Bir Daha Öpüyorum Demokratikleşmenizi

Niye “bir daha?”

Çünkü daha önce demokratik hassasiyetlerini bir defa öpmüş (30.8.2009), bir defa da yemiştim (9.8.2009).

Olan bitenleri görünce bir kez daha öpmeden duramayacağımı anladım. Elimde değil. Dayanamıyorum. Öpesim gelince kendimi tutamıyorum... Şimdi bir kez daha öpmem gerekiyor demokratikleşmelerini!

Hatırlayacaksınız, yeni kesilmiş çim bıyıklı adam okyanus ötesinden döndükten sonra önce “Kürt” demişti...

Kürt partisi kapatıldı.

Kürt belediye başkanları kelepçelenip mahkemeye verildi. Şimdi hapisteler.

Hapishaneleri polise taş atan Kürt bebelerle doldurdular.

"Açıyorum" dedi. Ağızlar umsuluk olmuş bekleşilirken,"açtım" demeye kalmadan kapattı...

***

Sonra “Alevi” dedi.

Alevi toplantısına Alevi katili Maraşlı Ökkeş’i de çağırdı.

***

N’oldu... Ne açtı... Gören var mı...

Derken bu defa, iç işlerime bakan arkadaşım açacak dedi. İç işlerine bakan arkadaşı “filan gün gelin” dedi, “açacağım.”

Filan gün denilen gün geldi, gazeteciler kameracılar bir salona doluştu, ahali dışarda... İç işlerine bakan arkadaşı “Kürt” dedi... Kaş göz edildi... Kaş göz edildiğini gördü “Demokratik” dedi... Daha doğrusu demedi de dedirttiler...

İç işlerinden sorumlu arkadaşına “demokratik’i açıyorum” dedirtti... Açtı... Kapattı... Basın toplantısına koşturan muhabirler birbirlerine baktılar ve “açılanı gören var mı?” dediler. Gören olmadığı anlaşıldı ama yine de herkes gördüğünü sandığını yazdı çizdi...

Derken, yeni kesilmiş çim bıyıklı adam bu defa “Milli birlik” dedi... Yardımcısı hüzünlü zat da Manisalı ya, “tamam” dedi “milli birlik ama ya Roman...”, “illa da Roman” olsun dedi... Bunu derken ağlamadı. Ya da ağladı!

Niye olmasın ki, Romanda olsun..

O da olsun..

İlla da Roman olsun...

Sonra Roman yurttaşları Manisa’dan sille tokat döverek kovaladılar.

Romanlar can havliyle kaçarlarken güvercinlerini, kedilerini klarnet ve darbukaları ile pencere içlerinde teneke kutularda duran çiçeklerini almaya vakit bulamadıklarını yazıyor gazeteler. Kovalayanların daha sonra güvercinleri yemiş olabileceklerine dair dedikodular da dolaşıyormuş kasabanın kimi evlerinde. Kediler paçayı kurtarmış olmalı.

Olay sonrasında Manisa Valisi Celalettin Bey’in demecinin zihnimde ve ruhumda açtığı dalgalanmalar “demokratikleşme”ye dair ilgi ve sempatimi bir üst aşamaya sıçrattı: Müthiş bir öpme duygusu..

Yanlış anlaşılmasın öpmek istediğim “demokratikleşmedir” Vali Bey değil. Hatta Vali Bey’in demecini beğendiğimi dahi söyleyemem. Demeç verirkenki tutukluğunu ve yaptığı uygulamada haklılığını kanıtlamak için sunduğu delillerin zayılığı ile, konuşurken öne, arkaya sağa sola düzenli salınışını paranoid şizofren ve madde bağımlısı olmasına yorduğumu da hatırlar gibiyim şimdi.

Biliyorsunuz ya da bilmiyorsunuz, bu hastalığa yakalananlar nesnel gerçekleri inkar ederlerken idrak- idrar değil- bozukluğu çekerler. Halkımız bunun gibilerine “aklı gidip geliyor elleme küllükte eşinsin” der...

Bunlar durup dururken Tiranlaşabilecekleri gibi kimi zaman da bildiğiniz balmumu olduklarını da yazar tıp kitapları. Sağa sola öne arkaya salınması da cabası...

Bu belirtileri sezinlediğim anda “eyvah, demokratikleşmeye zarar verecek bu mecnun” diyerek dizlerimi dövdüğümü söyleyenler de var.

Ne yapsın zavallıcık. Bir yandan hastalık, öte yandan sırtına yüklenen devlet sorumluluğunun ağır ve yıpratıcı yükü kişiyi kaçınılmaz olarak o yola iter ve unutmak, sadece unutup rahatlamak için kendisini maddeye vurur. Artık o bir madde bağımlısıdır!

Durun yahu onu da mı öpsem?

Demeç verirken sığındığı maddeye bakın: 1949... Bu adam iflah olur mu, Allah billah aşkına: “18 Haziran 1949’da yayımlanarak yürürlüğe giren İl İdaresi Kanunu’na göre Vali, il sınırları içinde bulunan genel ve özel bütün kolluk kuvvet ve teşkilatının amiridir. Suç işlenmesini önlemek kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri alır.”

Şimdi soruyorum: Buna madde bağımlısı denmez de ne denilir?

Sonradan duydum. Romanlar sille tokat Manisa’nın Selendir kasabasından kovalandıktan sonra maddeye sığınmış hastamız!

Olmayacak. Onu da öpüyorum!

Devlet Bakanı Çelik bey’in sözleri ise tüm Roman yurttaşların yüreklerini soğutmuştur umarım: Nerede isterlerse onlara sıcak yuva bulacağız!

Öpmeden olmaz!

***

Roman yurttaşlar “Nereyi beğensek ki” diye düşüne dursunlar Tayyip Bey kolunun üstüne düştü... Daha doğrusu bir daha düştü... Daha önce attan düşmüştü poposunun üstüne... Şimdi top oynarken damat kambura yatmış. Düşmüş... Daha senenin ilk günü, yeni açılan “amel defterinin” ilk sayfası... Boşuna etmemiş halkımız “Karanlıkta gebe kalan aşikar doğurur” lafını. Sen tut peşine taktıklarını gizle, sakla... Yoruldum aman bir nefes, şöyle dinleneyim biraz... Eşimle...

Millet de sanıyor ki yılbaşını geçirmek için geceliği 7500 Euro olan otele eşiyle birlikte gittiler... Damat kambura yatıp kayınbabayı düşürünce herşey gün gibi aşikar!

***

Öte yandan 25 gündür Ankara’da özelleştirmeyle birlikte gasp edilen haklarını geri almak için mücadele veren Tekel işçileri... Bunlara gazla, jopla, sopayla, tazyikli suyla düzenlenen saldırılar. Omiriliği polis sopasıyla kırılan işçi...

En çok boğazıma takılan ne biliyor musunuz? Gazı yedikten sonra polisin havuza ittiği bir işçinin söyledikleri: “Çocuğum telefon etti... Sesim çıkmadığı için telefonla konuşamadım... Sonra ağladım”

Demokratikleşme mi dediniz?

Bir daha öpüyorum!