Kurul üyelerinin kimliklerini okurken bir şey dikkatinizi çekmiş olmalı: TMMOB’nin hiçbir Odasına Kurulda yer verilmemiş.

Genelgeyle müsilaj temizlemek

Bir avuç büyüklüğünde deniz düşünün. Çevresinde, 15 milyon 500 bini İstanbul’da olmak üzere 25 milyon insan yaşıyor. Ülke nüfusunun %18,49’u İstanbul’a yerleşmiş; km² başına 2976 kişi düşüyor. Marmara’yı çevreleyen illerden, Kocaeli’de nüfus yoğunluğu 553; Bursa’da 298. Türkiye ortalaması ise 109.

Rant büyüdükçe hem avcı çoğalıyor hem rant avcılarının baskısı ve daha da önemlisi gücü artıyor. Hemen her gün kamu mülkiyetindeki taşınmazların satış ilanlarına rastlıyoruz. Binlerce dönüm toprak, ticaret-konut alanına dönüştürülüp satılıyor. Bu hızla giderse nüfusu yakın bir gelecekte ikiye katlanacak.

Özelleştirme İdaresi, alıcılarına inanılmaz ölçülerde ödeme kolaylıkları sağlıyor. Yüzde 40’ını peşin alıyorlar, kalanını 4’e bölüyorlar ve her yıl bir taksitini ödüyorsunuz. Üstelik yıllık %16 basit faiz uygulanıyor. Özelleştirme işlemlerinin her türlü resim, vergi, harç ve KDV’den bağışık olduğunu da anımsatalım. Boşuna sevinmeyin; bir köşede birkaç milyon liranız yoksa bu işe girişemezsiniz.

Sanayideki dengesizlik daha da çok. Sanayi kuruluşlarının %60’ı Marmara Bölgesinde. Anlı şanlı holdinglerimizin hemen hepsi orada iş yapıyor. Ülkenin siyasetini onlar besliyor. Bu yüzden de her türlü olanak sunuluyor. Yatırım ortamları iyileşsin diye Bölgenin altyapısına milyarlarca dolar harcanıyor.

Bir avuç kadar denize, ülkedeki bütün fabrikaların %60’ı ile nüfusun üçte birine yakınının kiri dökülüyor. Fabrika atıkları, kimyasallar ve kentlerin kanalizasyonlarından gelen atıklar boca ediliyor. Üstelik bir bölümü ağır metaller içeriyor. Okyanusa dökseniz dayanamaz. Bu boyutlardaki kirliliğin arıtılabilme şansı sıfır. Öncelikle kaynağı kurutulmalı. Ya da milyarlarca lira yatırım yapılması gerekiyor.

Kaynağını kurutamazlar. Biliyorsunuz sanayicilerimizin işine gelmeyen şeyler Ülke çıkarlarına da aykırı sayılıyor. Zaten Devletin de Marmara Denizini kirletmemek gibi bir derdi yok. Hafriyat alanı olarak kullanıyor. Marmaray yapılırken çıkan 1 milyon metreküp kazı toprağını Çınarcık çukuruna döktükleri ortaya çıkmıştı. Denizin dibindeki canlıları diri diri toprağa gömmüşler. Haliç’i, Kurbağalıdere’yi temizledik diye övündüklerine de bakmayın. Pisliği açıklara pompaladılar.

Denizi arıtmak için gereken milyarlarca lirayı bize ödetecekler. Ellerine müsilaj gibi büyük bir fırsat geçti; korku ortamını sonuna kadar kullanacaklardır. 6 Haziran Günü açıkladıkları Marmara Denizi Koruma Eylem planı; 8 Haziran günü büyük şovlarla giriştikleri temizlik harekâtı; 13 Haziran günü RG’de yayımlanan CB genelgesi uyarınca kurulacak Koordinasyon Kurulu; üç ay içinde hazırlanması öngörülen Strateji Planı, bu emellerinin araçları olarak tezgahlandı.

Öncelikle şunu belirtelim; Marmara Denizinin kirletilmesini önlemek için eylem planı falan gerekmiyor. 1983 yılında çıkarılmış 2018 yılına değin çıkarılan 15 Yasa ya da KHK ile 74 maddesi değiştirilerek iğdiş edilmiş de olsa 2872 sayılı Çevre Yasasının düzenlemelerine uyulursa kirlilik biraz olsun azalır. Zaten eylem planlarında da Yasanın öngördüğü önlemlere yer veriliyor.

Marmara Denizi Koruma Eylem Planı denilen belgeyi AKP’nin itirafları olarak da okuyabiliriz. Eylem 6’da; “Marmara Denizi’ne deşarj yapan atıksu arıtma tesislerinin deşarj standartları 3 ay içerisinde güncellenerek hayata geçirilecek” yazıyor. Bugüne kadar hiç yapılmamış demek? Eylem 10’da; “…gemilerin atıksularının boşaltılmasının önlenmesine yönelik üç ay içerisinde düzenleme yapılacak” yazıyor. Döküp gidiyorlar demek…İzin verilen bir düzenleme var da biz mi bilmiyoruz? Eylem 11’de; “Tersanelerde temiz üretim teknikleri yaygınlaştırılacak” yazıyor. Bunun için eylem planı neden gerekiyor? Yakın geçmişte onlarca işçi hurda tersanelerde cinayetlere kurban gitti, o zaman nerelerdeydiler? Eylem 22’de; “…termal tesislerden oluşan sıcak suların Marmara Denizine etkilerinin azaltılmasına yönelik tedbirler alınacak” yazıyor. Makine Mühendisleri Odası bunun için Enerji Çalışma Grubu kurdu, yıllardır toprağı zehirliyorsunuz diye uyarmaya çalışıyorlar yetkilileri. Neden onlara gözlerini yumuyorlar?

Bir Koruma Eylem Planıyla yetinmeyecekleri anlaşılıyor. 13. Sırasında iki yeni plan daha hazırlanacağı belirtilmiş. Madde şöyle; “Marmara Denizi kıyılarını kapsayacak şekilde Bölgesel Atık Yönetimi Eylem Planı ve Deniz Çöpleri Eylem Planı üç ay içerisinde hazırlanarak uygulamaya konulacak.

Bunları bir kenara bırakalım. Eylem planını okurken biri diğerinden önemli iki konuya odaklanmalıyız.

Kamu Özel İşbirliğiyle bir tür arıtma “sektörü” oluşturulması hedefleniyor. 26 Kasım 2020 tarihinde Katar ile Su Yönetimi Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptı imzalanmıştı. 21 Mart 2021 tarihinde ise Mutabakat Zaptının onaylanmasına ilişkin CB Kararı yayımlandı. Demek bütün bunlar Katar Sermayesine hazırlık içinmiş.

Eylem Planının satır aralarında yazılanlardan Marmara Denizini çevreleyen il belediyelerinin yetkilerinin bir bölümünün daha merkeze alınması amacı seziliyor. Hem de hemen. Eylem 3’de; “Marmara Denizi’nin tamamını koruma alanı olarak belirleme çalışmaları başlatılacak, 2021 yılı sonuna kadar tamamlanacak” yazıyor.

13 Haziran 2021 günü yayımlanan 10 sayılı CB Genelgesiyle kurulan Marmara Denizini Koruma Koordinasyon Kurulu’na karar alma ve yönetime müdahil olma yetkileri verilmiş. Oysa ne yasaya ne devlet geleneklerine uyuyor.

Çeşitli Bakanlıkların Bakan yardımcısı düzeyindeki yetkilileri; Çevre illerin vali ve belediye başkanları; TÜBİTAK; TÜBA; TOBB; Organize Sanayi Bölgeleri üst kuruluşlarının başkanları; Deniz Ticaret odası; Türkiye Çevre Koruma Vakfı; Deniz Temiz Derneği gibi kamu, meslek kuruluşları ile özel dernek ve vakıflardan oluşturulan üyeleri ayda bir toplanıp kararlar alacak ve uymaları için yetkili kurumlara tebliğ edilecek.

Kurul üyelerinin kimliklerini okurken bir şey dikkatinizi çekmiş olmalı: TMMOB’nin hiçbir Odasına Kurulda yer verilmemiş.

Yetkilerini genelgeden almalarına gerek yok aslında: sözlerini sokaklarda söylemeli.