Adnan Menderes'in Dış Politikasına Dair Notlar

Adnan Menderes 17 Eylül 1961 günü asılarak öldürüldü.

Elbette saçmaydı. Hangi nedenle olursa olsun bir insanın öldürülmesine başka insanların karar vermesi kabul edilemez.

Hatta buna emir ve talimatlarını “kitap” aracılığı ile gönderen tanrı ile, buyruklarını çeşitli yollardan ileten diğer ilahları da ekleyerek karar merciinin sınırlarını genişletsem mi diye düşünmüyor değilim.

***

Ölünün ardından “Merhumu nasıl bilirdiniz?” sorusu laf olsun diye değil de içtenlikle yöneltilmiş bir soruysa eğer, dürüst olarak yanıtlamak da orada bulunan cemaatın görevi olmalıdır.

Hem sonra “kötü” bilinen birinin ardından “iyi bilirdik” denmesinin de büyük yüzsüzlük olacağı ve bu yüzsüzlüğü yapanların çetelesinin de melek-i muhasipler (muhasebeci melekler) tarafından tutulduğu ve düzenli olarak yukarıya rapor edildiği bilgisinin akılınızın bir köşesinde tutmanızın sonsuz faydaları vardır..Yani galiba..

***

Ben merhumu iyi bilmezdim..

Fikrimce bu ülkeye zarar verenler faslının ilk başında yer alanlarından biridir.

Türkiye’nin dış politikada en onursuz dönem Menderes’le başlar dersem ki dedim, bunun ölüye saygısızlık olarak algılanmasını istemem. Ancak bunu derken niyetim kesinlikle saygısızlık yapmak değil. Öyle olduğu için öyle. Ayrıca Ortadoğu ’nun en gerici yönetimleriyle ittifaklar yapmakta hiçbir sakınca görmeyerek bütün Arap halklarının nefretini kazandığını söylemeliyim. Onlar da merhumu iyi bilmezlerdi!

Temsil,1957 yılında “Ortadoğu’da Barış ve İstikrarı Koruma” adı altında Amerkan çıkışlı alınan karar Türkiye’de duyulduğunda başta Ankara olmak üzere büyük illerimizde resmi törenler düzenlenmiş, hükümet kanadının verdiği resepsiyonlarda yemek sonrasında göbekler atılmıştır. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın dahi,günahını almayalım masadan kalkmadan parmaklarını sevinçten şaklattığı söylenir. Yine söylentiye göre dönemin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü ise masadan yarı yarıya doğrularak alkış tutmuştur..

Ha,Amerikalıların aldığı karar Ortadoğu’da abilik yapmak olarak özetlenebilir. Bu kararda davet edildikleri ülkeyi dış ve iç tehlikelerden korumak için, buna o günlerde kısaca komünizm deniliyordu, silah dahil olmak üzere her türlü aracın kullanılbileceği, yanlış anlamalara meydan vermeyecek bir açıklıkta “notlar” bölümünde özenle ve “bilhassa” belirtilmişti.

Bu kararın alınmasını özellikle 1956 yılına Nasır’ın Süveyş Kanalı’nı,”Kanal Mısırlılarındır” diyerek onurlu diklenmesine, başta Suriye ve Irak olmak üzere diğer Arap ülkelerinde yükselen anti emperyalist milliyetçi akımların yanısıra, komünizan hareketlerin de boy göstermesine bağlayan araştırmacıların sayısı hiç de az değidir.

Süveyş kavgasında Menderes hükümeti, ABD ve İngitere’nin yanında basbayağı adeta sırıtarak yer almıştır.

Emperyalist güçler İsrail eliyle Mısır’ı cezalandırma kararı aldığında da Menderes “din kardeşleri”nin yanında değil Mısır’ı bombalayıp taş üstünde taş bırakmayan İsrail’in omuz başındadır. TBMM’de Menderes hükümetince ayakta alkışlananlar ise Mısır sahillerine çıkartma yapan Amerikan askerleri olacaktır...

Size karışmam, idamına insanlık dışı bulurum Menderes’in yürek acıtıcıdır. Ancak “merhumu nasıl bilirdiniz” diye soracak olana, cemaatin içinden ayak parmak uçlarımın üstünde yükselip “iyi bulmazdım” demekten de çekinmem..

Sonra Cezayir var..

Fransa’nın paraşütçüleri Cezayir’de ölüm dağıtıp katliam yaparken, Fransız aydınları bu vahşet karşısında “hepimiz katiliz” diyerek sokaklara,meydanlara çıkıp kendi hükümetlerini şiddetle kınarken Menderes hükümeti Fransa’nın bu insanlık dışı uygulamalarına sessiz kalıyor, “din kardeşlerinin” mitralyözlerle biçilmesine göz yumuyordu..

Size karışmam “merhumu nasıl bilirdiniz” sorusunun yanıtı cebimde..

***

Antep’in, Çorum’un, Yozgat’ın daha bilmem nerenin biraz da siz sayın canım, köylerinden kalkıp,dünyanın öbür ucuna Kore’ye dövüşmeye giden “Mehmetçik Memetler” in “merhumu nasıl bilirdiniz” sorusuna verecekleri yanıt, büyük bir ihtimalle benimkinden farklı olmayacaktır.

***

Bir de kadere inanmazsınız.

14 Temmuz..1958 yılının 14 Temmuz’u, Menderes İstanbul’da şimdi adı “Atatürk” olan Yeşilköy havaalanı’nında Bağdat’tan gelecek uçağı karşılamak üzere beklerken devlet erkanı,merasim kıtası, askeri bando, şık hanımlar..

Menderes’in kulağına fısıldanan haber adeta onun başına geleceğini de haber verir gibiydi. Habere göre, Irak’ın Amerikancı kralı ve başta başbakan olmak üzere devletin ileri gelenleri, büyük abi Amerikaya rağmen devrilerek alaşağı edilmiş ve kurşuna dizilmişlerdi. Sen sağ ben selamet..

Ortadoğu halklarının kendi zalimlerine karşı başlattığı bu hareketin yayılmasından ürken Amerika, Lübnan’a asker salacak, bunu yaparken İncirlik Üssü’nü kullanacaktı. Yani Menderes,”din kardeşlerine” yapılan askeri müdaheleyi haklı ve gayet normal görecekti..

Ah, çok değil iki sene sonra büyük abisi Amerikanın kendisinden gönlünün geçeceğini ve değerli Iraklı dostlarının başlarına gelenlerin tıpkısının bu defa kendi başına geleceğini birileri söyleseydi inanır mıydı? Hani falcı, üfürükçü, hani hep öyle derler ya rüyasına giren nur yüzlü bir ihtiyar ne bileyim, temsil, Ebusuud Efendi falan ya da İskilip’li Atıf Hoca....İnanır mıdı?

***

17 Eylül Menderes’in ölüm yıldönümü..Erdoğan şiir okuyor..Yandık yine ağlayacak mı ne?

Nur yüzlü Ebusuud Efendi arda bir Erdoğan’ın rüyasına girip onu uyarasa..”Bak şöyle şöyle tamam mı dese..” Başka anlamlara çekmeyin.. En azından “bir daha şiir okuma tatlım benim çok berbat okuyorsun” dese neyi eksilir ki!

Üstelik Tayyip Erdoğan’ın okuduğu şiir mukadesatçı,dinci.imancı Necip Fazıl Kısakürek’e ait. İşin tuhafı zavallıcık, yani Menderes, örtülü ödenekten ödediği bu paraların Kısakürek’in kumar borçlarına gittiğini öğrenemeden hakka yürüdü.

Kötü bir şairin en kötü şiirini seçmiş Tayyip Erdoğan..

Neyse, karıştırmayalım..Benim demem o ki merhumu iyi bilmem..