviçe işleyip, boncuk dizerek koca beklemeyecekler herhalde. Onca mektep medreseden sonra işe girip okudukları dallarda kendilerine bir meşgale bulacaklardır. Buna kim itiraz edebilir... Edemez. Artık bitti bu iş...

İnancı gereği okulda örtünen kızın okul sonrasında işe girdiğinde alan tarifi yapıp örtüsünü atmasını istemek kadar tuhaflık da olamaz.

Açık ve nettir. Örtünmek Kuran hükmündendir. Bu hüküm değiştirilemez. Değiştirilmesi teklif dahi edilemez. Bu böyledir. Tartışılması Ebu Leheb’liktir!

Ebu Leheb’i tanımak isteyenler için Kuran’da Leheb ya da Tebbet Suresine bakmalarını öneririm, tüyler ürpeticidir.

İlköğretim çağındaki çocukların dokuz yaşından gün almamışları için türban zorunluluğu olmayabilir. Buna itiraz etmek çocuk hak ve özgürlüklerine müdahele demektir. Ancak evlenme yaşına gelmiş, yani dokuz yaşından gün almış her kız çocuğu saçını başını bir güzel örtmelidir ki kendisini şeytani bakışlardan sakınabilsin. Sadece başını örtmek tabii ki eksikli olacaktır... Burka sonra... Şimdilik dedik... “Evet... Ama yetmez...”

Küçük bir not, ”dokuz” derken referansım Ayşe anamızdır...

”İlköğretim zorunlu, mutlaka okula gidecek. Ancak devletin koyduğu kurallara uyarak gidecek. 18 yaşını henüz doldurmamış çocuk ve gençlerin gittiği okullarda, ilköğretimde ve ortaöğretimde devlet düzeni kurmakta ve kurallar koymakta yetkilidir...” Değildir Zafer Üskül Efendi... Hem değildir hem de şarlatanlıktır bu dediğiniz. Değildir çünkü Müslüman inancına göre kız çocuk “dokuz” dedi mi örtünmelidir. Şarlatanlıktır çünkü mensubu bulunduğunuz Akepe fukara halkın dini inançlarını sömürerek hükümet olmuştur. Gereğini yerine getirmelidir. Hiç kıvırtmadan...

Tayyip Bey işine geldiğinde meydanlarda , din iman vezninden konuşup Kuran’ı referans göstererek örtünmek imandandır, inanç gereğidir makamını tutturacak eşi, kızları, oğulları, damatları armani eşarplar...

Oğul, damat da nerden çıktı, onlar yok..

Tabii yok onlar erkek... Öte yandan kul yapısı yasalara işaret edip kimi sınırlamalar koyacak.

Haydi ilkokul neyse de ortaokul ve liseye yasak koymak hele hele üniversite bitirmiş kızlara kamusal alan engelleri koyup onları evlere kapatıp devlete hizmet etmek hakkından mahrum bırakmak olacak gibi değil... Papağan gibi “yaradılanı yaradandan ötürü sevdiğini” tekrarlayan birinin yaradanın yasalarına “cızzık” atıp hiçlemesinin, bak yazıyorum hem bu dünyada hem de öbürsünde vebali çok ağırdır.

Sahi, anayasayı seçimden önce mi değiştirsek, seçimden sonraya mı bıraksak tartışmaları ne demeye yapılıyor anlayabilmiş değilim. Şimdi aklıma geldi de yazıyorum: Kuran’ı anayasa yapalım olsun bitsin. Bu tartışmalarda toptan “kirp” diye kesilir. Halk oylamasına sunarız. Hani referandum dedikleri... Halkım neylerse güzel eyler... Netice itibariyle “hayır” diyeceklerin sayısının çok aşağı seviyelerde olacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Ancak bu arada “evet ama yetmez”ciler aynı çizgide direnip pazarlığa oturmaya kalkarlarsa başlarına gelecekleri düşünmek dahi istemiyorum. Bakar mısınız masanın üstüdekine?

Onu bunu bilmem, şeriat meriat ama en azından sürecin başında, epeyce eğleneceğimiz anlaşılıyor. Eh bizler için giderayak ama, olsun, bu da bir şey!

***

“Nisa” taifesi için kapıları açtık. Türban işini halettik. Bu iyi. Ya erkekler..

Kaynaklara göre erkek giyim tarzında Müslümanların getirdiği bir yenilik yok. “Cahiliye Dönemi”nde ne giyiliyorsa Asr-ı Saadet Döneminde de onu giymiş Müslüman erkekler. Ancak bir istisna var ki işte bu Müslümanları diğerlerinden ayıran alametifarika oluyor ve cübbeyle bir araya geldiğinde ayrı bir değer kazanıyor: Sarık..

Kaynaklara göre Peygamber’in giyim-kuşamda, “moda” denilebilir, getirdiği en büyük yenilik sarık olmuştur Cahiliye dönemi giyim-kuşamından farklı olarak ”Mübarek başlarını burnus veya kalensüve adı verilen bir külah üzerine sarılmış sarık giyerdi...”

Farz değildir sarık, sünnettir, ancak peygamber davranışı ve tavsiyesi olması nedeniyle Müslümana ayrıca itibar kazandırıp güzellik kattığı kesindir. Ayrıca uyulmasının fazladan sevabı vardır. Bu cümleden olmak üzere Mülümanların alametifarikası olması bir yana, Cübbeli Ahmet’in Mahmut Ustaoğlu Hocaefendi’ye plaket verme törenine “sarık ve cübbelerinizle gelin” çağrısı sadece estetik ve sevap açısından bile ele alınsa pek yerindedir. İlkin Yeni Şafak Gazetesinin ardından Zaman’ın onun ardından da öbürsülerin Mina’da şeytan taşlar gibi Cübbeli’ye saldırmalarını bu nedenle anlayamadım. Kişisel olarak da sevimli ve eğlenceli bulduğum bu muhteremin çağrısının provokasyon olarak nitelendirilmesini haksız bulmakla kalmayıp ayıplıyorum da!

İşte takıye’nin sonu. “Sarıklı ve cübbeli gelin” çağrısının, yani peygamberin sünnet hükmündeki davranış ve tavsiyelerinin “provokasyon” olarak resmedilmesini ayıplamakla kalmıyor, kızdım ya, “diliniz ensenizden çıkar inşaallah” diyerek beddua etmekten kendimi alamıyorum. Bakar mısınız şunlara...

Sonuç olarak Cübbeli’den özür ve dayanışma için bütün meb’usların TBMM’ne cübbe ve sarıkla girmesini öneriyorum. Zaten yakında olacak olan bu olduğuna göre, şimdiden girilmesinin ne sakıncası olabilir... Bir de Akepe kurucular kurulu üyesi Fatma Ünsal hanımın geçtiğimiz günlerde partisinin Geleneksel Kızılcahamam Kampı’ndaki “Meclis’te türbanlı vekil olsun” çağrısı mutlaka değerlendirilmeli derim..

Olsun... Evet... Yetmez ama o da olsun!