"Dinsel içerikli eğitime hız verildikçe; ülke kaynakları, tarikat ve cemaatlere boca ediliyor. Ancak, yolsuzluklar azalacağına artıyor."
Bu memlekette, 2022 yılı sonu itibariyle, 89 bin 302 cami, 16 bin 672 Kur’an kursu var. Diyanet İşleri Başkanlığında 141,218 personel çalışıyor. Başkanlık 2021 yılında 13,039 milyar TL; 2022 yılında 23,552 milyar TL olmak üzere yalnızca iki yılda 36,592 milyar lira harcadı. Her yaştan milyonlarca yurttaş, imam-hatip ortaokulu ve liselerinde; Kur’an kurslarında; İlahiyat vb Fakültelerinde eğitim gördü. Anaokullarında bile dinsel dogmalar öğretiliyor.
Milli Eğitim Bakanlığı, Dinsel içerikli eğitim konusunda Diyanet İşlerinden geri kalmıyor. Bakanlığın örgüt yapısı içinde tanımlanan, Din Eğitimi Genel Müdürlüğü, İmam-Hatip Ortaokul ve Liselerini yönetiyor. Normal eğitim yapılan okullara da cami işlevi tanımladılar. Seçmeli süsü verdikleri din konuları, Anayasasında laik olduğu yazılı Türkiye Cumhuriyeti’nin Eğitim Bakanlığında zorunlu olarak okutuluyor. Aslında, dayatılıyor demek daha doğru…
Bunlarla yetinmiyorlar, Sivil toplum adını taktıklarını öğrendiğimiz tarikat/cemaatlerin kurduğu vakıf ve derneklerle protokoller imzalayıp eğitime ortak ediyorlar.
Kur’an kurslarının çoğu, etkinliklerini merdiven altlarında sürdürdükleri için katılanların ne kimlikleri ne sayıları bilinebiliyor.
Milli Eğitim Bakanlığı Din Eğitimi Genel Müdürlüğü 3.437 imam hatip ortaokulu ve lisesini yönetiyor. Ayrıca Açık Öğretim İmam Hatip lisesinde 98,822 öğrenci eğitim görüyor.
Yükseköğretim kurumlarında (Üniversiteler), İlahiyat; Dini İlimler; İslami İlimler; Uluslararası İslam ve Din Bilimleri Fakülteleri ya da yüksek okulları ve benzeri adlarla kurulan 100 dolayında eğitim biriminde en azından on binlerce öğrenciye eğitim verdiriliyor.
Uzatmayalım. Yazının temel tezi şu: Yerli yabancı tekeller rahatça soygun yapsın diye, devlet kuralsızlaştırıldı; yasal-sosyal ve kültürel ortam hazırlandı. Emperyalizme engelsiz ve daha geniş bir alan açmak (sunmak) uğruna ülkenin kaynakları, zenginlikleri ve geleceği çalınıyor; çocuklarımızın yaşamları karartılıyor. Siyasete etkili biçimde müdahil olacak örgütlenmeler kotarmak için acele etmeliyiz. Yukarıda sıralanan olumsuzluklar her gün giderek boyutlanıyor-yaygınlaşıyor - derinleşiyor. Dönülemeyecek noktaya doğru hızla yol alıyoruz.
Dinsel içerikli eğitimi, toplumun ahlaklı olması adına gerçekleştirdiklerini söyleyenler, hepimizi aldatıyor. Dünya üzerinde ahlaksızlığın öğütlendiği bir öğreti yoktur. Din ile ahlak arasında sıkı bir bağ olduğunu söyleyenler, savlarını kanıtlayacak bilgi-belge-olay-belirti bulamazlar. Aramaya girişenler, kaçınılmaz olarak yaşam pratiğinin bu savları boşa çıkaracak çok sayıda örnekle dolu olduğunu göreceklerdir.
Son söz olarak şunları söyleyelim: dinsel içerikli eğitime hız verildikçe; ülke kaynakları, tarikat ve cemaatlere boca ediliyor. Ancak, yolsuzluklar azalacağına artıyor. Daha kötüsü de var: Uyuşturucu trafiğinin bildiğimizin çok ötesinde boyutlandığı anlaşılıyor.
Dinsel eğitim ahlaklı olmayı sağlayabilseydi, kara paranın meşrulaştırılması işlevi gören "varlık barışı” yasalarının her yıl çıkarılması gerekmezdi. Üstelik olayın gerçek boyutunun ortaya çıkmasını önlemek için bu yasalar karşılığında Ülkeye ne tutarlarda para girdiği sır gibi saklanmaz; Bütçe görüşmeleri sırasında milletvekillerinin bu konudaki soruları yanıtsız bırakılmazdı. Bütçe açıklarının hangi kaynaklardan karşılandığı bilinir, “net hata noksan” adı verilen, hesaplarda muhasebeleştirilmesi gerekmezdi.
İyi haftalar!...