Cumhurbaşkanlığı 2024 yılı Programı 25 Ekim 2023 günlü resmi gazetede yayımlandı. Dikkatli okunduğunda Cumhuriyetin yüz yılın sonunda vardığı nokta okunabiliyor.

Cumhuriyetin yüzüncü yılında ülkenin durumu

Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılı, kuruluşundaki değerlerinden çok şey yitirmiş olarak bitti.

Başkenti bile işgal altında; Padişahı esir; Düyun-u Umumiye adlı beş emperyalist ülkenin kurduğu bir şirketin 40 yıldan uzun süredir yönettiği; yerellerde tarikatların, aşiretlerin, cemaatlerin egemenliklerini sürdürdüğü Osmanlı hanedanının elinde kalan son topraklar üzerinde kurulmuştu. Cumhuriyetin ilk 30 yılı bittiğinde Kapitülasyonlar kaldırılmış; Düyun-u Umumiye feshedilmiş; Osmanlıdan devir alınan borçlar ödenmişti.

Sonraki yıllarda ihanete uğradı.

Mustafa Kemal’in önderliğindeki kurucu kadroları, bağımsızlığın ekonomik egemenlik olmadan gerçekleştirilemeyeceğini yaşayarak öğrenmişti. Ve Ülke ekonomisini kapitalist dünyayla eşit koşullarda bütünleşebilmek için ulusal sermayenin güçlendirilmesi gerektiği düşüncesinden yola çıkmışlar; sermaye birikim sürecine katkı vermek amacıyla temel sektörlerde çok sayıda kamu işletmesi kurmuşlar, var olanları millileştirmişlerdi.

Devlet olabilmenin ön koşulunun tarikatların, cemaatlerin, emirliklerin egemenliklerinin kırılması gerektiğinin bilincindeydiler. Diyanet İşleri başkanlığını kurarak Din hizmetlerinin devlet gözetimi ve devlet eliyle gördürülmesini öngördüler: ilk fırsatta Anayasaya “laiklik” ilkesini yerleştirdiler.

Tam bağımsızlık; çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak; sanayileşmek, gibi kavramlar o yılların anahtar sözcükleridir.
Demir, çelik, tekstil, gıda, kimya gibi sektörlerde üretim yapan kamu işletmeleri aracılığıyla sermayeye ucuz girdi ve yetişmiş işgücü sağlanmış; MTA, aracılığıyla madencilik sektörü geliştirilmiş; kamu işletmelerinin sosyal tesislerinde çağdaş yaşam olanakları sunulmuş; eğitim, sağlık, giyinme, barınma, eğlence hizmetlerine erişim kolaylaştırılmış; ucuz geçim olanaklarına kavuşan kitleler, daha düşük ücret artışlarını kabullenmişlerdir.

Kamu işletmeleri, Dünya ölçeğinde 1970’li yıllarda sertleşen özelleştirme rüzgarlarının etkisiyle “karadelik” ilan edildi. Ülke kaynaklarını savurganca kullandıkları; gerekenin üzerinde işçi çalıştırdıkları; zarar ettikleri gibi içeriksiz gerekçelerle suçlandırıldılar.

Suçlamaların hiçbiri doğru değildi. Kamu işletmeleri yüksek teknolojili oldukları için özel sektöre oranla daha yüksek katma değerle üretim yapabiliyorlardı. Zarar ettikleri savı da doğru değildi. Kamu hizmetini piyasa fiyatının altında karşılama yükümlülükleri veriliyor, görevler, bilançolarında zarar olarak yansıyordu. Fazla personel çalıştırıldığı savı belki doğruydu ama Ülkenin istihdam sorununa olan katkısı ihmal edilemezdi. Çalışanlara önemli yararları önemsenmeliydi. Kamu işletmelerinde sendikalaşma, grev ve toplu sözleşme hakları özgürce kullanılabiliyordu. Özel işletmelerde çalışanlara kötü örnek oluyordu, patronlar ayaklarını denk almak zorunda kalıyordu.

Kamu işletmeleri,1980’lerde başlatılan bir süreçte bütünüyle tasfiye edildi. Devletin elinde ekonomiye müdahale edebilecek araç kalmadı. Ülkeyi yöneten en üst düzey kadrolar yurt dışından borç aramaya çıkıyor. Laiklik ilkesi de yok edildi: Diyanet İşleri Başkanlığı, tarikatların-cemaatlerin egemenlik mücadelesi verdiği bir kuruma dönüştü.
Cumhurbaşkanlığı 2024 yılı Programı 25 Ekim 2023 günlü resmi gazetede yayımlandı. Dikkatli okunduğunda Cumhuriyetin yüz yılın sonunda vardığı nokta okunabiliyor.

Kısa alıntılarla görüş oluşturmaya çalışacağım.

Programın 75. Sayfasında, KİT’lerin ürettiği katma değerin 2000 yılında GSYH’ye oranı %3,5 düzeyindeyken 2023 yılı sonunda %0,6 olacağı; yatırımlarının %5,8’den %2,1’e gerileyeceği öngörülüyor. Çalışan sayısında olağandışı azalış dikkat çekiyor: 2000 yılında 435 bin olan çalışan sayısının 101 bine düşeceği beklendiği belirtiliyor.
Kamu sabit sermaye yatırımlarına giderek daha az kaynak ayırıyor.

Tablo 1-15’ten, 2022 yılında Eğitim sektöründe kamunun 52,5; Özel sektörün 80,1 milyar lira; 2023 yılında Kamunun 165,2; özelin 234,6 milyar lira sabit sermaye yatırımı yaptığını öğreniyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı’nın din eğitimi için çok yüksek tutarlarda yatırım yaptığını biliyoruz. Yapacağımız yorumlarda bu gerçeği de dikkate almamız gerekiyor. Sağlık sektöründe makas çok daha açık. 2024 yılında Kamunun 98,8 milyar lira; Özelin 410,5 milyar lira yatırım yapması öngörülüyor.

Eğitim, sağlık gibi sektörlerde yatırım yapmamak için direnen AKP kadroları nedense Millet Bahçesi yapımı için cömert davranıyor. Ekim 2023 itibariyle 23,4 milyon m² büyüklüğünde millet bahçesi yapım işi bitirilmiş.

Konut sektöründe 2023 yılında Kamunun 19,5 milyar; özel sektörün 3 trilyon 483 milyar lira yatırım yapması öngörülüyor. Konut sektöründeki yüksek tutarlı yatırım harcamasının tutarlı bir açıklaması vardır elbette. Ancak kamunun deprem konutu yapmak üzere müteahhit arayışına çıkmasının tutarlılığı tartışılmalıdır.

Cumhurbaşkanı Programında Yap-İşlet-Devret; Yap-Kirala-Devret ve İşletme Hakkı Devri kapsamında sayılan Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) modelleri kamu yatırım politikası olarak değerlendiriliyor. Bu işte bir gariplik olmalı: Devlet, özel sermaye ile kapitülasyon benzeri bir sözleşme yapıyor, garantiler veriyor ve hukuki işlem, devletin yatırım politikası olarak değerlendiriliyor. Programın 196. Sayfasından; 1986-2023 arasında 270 KOİ proje sözleşmesi imzalandığı, projelerin toplam yatırım büyüklüğünün Eylül 2023 yılı fiyatlarıyla 98,6 milyar dolara ulaştığı belirtiliyor.

Cumhurbaşkanlığı 2024 yılı Programı 527 sayfadan oluşuyor. Söylenecek çok söz var. Sabrınızı zorlamayayım. Dahası bir başka yazının konusu olsun.