AKP dönemlerinde hazırlanan Kalkınma Planlarında öngörülen politika setlerinin doğruları içerdiğini düşünürsek yanlışa düşeriz.
Kalkınma Planlarında, kamu idarelerine önceliklerini belirlemede yön verecek politika seti sunulur. Orta vadeli programlar; Cumhurbaşkanlığı yıllık programları; bölgesel - sektörel – Kurumsal strateji planları ve bütçe yasaları, kalkınma planları esas alınarak hazırlanır. Kamu idarelerinin yatırım ve cari harcamaları, Planda öngörülen hedefler, politikalar dikkate alınarak gerçekleştirilir. Uygulama sonuçları Cumhurbaşkanına raporlanır.
Kalkınma Planları ile plan-program-strateji vb belgeler üzerinde hiyerarşik bir ilişki kurulmuştur. Bunun nedeni, çok sayıda üretilen belgeler arasında olası uyumsuzluk, çelişki, gibi olumsuzlukların önlenebilmesidir. Böylelikle plan öngörülerinin etkin uygulanabileceği düşünülür.
Bu kural, AKP İktidarları döneminde çıkarılan yasalarla getirilmiştir. Oysa AKP’nin geleneğinde, kendi çıkarmış bile olsa, kurallara uymak yer almamaktadır. Öncekilerde olduğu üzere bu kurala da çoğu kez uymamıştır.
Cumhurbaşkanlığı 2024 Yıllık Programı 25 Ekim 2023 günü yayımlandı. Başlığının dipnotunda; “Cumhurbaşkanınca 16 Ekim günü TBMM’ne sunulan 12. Beş Yıllık Kalkınma Planı esas alınarak hazırlanmıştır” yazıyor. 12. Kalkınma Planı TBMM’de 31 Ekim 2023 günü kabul edildi; 1 Kasım 2023 günlü mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlandı. Cumhurbaşkanı Yıllık Programının yayımlandığı tarihte Plan henüz onaylanmamış, hukuksal geçerlik kazanmamıştı.
Orta Vadeli Program da aynı macerayı paylaştı: (2024-2028) Eylül/2023 ortalarında yayımlandı. Bütçe süreci OVP’lerin yayımlanmasıyla başlar. Kamu idarelerine ödenek isteklerini bildirmeleri için çağrılar yapıldı. Bütçe sürecinin başlatıldığı tarihte de Kalkınma Planı yoktu.
Ekonomi yönetiminin tutar yanı kalmadı. Ne gelecek beklentileri ne hedefleri ne projeksiyonları gerçekleşiyor. Böyle bir ortamda, politika belgelerinin, Kalkınma Planlarına uyumunu tartışmak fantezi sayılabilir. Ancak, sözü edilen Ülkemizin alabildiğine yağmalatılması olunca durum değişiyor. Önlemek isteyenlerin önünde gerçekleri sergilemek, direniş odakları oluşturmaktan başka yol yok.
On İkinci Kalkınma Planının daha ilk sayfalarında Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığının koordinasyonunda, kamu idareleri, özel işletmeler ve sivil toplum temsilcileri ile görüşülerek katılımcı bir anlayışla hazırlandığına vurgular yapılıyor. Bu amaçla 60 İhtisas Komisyonu, 27 çalışma grubu oluşturulmuş, 8.500 kişi katılım sağlanmış. İnternet üzerinden gerçekleştirilen “vatandaş anketi” yoluyla 43 bin kişinin görüşü alınmış.
Planları “tek adam” hazırlamıyor.
Yukarıdaki bilgileri, “Ülkeyi tek adam yönetiyor” söylemlerini boşa çıkarmak amacıyla vermiş olabilirler. O kadar uğraşmalarına hiç gerek yoktu. Sermaye kesiminin istek ve özlemleri, 2000 yılından bu yana gizli bir Bakanlar Kurulu Kararıyla kurulan Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Koordinasyon Kurulunun (YOİKK) mutfağında kotarılan düzenleyici, kural koyucu belgeler aracılığıyla gerçekleştiriliyor. Mutfakta, tekellerin TÜSİAD ve benzeri örgütlerinin temsilcileri, CEO’ları ve ekonomiden sorumlu bakanlar ile bürokratlar var. Bunlar, sermaye çıkarına olabilecek uygulamaları çalışıyor; yasa-yönetmelik tasarı-teklifler hazırlıyorlar. Gereği yapılmak üzere TBMM ve Bakanlıklara gönderiliyor. YOİKK’in görevini günümüzde, benzer yöntemlerle çalışan Cumhurbaşkanı Ofisleri gerçekleştiriliyor.
İstanbul’un Fetih yıldönümü ile Kalkınma Planı ilişkisi…
Kalkınma Planları Ülkemizde beşer yıllık projeksiyonlarla hazırlanır. On İkinci Kalkınma Planı, 2024-2028 arasını kapsıyor. Oysa Kalkınma Planında; “UZUN VADELİ (2024-2053) GELİŞMENİN STRATEJİSİ VE ON İKİNCİ KALKINMA PLANININ (2024-2028) TEMEL AMAÇ VE İLKELERİ İLE HEDEF VE POLİTİKALARI” başlığı altında sayfalarca 2053 hedeflerine yer veriliyor.
Uzun vadeli hedefler için otuz yıl sonrasının seçilmesinin bir nedeni olmalı. İstanbul, 1453 yılında fethedildi. 2053 yılında 600. Yılını kutlayacaklar. Kalkınma Planı vesilesiyle, İstanbul’un fethini gündem yapmayı düşünüyor olabilirler.
Planların hiç yanlışı olmaz mı?
AKP dönemlerinde hazırlanan Kalkınma Planlarında öngörülen politika setlerinin doğruları içerdiğini düşünürsek yanlışa düşeriz.
Söz gelişi, Kalkınma Planının 223. Paragrafında Akkuyu Nükleer Güç santralının 4 ünitesinde yapım çalışmalarının sürdürüldüğü, yenilerinin kurulmasına yönelik çalışmalar yürütüldüğü belirtilmektedir. Yalnızca performans mantığıyla bakanlar, neden bitiremediklerini sorar. Üstelik bu soruyu kimse yadırgamaz.
Nükleer Enerji temiz mi?
Planın 255. Paragrafında nükleer enerjiyi temiz sayan şu sözler dikkat çekiyor: “Petrol bağımlılığı gelecekte tümüyle sona ermese de güneş, rüzgar, nükleer dahil olmak üzere temiz enerji kaynaklarının kullanımı daha da yaygınlaşacaktır”
Maden sektörünün Ülkeye sağladığı katma değer çok mu?
Kalkınma Planının 224. Paragrafında madencilik sektörü faaliyetlerinin ülke ekonomisine sağladığı katma değerin sürekli artarak 2018 yılındaki yüzde 1,0 düzeyinden, 2022 yılında yüzde 1,4’e yükseldiği belirtiliyor. Ülkede maden ruhsatı olmayan kır, kent, dağ, dere, orman kalmadı. Dağı, taşı, ormanları yoluyorlar. Önlemeye çalışanların üzerlerine panzerler sürülüyor. Gözaltına alınıyorlar. Plan sayesinde bütün bunların karşılığında ülkenin milli gelirine yalnızca binde 4 düzeyinde katkı sağlandığını öğreniyoruz.
Vahim bir durum.
Sivil toplum teriminden çok büyük örgütler mi anlamalıyız?
Sivil Toplum sözünü çok fazla işitiriz. Aklımıza önce tarikat, cemaat, şeriat türü yapılanmalar gelir. Cesametleri konusunda pek fazla bilgimiz yoktur. Bu eksiğimizi, bir ölçüde de olsa Kalkınma Planının 236. Paragrafındaki bilgilerle giderebiliyoruz. Paragrafta; “Sivil toplum sektöründe toplam çalışan sayısı 40 bine ulaşmış, toplam gelir 40 milyar lirayı aşmıştır” yazıyor. Ve hemen ardından kamu-özel sektör işbirliğinin artırılmasında STK’ların önemine dikkat çekilerek güçlendirilmesinin hedeflendiği belirtiliyor.
Son sözler…
Plan, programlarda ülke kaynaklarının ne tür ilke ve ölçütler doğrultusunda kimler arasında dağıtılacağı belirlenir. Geleceğimiz, hedefleri doğrultusunda biçimlendirilir. Ancak sıkıcı belgelerdir. Bu yüzden okuyanı azdır. Tedbir ve öngörülerinin siyasetin temel konusu olmasını başaramazsak, toplumun geniş kesimleri sahnede görünenlerle sınırlı değerlendirmelerle yetinir. Hiç kimsenin bol magazin değeri taşıyan değerlendirmelerin cazibesine kapılıp gitmesine izin veremeyiz.