Tarihin Romancıdan Çektiği

Amerikalı yazar F. M. Spillane’nin hayatı boyunca sadece 6 adet Mayk Hammer yazmış olmasına rağmen Türkçeye tercüme edilen romanlarının sayısının 200-250 civarında olduğunu duyunca, adamcağızın gözlerinin yerinden fırlayıp dilinin tutulmasına şaşmamak gerekir.

Kemal Tahir’in F. M. İkinci imzasıyla yaptığı epeyce sayıda Mayk Hammer “çevirisi” var. İngilizceden Çorumcaya yapılan çevirilerde kimi dil sorunları yaşansa da “Kara Nara”, “Derini Yüzeceğim” “İntikam Pençesi”nin satış rakamlarının vaktiyle orjinal Mayk Hammer çevirilerinden çok daha fazla olduğunun da edebiyat mahfillerinde konuşulduğunu duymuşluğumuz var.

Kemal Tahir’in romanlarında gerek Köyün Kamburu-Yedi Çınar Yaylası-Büyük Mal üçlemesi, gerekse Osmanlının kuruluşunun hikâye edildiği ve bana göre en berbat kitabı olan Devlet Ana’da görülen “polisiye dokunun” kaynaklarından birinin, yazarın geçmişinde yatan bu Mayk Hammer “çevirileri” olabileceği yolunda bir düşünceye zaman zaman kapıldığımı söylemeliyim.

***

Kurt Kanunu polisiye roman lezzetindedir ve “tarihsel roman” türü içinde değerlendirilmesi gerekir.

Kemal Tahir’in yakın tarihimizin o kanlı hesaplaşma günlerini romanına taşırken (1926 İzmir Suikastı) tarihsel figürleri fazlasıyla eğip büktüğünü, onları deforme edip tanınmaz hale getirdiğini, anlatısının zayıf yanlarından birinin de bu olabileceğini söyleyerek söze girmek istiyorum.

Kuşkusuz kimse romancıdan geçmişi, tarihsel olayları ve tarihsel figürleri “tarihçi sadakatiyle” ele alıp romanına taşımasını beklemiyor. Romancının tarihsel bir yaşanmışlığı işlerken “sahi” olanın yanına hayal gücüyle yarattığı kahramanlara yer açmasının, hatta “sahici” figürleri arka plana itmesinin ve hayali kahramanları öne çıkarmasının ve hatta “sahi” olana birkaç romanesk fırça atıp daha okunur hale getirmesinin, tarihi romanlardan öğrenmeye kalkanları bir yana bırakırsak kime ne zararı olabilir ki?

Hiçbir zararı olmaz, ancak Kurt Kanunu’nunda “zırt” da işte tam burası. Fırçanın dozunun iyi ayarlanmamış olması. Bana kalırsa ölçü bir hayliden çok öte... Almış başını gitmiş... Ölçü olmaktan çıkmış...

Buraya geleceğim de, kim bilir belki de romancımızı bu duruma düşüren büyük talihsizliğinden söz etmeden geçemeyeceğim. O da şu:

Kemal Tahir'in Kurt Kanunu 1969 yılında ilk baskısını yapmış. Bunun “Romanda tarihsel gerçeklere sadakat” başlığı açısından bir önemi var. Zira 1969 ve çok sonrasına kadar İzmir Suikastı’yla ilgili sadece ve sadece biricik araştırma yapılmış. O da “Kandemir” imzalı “İzmir Suikastinin İç yüzü” adını taşıyan iki ciltlik bir araştırma. Bakmayın iki cilt olmasına bir sıkımlık canı yok. İncecik, cep kitabı boyutunda. Birinci baskısının 1955 yılında Ekicigil Matbaası’nda yapıldığını meraklıları biliyor. Kitap suikast yargılamalarının bir bölümünün (diğer bölümü Ankara) yapıldığı İzmir’de yayımlanan gazete haberleri ve resmi bidirilere yaslanarak yazılmış. İzmir Suikastı’yla ilgili nispeten kapsamlı denilebilecek araştırmaların çok sonraları yapıldığı ve yayımlandığı düşünülürse bunun, Kemal Tahir’in yola çıkarken sadece Kandemir’in yazdıklarına sahip olduğu anlamına geldiği de çok açık.

Kemal Tahir’in talihsizliği buradadır: Mühimmat yokluğu, hadi eksikliği diyelim..

Mühimmat eksikli olunca ortaya çıkan boşluğu doldurmak yazarın hayal gücüne kalıyor ve Abdülkerim “zırt”lıyor... Abdülkerim romanın en önde gelen figürlerinden biri. Hatta birincisi.

Daha anlatının hemen başlarında Abdülkerim bütün ülkede zelzele yaratacak suikastçı takımından Laz İsmail’i Gülcemal Vapuruyla selametlerken, vapurdan telaşla iniveren bir kadını görmesiyle her şeyi bir yana itip “yalanıp” söylenerek “kıvranmaya” başlıyor: ”Bacakları harika..Bacakları..Kalçalar..Kıvraklık..Aralanıyor peçesi..Dehşet..Adam öldürür..Memleketli..Vallah billah yukardan..Yollu hem de..” (K.K İthaki, 2005, s.9)

İlerleyen sayfalarda Çorum ağzına yaslanıp handiyse kurduğu her cümlede sıfat yerine küfür kullanan Abdülkerim, gerçekte ise bizim İttihatçıların ünlülerinden eski Ankara Valisi Abdülkadir Bey’dir. Yani tarihsel bir kişilik... Bunu kabul edemem.

Vapurdan inen kadının, suikast timinden arkadaşı Laz İsmail’in sevgilisi Naciye Hanım olduğunu bizim İttihatçı Abdülkadir, yani Kemal Tahir’in Abdülkerim’i “kalçalarından” tanır... Ve onunla yatar. Suikast timi İzmir’de “Sarı Paşa”yı beklerken Abdülkadir üç gün boyunca Naciye’yi eve kapatır. İşte kabul edemem dediğim bu.

Tamam, hani o da olmaz olmasına da “bir”e peki dedik... Abdülkadir bunu yapmış olsun. Peki sonrası, ilerleyen sayfalarda “Küçük Efendi” Kara Kemal’le sığındıkları konakta, kapılarını açıp ağırlayan konak sahibi Semra Hanım’a ne demeli, etti mi iki ardından sığındıkları Paşa Çiftliği’nde kömürcünün karısı Hayriye etti mi üç... Bir de kullandığı dil: “Saçları koyu kumral... İnadına gür... Dola bileğine Sürü götür Kaf Dağı’na kadar... Banamısın demez... Dayanıklı olur böyle karılar... Hoşlanır horlanmaktan... Ne demektir bu? Saçlarının teline kadar istekli demektir...”(s.130)

Yok. Olmaz Kemal Tahir Efendi. Bunu hiç kabul edemem. Boynunda İstklal Mahkemesi’nin idam fermanı... Peşinde “vur emriyle” hükümet adamları... Kellesine ödül konmuş Abdülkadir’i “yumruklarıyla sevişip dudaklarıyla dövüşen” Mayk Hammer kılığına sokmana itirazım var.

Olmaz.

İsmet Paşa bile hatıralarında Abdülkadir Bey’i anarken saygılı, derli toplu ve özenlidir. Asker ve kendi sınıfından olduğunu sözünün arasına sıkıştırdıktan sonra, Kemal Tahir’in Çorum ağzıyla konuşturduğu Abdülkadir’in Antep’li olduğunu da Paşa’dan öğreniriz. Eski Ankara Valisi Abdülkadir’le ilgili şu bilgileri de aktarır bize: “Kararlı bir adam. Temiz bir adam. Çetin bir ihtilalci, ihtilal arkadaşlarına, ihtilal fikirlerine bağlı. Meşrutiyetten önce güç zamanlarda İttihat-Terakki’nin en gözde, en güvenilir fedaisi. Böyle bir adam. Abdülkadir Milli Mücadeleye karışmadı. Uzaktan takip ediyor. Bilmiyorum belki bu esnada arkadaşlarıyla bir macera içinde bulunmuş olabilir. İzmir Suikastçıları içinde Abdülkadir bulunsaydı vaziyet çok tehlikeli olurdu... Tertip ondan gelseydi bu işi mutlaka bitirirdi...” ( İnönü, Hatıralar, cilt 2, Bilgi Y., s. 216)

Şimdi bir yanda tarih, öte yanda Kemal Tahir... “Tarihin romancılardan çektiği” derken haksız mıyım? Şuna bakın ne kılığa sokmuş bizim koca İttihatçı Abdülkadir’i Kemal Tahir Efendi!