91 Yıl Sonra, Gencecik...

Gelecekler. Adana’da, Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de toplanacaklar. Gelecekler. Şarkılarla, şiirlerle, marşlarla, sloganlarla gelecekler. Bayraklar haylaz ve vakur çırpınacak namuslu ellerinde. Gelecekler. Akıllarının aydınlığıyla, kalplerinin temizliğiyle. “Yaşasın!” diyecekler avazları çıktığınca. “Kahrolsun!” diyecekler. Gelecekler. Canlarım, karanlığa inat, salınacaklar ışıl ışıl. Umutlarımız, gücümüz, inancımız gelecek. Onurumuz. “O çok, o dağ” onurumuz. Yaşatmaya. Kahretmeye. Gelecekler...

Denildiği gibi, uzaklardan gelecekler. Çook uzaklardan. Bentler aşan, yataklar taşıran bir nehir akıp gelecek yüzyılların ötesinden. Bir nehir, her kıvrımında kan, ter, gözyaşından izlerle. Dile dolamadan bunları, yük edinmeden, güle oynaya. Her çırpıntısında yeryüzünün en soylu kavgasıyla, yeryüzünün en görkemli tarihiyle. Denizlere akışın muhteşem macerasıyla. Gelecekler...

Çoğunun yaşı, Mustafa Suphi’den bile küçük olacak. Gencecik gelecekler. Şimdi 91 yaşına basan bir parti kurulurken, kaç yaşındaydı Suphi? Karadeniz’de katledildiğinde kaç? Eh! 91 yıl sonra, gencecik gelecekler yine. Daha bile!

Acılardan, zindanlardan, ölümlerden, diz boyu zulümden, ihanetlerden, terk edilişlerden süzülüp gelecekler. “Öylesine genç ve fütursuz” olacaklar ki, canlarım. Yüzyılların bilgeliğiyle, öylesine ağız dolusu gülecekler ki. Gelecek ve gösterecekler, bir nehrin kurutulamayacağını.

“Umut sosyalizmde!” diyor Türkiye Komünist Partisi. “Sosyalist Cumhuriyet için görev başındayız!” diyor. Onun için gelecekler. Gelecekler Bedreddin. Bir fetvanın mührünü bağırlarına basmış gelecekler.

Sadece bu topraklardan bahsedeceksek, Osmanlı münevverlerine, materyalistlerine, sosyalistlerine selam edeceğiz 19 Mayıs 1919’da Samsun’a varan bir tekneyi, antiemperyalist mücadelenin saltanat yıkan, hilafet deviren kalkışmasını tarihsel bilincimize aktaracağız ama aynı gün, İstanbul limanına varan bir gemiyi, kıyıya çıkan bir kadroyu, o yıl kurdukları Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası’nı, Şefik Hüsnü’yü, amele birliklerini bir başka anacağız. Geçeceğiz Bakü’ye, 10 Eylül 1920’yi, Türkiye Komünist Fırkası’nı, ortak tarihimizin miladı alacağız. Bunun anlamı nedir? Biz, bu toprakların en eski, en köklü örgütlü gücüyüz!

91 yıl sonra, canlarım gencecik gelecek yurdun dört bir yanından. Bunun anlamı nedir? Biz bu topraklardan sökülüp atılamayan, silmeye güç yetirilemeyen, eskimeyen, hep diri ve tükenmez gücüz. Zalimlerin sözcülerinin, örgütlerinin bir bir miadı dolar, yerinde yeller eserken, binbir badireden sıyrılıp gelenleriz.

Budur umut. Budur sermayenin yüreğine korku salan. Gericisini, liberalini, yalanını dolanını çıldırtan budur. Vazgeçmiyorlar! Bitmiyorlar! Boyun eğmiyorlar! Gelecekler ve dimdik duracaklar. Gelecekler.

Ne çok insan için kof ajitasyondur, berbat edebiyattır bunlar... Ne umudu? Ne sosyalizmi? Ne gücü? Onlar, tıpkı, “geceyarılarını saatlerine bakarak anlayanlar” gibi, etraflarına bakanlardır. Bilemezler, bazen öyle dönemler vardır ki, bakılacak yer, aynadır. Harbi harbi bir hesaplaşmayla yüz yüzeyken, herkes gitmiş, bir siz kalmışken geride, bir muhasebeden gözlerinize dosdoğru bakarak çıkabiliyorsanız, umut vardır, kavga bitmemiştir. Hele bir de düşünün ki, 91 yıl sonra, bayraklar çırpınır, şarkılar söylenir, Mustafa Suphi’den bile genç yaşta göğüslerden haykırışlar koparken, onların ortasında buluyorsunuz kendinizi... Ne umudu mu? Ne sosyalizmi mi? Hay kakavanlar hay!

Akıllarının aydınlığı, yüreklerinin temizliğiyle gelecekler. Mustafa Suphi alkışlayacak onları. Âzem alkışlayacak, Halil, Cevher, bir bas bariton, bir uzun yürüyüşçü, bir kalpaklı, bir şair, bir teşkilatçı, bir kurşun yarası, bir ip, bir dalgalı saç, bir kadife etek alkışlayacak. Vazgeçmediniz diyecekler gururla, bitmediniz, boyun eğmediniz... Eh, “boşuna çekilmedi bunca acılar”... Bunun eti kemiği olup gelecekler.

* * *

Bugün 91’inci yaşını kutlayacak olan Türkiye Komünist Partisi’nin marşında, “çark çekiç, bir kimlik, öncüsü devrimin...” diyen bir yer var... mış. Bendeniz, dans etmek, şarkı söylemek şöyle dursun, ne ritim ne tempo, alkışla bile eşlik edemeyecek düzeyde kulaksızımdır. İşte ben o kulaksızlıkla, oradaki “bir kimlik”i “nikbinlik” anlar dururdum. Her seferinde de dudak büker, “yahu, marşta da böyle kelime olur muymuş” derdim. Bu yüksek yargımı, 91. Yıl etkinlikleri için hazırlanan videoyu izlerken dile getirme gafletinde bulunup, ağzımın payını aldım. Utanınca lafı gargaraya getirmek gibi kötü bir huyum nedeniyle, “benim versiyon daha iyiymiş” dedim.

Şimdi düşünüyorum da, gerçekten, “sağır duymaz, uydurur” misali, uymuş!

Çark, çekiç ve nikbinlik! Bunlar birbirinden ayrılmaz bir kimliktir. Devrimin öncüsü, altı boş, yaldızı sahte umutların değil, bir tarih bilincinden kaynaklanan iyimserliğin de temsilcisidir. Matematiktir bu iyimserlik, mühendisliktir, felsefe, sosyoloji, güzel sanatlardır. Olasılık değil, kesinliktir. Hani o, “etraflarına bakıp” her şeyin bittiğini vazedenler var ya, onlarla aynı yere baksak da, bu terazi bu sıkleti çekmez, insanlık bunu daha fazla sineye çekemez diyeceğimiz bir manzaradır bizim gördüğümüz. Bu yüzden iyimseriz. Bu yüzden, umut, kurtuluş sosyalizmde derken, her zamankinden daha inançlı, daha bilinçli, daha kararlıyız.

Evet, ülkemiz felaketin eşiğini aşmışken, mezar kazıcılar derin uykudayken, biz iyimseriz. Yeni bir dünyanın doğum sancılarını mütevekkil karşılıyoruz.

İyimseriz. Çünkü...

* * *

Gencecik gelecekler... 91 yıl sonra da... Bunu komünistlerden başka söyleyebilecek varsa, bir adım öne çıksın...

İyi ki doğdun TKP!