Ricciardone Ergenekoncu Olabilir mi?

Olabilir.

ABD Büyükelçisi’nin, bir, geçmişi iki, onun gazetecilerle yaptığı konuşmanın basına yansıyan bölümünde meramını anlatırken kurduğu cümlelerde geçen bazı sözcükler, Ergenekon denilen örgütle bir bağlantısı varmış izlenimi bıraktı bende. Şaşırmadım desem yalan olur.

Şaşırmamın nedeni Ergenekon denilen örgütün Amerika’nın dışişlerine kadar sızmış olabileceği ihtimalinin ortaya çıkmış olması değil elbet. Çünkü ben dünyanın herhangi yerinde yaşayan insan sınıfından bir canlının muhalif olması gerekmez, olup bitenler karşısında Akepe’yi anlamadığını ihsas ettirmesi dahilinde bile, günün birinde en azından bir dakikalığına olsun Ergenekoncu ilan edilebileceği saplantısına düşmüş biriyim. Kömürlüğünde bulunan soba borusunun roketatar olmadığını kanıtlamaya çalışan başçavuş emeklisinin hikayesini duyduktan sonra düştüm bu tuhaf saplantıya. Büsbütün haksız olduğumu da kimse iddia edemez herhalde.

Her neyse, şaşırmamın nedeni akepe yalakası olup pertavsızla gizli belge araştırması yapan basının köşe yazarlarının Reco’nun sözlerinin ardında yatanı okuyamamış olmalarıdır. “Şeyler” arasında inanılmaz bağlantılar kurup kanaviçe ilmekler atan cemaat mensuplarının ve “ileri demokratların” basiretlerinin bağlanmış olması tuhafıma gitti.

Ricciarddone’nin, Amerikalılar samimi insanlardır reco diyebilirsiniz zihin havzasını sulayan damarlara işaret ederek söze girmenin bir hayli verimli olacağını düşünüyorum. Geçmişine nasıl sızmış olduğunu kesin olarak bilmediğim, ancak tarihsel kaynağı hakkında tahmin yürütmekle yetinebileceğim İttihatçı sızıntının izlerini yaşam öyküsünde görmek mümkün.

İttihatçıların yarı askeri istihbarat örgütü Teşkilat-ı Mahsusa’nın Irak, İran, Afganistan’da buraktığı izleri takip edebilecek, tarih bilgisine ve bilincine sahip bir tanecik olsun Cumhuriyet savcısının olmaması yeterince trajik değilse nedir? Olsaydı ne mi olurdu? Tarihin izini kollayıp sürerek gelen savcı, tamam diplomatik dokunulmazlık şu, bu, evini ofisini basıp kayıtlara el koyamazdı ama en azından, Reco’nun etkilendiği tarihsel damarı bu suretle deşifre edebilirdi.

Savcıların Hukuk Fakültelerine girmek için seçmek zorunda kaldıkları Türkçe-Matematik alanınında tarih derslerinin sınırlı olması, bu sınırlar içerisinde yakın tarih derslerinin olmaması gerçekten vahim durumlar yaratabiliyor bazen. İttihatçıların Teşkilat-ı Mahsusa’sının çalışma sahasıyla, ABD Büyükelçisi Reco’nun çalışma sahası ve uzmanlık alanının Ortadoğu olduğunu bilen bir savcımız olsaydı, Reco epeyce terlerdi.
Bunun “şeyler” arasında bağlantı kurmakta uzman savcılarımızın gözünden kaçmış olması Reco için ne büyük kısmet! Ne güzel talih!

Düşünün ve şu tarihsel izleği izleyin: Ortadoğu - İttihatçılar - Teşkilat-ı Mahsusa - Kuvay-ı Milliye - Kurtuluş - Kuruluş - Cumhuriyet - Statüko - Vesayet - Ergenekon - Reco...

Alın size belge... Alın size izlek... Alın size somut bağlantı...

“Reco” diyip geçmeyeceksiniz... Reco 1990 yılının sonu ile 2001 yılı arasında Irak’ta Geçiş Döneminden Sorumlu Özel Temsilci ve Irak’taki muhalif hareketlerin önderlerini bir araya getirip Saddam Hüseyin’e karşı ayaklanmayı koordine etmiş adam... Ne demek bu? Bu sizin Reco, Birinci Dünya Savaşı sırasında Irak’ta ayaklanma çıkartmak için debelenip duran bizim İttihatçı, Teşkilat-Mahsusa’cı Kuşçubaşı Eşref’e benzmiyor mu? İçerikten bağımsız sadece stil, tarz, uslüp anlamında soruyorum ve sorduğum soruyu kendim yanıtlarken hiç de zorlanmıyorum: Benziyor.

Savcıların bu bağlantıyı kuramamalarını tarih bilgilerinin sınırlılığına verip geçiyorum..

Peki Cengiz Çandar, Şamil Tayyar, Alper Görmüş, bilmem kim Kütahyalı türünden şu, bu araştırmacı gazetecilerin bu bağlantıyı kuramamaları aymazlık değilse nedir? Sadece basit bir ihmal deyip geçebilir miyiz? Nerede kaldı istihbaratçılıkları, ihbarcılıkları, misyonları? İttihatçılık - Teşkilat-ı Mahsusa - Statüko - Vesayet izleğindeki, zincirin şimdilik son “bakla”sı Reco’yu nasıl göremiyorlar şaşmamak mümkün değil!

Reco İttihatçıdır.

Madem eylemci yanına işaret ettim örnekleyip benzeştirelim bari: Silaha düşkün olduğu yazılı.. .Irak ve Afganistan’da “keskin nişancı tüfeği” yle dolaştığı da yazılanlara ilavedir... Kullanmış da... Lakin silahında “çentik” olup olmadığını bilmekten uzağım... Ancak şu kesin, silahşör adam... Sen de Teşkilat-ı Mahsusa’nın ünlü kabadayısı Yakup Cemil, ben diyeyim Kuvay-ı Milliye’nin namlı nişancısı Parti Pehlivan... Bu izleğin nerelere kadar uzandığına evvelce dikkat çekmiştim. Tekrarı gereksiz... Gereksiz ancak şuncacık gerçeği göremeyen “ileticilerin” aymazlığına pes yani... Reco,Teşkilat-ı Mahsusa bağlantısını kuramıyorlar. Oysa bunlar en tuhaf bağlantılara imza atmış namlı yazıcılar içlerinden biri temsil, geçenlerde tutuklanan Soner Yalçın’ın Oda Tv’de atmış olduğu “hakimler ve savcılar iftar sofrasında musakka yedi” başlığından hareketle onun “gizli örgüt” le bağlantısı olabileceğini iddia edebilecek bir gelişkinliğe sahip olduğunu, şu iki gözümle okumuş bulunuyorum. Tamam menüdeki ayrıntıları bilmem imkansız “musakka”yı ben uydurdum da, yine de bu ölçüde gelişkin yazıcıların Teşkilat-ı Mahsusa, Ergenekon ve Reco hattını örememesi sizce de tuhaf değil mi?

Eylemsel olarak Teşkilat-ı Mahsusacılara yakın duran Reco fikri düzeyde ise Prens Sabahattin kanadına yaslanmış gözüküyor. Gazetecilerle yapmış olduğu söyleşide federasyon, özerklik, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gibi kavramları cömertçe kullanmasını, şahsen Prens Sabahattin’in İttihat Terakki’nin 1902 Kongresi’nde savunduğu tezlere hiç de yabancı olmadığı kanaatini uyandırdı bende. Yine Soner Yalçın kendisi dahi tutuklanmasının nedenini bilmezken, bir gazetecinin, olup bitenleri anlayamadığını savlayan Reco’ya Yalçın’ın gazetecilik faaliyetlerinden ötürü değil, onun Ergenekon gizli örgütünün üyesi olduğu için tutuklandığını ilan etmesi şüphesiz ki o gazetecinin ferasetine işaret eder. Ancak aynı gazetecinin geçmişe dönüp Reco-Ergenekon bağlantısını kuramamasını da, müsade ederseniz tarih bilincinden yoksunluğa bağlama eğilimindeyim.

Reco’nun Ergenekoncu olması kuvvetle muhtemeldir.

Bu büyük keşfimi temellendirmek için sunduğum örnekleri ve bağlantıları sonsuz şekilde saçma bulanların sayısı bir hayli fazla olabilir. Peki koskoca Başbakan’ın Ergenekonun temellerini 1938 Dersim’e kadar uzatıp buradan Çorum-Maraş-Sıvas hattını örmesi daha mı az saçma?

Ancak buna da şükür ya Sultan Süleyman’dan başlatsaydı. Kuyucu Murad’ın kazdığı çukurları arayıp duracaklardı.