Bu raporun da, eğitsel amaçlarla değil de propaganda amacıyla yazılmış olduğu görülüyor.

2003’ten 2023’e Milli Eğitim!

Milli Eğitim Bakanlığı’nın Strateji Geliştirme Başkanlığı 7 Şubat 2024 günü bu başlıkta bir rapor yayınlamış.1 Raporu birimin başkanı ile beş birim çalışanı hazırlamış. Eğitim sisteminde sanata önem verilmese de, İslam kültürü dışında başka kültür tanınmasa da, bakan Y. Tekin raporun "Sunuş" sayfasında, “Kendi medeniyet değerlerimiz ekseninde dünyayı daha iyi anlayan ve okuyan güçlü bireylerin; kültür, sanat ve teknoloji odaklı gelişimleri üzerine oturan yepyeni bir sistematik oluşturma çabası içerisindeyiz” diyebiliyor! 20 yıldır laiklik ve bilimsellik gibi çağdaş değerlere önem verilmese de, “… son yirmi yıldır eğitim ortamlarımız fiziksel, bilimsel ve teknolojik altyapı açısından geçmişle mukayese edilemeyecek derecede geliştirilmiş ve çağdaş dünya standartlarını yakalamıştır” diyebiliyor!

"2017 müfredatı" gibi "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" de öğrencileri ve toplumu imamhatipleştirme amacıyla hazırlanmışsa da, Strateji biriminin başkanı "Önsöz" sayfasına şu cümle ile başlayabiliyor: “Eğitimde genel amaç bireylerin bilgi, beceri, değer ve davranışlarını geliştirmek; onları topluma, hayata hazırlamak ve potansiyelini en üst düzeye çıkarmaktır.” Raporun sunuş ve önsöz sayfalarını okuyunca, bu raporun da "2024 strateji belgesi" benzeri bir rapor olduğu belli oluyor.

"1)  Sayılarla Eğitim, 2) Eğitimin Finansmanı ve Bütçe İmkanı, 3) Öğretim Programları ve Eğitimin Niteliği, 4) Sosyal Yardımlar, 5) Teknolojik Altyapı ve Teknolojinin Eğitimde Kullanılması, 6) Hayat Boyu Öğrenme, 7) Diğer Çalışmalar" bu raporun ana bölümlerini oluşturuyor.

İlk bölümdeki Tablo 1, 2 ve 3’te yıllara göre okulöncesi, ilköğretim ve ortaöğretime devam eden öğrenci sayıları veriliyor. Bu tablolarda kız, erkek sayıları ile açıköğretimde okuyanların sayıları verilse de, özel okullarda okuyanlarla mesleki ortaöğretime devam edenlerin sayıları verilmiyor! Bakanlık böbürlenmek ve propaganda yapmak için bu raporu yayımlamış olsa da, bu tablolardaki sayılar, toplumun/çocuklarımızın ne kadar aldatıldığını gösteriyor. Örneğin bu tablolarda, açıköğretim dahil ilköğretime devam eden öğrenci sayısının 2012-13 öğretim yılında 11 milyon 160 bin 896’ya ulaştığı, ancak 2022-23’te 11 milyon 59 bin 648’e düştüğü görülüyor! Nüfusumuz her yıl hızlı bir şekilde artarken, nasıl oluyorsa açık ve normal ilköğretime giden öğrenci sayısının azalması, ilköğretim çağındaki yüz binlerce çocuğun okula gitmediği/gidemediği anlamına geliyor. Daha da çarpıcı olan durum, zorunlu öğrenim çağında olup da açık ortaöğretimde okuyan çocuk sayısındaki hızlı artış oluyor. Tablolardan, açıköğretimde okuyan çocuk sayısının, 2002-2023 yılları arasında, ilköğretimde 219 bin 606’dan 337 bin 174’e ve ortaöğretimde de 533 bin 41’den 2 milyon 9 bin 480’e çıktığı görülüyor. Açık lise, 4+4+4 yasası sonrasında, ortaöğretime geçiş sınavını kazanamayan yoksul çocukların gitmek zorunda kaldığı okula dönüşmüş bulunuyor. Açıköğretimde okuyan çocuğun, allameyi cihan olsa, normal öğretimde okuyan çocuk kadar bilgi ve görgü edinemeyecek olması, bu kurumun okul çağındaki çocuklar için ne denli sağlıksız olduğunu gösterdiği gibi toplumun ne denli kandırıldığını da gösteriyor.

Bu bölümde, 2022-23 öğretim yılında, derslik başına düşen öğrenci sayısının ilköğretimde 23, ortaöğretimde 22 olduğu, bir öğretmene düşen öğrenci sayısının da ilköğretimde 18, ortaöğretimde 12 olduğu belirtiliyor. Okullaşma oranı ilköğretimde yüzde 95,29, ortaöğretimde yüzde 91,70 olarak açıklanıyor. Bu rakamlar gerçeği pek yansıtmıyor. Açık öğretime davam eden öğrenci sayısının yüksekliği nedeniyle bakanlık bu raporda, bir sınıfa düşen ortalama öğrenci sayısıyla bir öğretmene düşen öğrenci sayılarını daha az gösterebiliyor ve toplumu bir kez daha kandırıyor. Zorunlu öğretim düzeyinde açıköğretim olmasa derslik başına ve öğretmen başına düşen öğrenci sayılarının daha yüksek olacağını bilmek gerekiyor.

Bu bölümde ayrıca yıllar itibariyle okul sayıları, pansiyonlu okul ve öğrenci sayıları ile öğretmen sayıları veriliyor. Hiçbir yerde özel okullarda okuyan öğrenci sayıları belirtilmese de, nedense özel okul sayıları ile özel okulda çalışan öğretmen sayıları veriliyor. Ancak 16 sayfadan oluşan bu bölümün hiçbir yerinde imam hatip okulları gibi okul türleriyle ilgili sayılara (herhalde imam hatiplerle ilgili orantısız gelişmeyi toplumdan saklamak için) yer verilmiyor.

İkinci bölümde, yıllara göre eğitim harcamalarıyla ilgili bazı bilgiler veriliyor.

Üçüncü bölümde, “2012 yılında ortaöğretimin de zorunlu eğitim kapsamına alınmasının ardından; … Öğrencilerin daha iyi öğrenebilmelerini sağlamak için program içeriğinin günlük hayat ile ilişkisinin güçlendirilmesi, … Güncelliğini kaybetmiş kazanım ve içeriklerin arındırılması, … 2019 yılı itibariyle ilk kez uygulamaya konulmuştur” deniyor. Bu satırları okuyunca insan şaşırıyor. Çünkü uygulamada bu söylenenlerin tam da tersi gerçekleştiriliyor. Ders programlarına eklenen yeni seçmeli derslerin çoğunun günlük yaşamla değil yüzyıllar öncesinin anlayışıyla ilgili olduğu biliniyor. Osmanlı, hilafet, Osmanlıca konuları yanında maarif gibi günü geçmiş sözcüklerin kullanımına ağırlık verilerek güncelliğini yitirmiş konuların güncelleşmesine çalışılıyor.

Bu rapor gerçekten de ilginç bir rapor. Bakanlık seçme sınavlarında din kültürü ve ahlak bilgisi dersi ile yabancı dil dersinden soru soruyor. Seçme sınavlarını, sınavı kazanamayan yoksul öğrencileri, imam hatiplere ya da açık liseye gitmeye zorlayacak nitelikte düzenliyor. Özel okullar parası olana ayrıcalık getirdiği halde devlet özel okula giden öğrencilere katkı payı ödüyor. Tüm bu gelişmelerden sorumlu olup eğitimde fırsat eşitliğini yok eden bakanlık, bu raporun 3. bölümünde “Eğitimde Demokratikleşme Süreci” başlığı altında sayfalarca yazı yazabiliyor!

Bu raporda imam hatip ve fen liseleri gibi okul türleriyle ilgili sayısal gerçekler toplumdan saklandığı gibi, 2. bölümde yer verilen bütçe harcamalarında da, okul türüne göre yapılan harcamalarla öğrenci başına düşen harcamalar toplumdan saklanıyor. Bu raporun da, eğitsel amaçlarla değil de propaganda amacıyla yazılmış olduğu görülüyor.

[email protected]