‘Yerli-milli’ mesajlaşma uygulaması Chat-In: Kim nasıl güvenecek?

Adı, Dışişleri’nde zorla kullandırma iddialarıyla gündeme geldi. Geliştiren “belirsiz”. Yerli ve milli mesajlaşma uygulamasına kişisel verilerimizi emanet edebilir miyiz?

Yiğit Günay

“Dışişleri Bakanı ve birkaç kişi hariç, bunu eminim birçoğunuz bilmiyorsunuzdur, tüm Dışişleri mensupları, genel müdürler, daire başkanları, büyükelçiler, konsoloslar, herkes, tüm personelin bir WhatsApp uygulaması yüklemesi zorunluluğu var. Bu WhatsApp uygulaması, bu uygulamayı bulan kişinin adıyla ‘Çetin’ diye biliniyor. Bir cemaatin bir dönemde ByLock kullanması gibi, Dışişleri mensuplarının ‘Chat-In’ isimli bir WhatsApp uygulamasını yüklemeleri zorunluluğu var. Bu uygulamaya göre Bakan ve birkaç kişi hariç tüm Dışişleri mensuplarının bütün yazışmaları, bütün iletişimi, silinen mesajlar da dahil olmak üzere kontrol altında.”

Bu sözleri geçtiğimiz hafta DEM Parti milletvekili Cengiz Çandar, Meclis kürsüsünde dile getirdi.

Çandar, Dışişleri Bakanlığı’nın mensuplarına “potansiyel casus” muamelesi yaptığını söyledi, “Diyeceksiniz ki bu bir güvenlik uygulaması… Güvensizlik gerekçesiyle görülmemiş bir güvenlik uygulaması var” diye ekledi.

Ardından, aynı iddiayı Salı günü diplomasi muhabiri Barçın Yinanç, T24’teki köşe yazısında dile getirdi. Çandar’ın sözlerini aktaran Yinanç, “Böyle bir uygulamaya dair benim de duyumlarım vardı. Bakanlık kadroları zaten bir süredir otoriter ülke diplomatlarının profilini andırır bir paranoya içine girmeye başlamıştı” yorumunda bulundu.

Eski MİT Başkanı Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanı olarak görev almasından bu yana teşkilat içerisinde bir huzursuzluk var. Öte yandan, soL’un geçmiş haberlerinde ve emekli diplomat Engin Solakoğlu’nun köşe yazılarında sıklıkla ortaya koyduğu üzere, AKP’nin Hariciye’deki ayrımcı tavrı Fidan’la başlamadı. Zaten bizzat Erdoğan “monşerler” ismini takarak kurum çalışanlarına açıktan tavrını ortaya koymuştu.

Ancak bu defa somut bir iddia ortaya atıldı: Zorunlu tutulan bir mesajlaşma uygulaması.

soL’un Dışişleri’ndeki kaynaklardan edindiği bilgiye göre söz konusu uygulama gerçekten de personele tavsiye edildi, fakat kullanımı zorunlu tutulmadı. Bakanlık mensupları, diğer mesajlaşma uygulamalarını da kullanmayı sürdürüyor. Kaynaklar ayrıca Bakan’ın gizlilik derecesine sahip hiçbir meselenin, Chat-In dahil mesajlaşma uygulamaları üzerinden iletilmemesi uyarısında bulunduğunu belirtiyor.

Dijital veriler, hâlâ kamuoyu tarafından hem bireysel hem ulusal ölçekte önemi ve değeri tam olarak kavranmamış varlıklar. Hariciye üzerindeki AKP baskısına dair çok sayıda somut bulgunun varlığı sabit. Fakat Chat-In tavsiyesinde amaç gerçekten de güvenlik gibi görünüyor.

Peki, niye Chat-In? Kurumsal Twitter hesabında yalnızca 739 takipçisi olan, en son paylaşımını 13 Eylül 2022 tarihinde yapmış olan bir uygulama, niye devletin mahremiyeti en çok önemsediği alanlardan birinde tavsiye ediliyor?

Chat-In’in Twitter hesabında yaptığı tüm paylaşımlarda #MilliTeknolojiHamlesi, #YerliveMilli ve #YerliMesajlaşma etiketleri görülüyor. Dolayısıyla ilk bakışta uygulama sahibinin AKP’ye yakın bir şirket olduğu izlenimi uyanıyor. 

Uygulamayı geliştiren, Kale İleri Teknoloji isimli şirket. Şirketin “ileri teknoloji” iddiası düşünülürse çok baştan savma olan internet sitesinde, şirketin 2016’da (acaba hangi ay?) kurulduğu dışında hiçbir bilgiye yer verilmiyor. Kurucular kim, yönetim kurulu kim, kadro kim? Hiçbir bilgi yok.

Chat-In uygulamasına dair bilgiler de toplam dört cümleden ibaret. Dördüncüsünde “Chat-In uçtan uca şifreleme yöntemiyle güvenli haberleşme sağlar” deniliyor, ancak nasıl bir protokol, veriler saklanıyor mu, hangileri nerede nasıl saklanıyor, hiçbir bilgi verilmiyor.

Şirketin internet sitesinde paylaşılan telefon numarasına yanıt verilmiyor. E-posta adresine attığımız ve bilgi istediğimiz mesajımız da yanıtsız bırakıldı.

Dolayısıyla, soru halen yanıt bekliyor: Niye Bakan, Hariciye’de bu uygulamanın kullanılmasını tavsiye ediyor? 

Dahası da var. Kale İleri Teknoloji, Emniyet ve TSK mensuplarına siber tehditlere karşı koymak gibi kritik başlıklarda eğitimler de veriyor. Hangi yetkinlikle? Şirketin internet sitesindeki Bilgi Güvenliği Yönetim Sistemi sayfasında “Bilgi Güvenliği Yönetim Sisteminin T.C. Yasa ve yönetmeliklerine, ISO 27001 BGYS standardına, Politika ve Prosedürlerimize uyumlu olarak yürütülmesi ve uyulması sağlanacaktır”, “Kale İleri Teknoloji kendi BGYS’ i için, ISO27001 sertifikasını elde etmeyi ve sürdürülebilir kılmayı taahhüt etmiştir” deniliyor. Gelecek zaman kipiyle…

Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, sorunun akla yatkın bir yanıtı var.

Dışişleri Bakanlığı’ndaki kaynaklar, kendilerindeki bilginin “tavsiye edilen mesajlaşma uygulamasının MİT tarafından geliştirildiği” yönünde olduğunu dile getiriyorlar.

Bu iddia, tablonun görünen kısmındaki tuhaflıkları açıklayabilir. Eğer doğruysa, Cengiz Çandar’ın iddiasının, “korku imparatorluğu” temasını şişirmek için ortaya atılmış, zayıf temellere sahip bir argüman olduğuna da işaret ediyor. 

Zaten, sarsak argümanlarla ortaya atılan iddia, yani “Türkiye’nin bir korku imparatorluğu” olduğu tezi de güçlü değil. Türkiye’de “korku”, hakim hissiyat değil. İktidar, 22 yılda toplumu sindirmeyi başaramadı.

Peki verilerin gizliliğini sağlamak için ulusal bir mesajlaşma uygulaması geliştirilmesi fikri çok makul görünse bile, niye yine de güven vermiyor?

Çünkü Türkiye’de bir “beceriksiz tüccarlar imparatorluğu” kurulmaya çalışılıyor ve yapı, her yanından dağılıyor. 

Birincisi, iktidar kanunları zerre önemsemiyor. Bu konuda çok çarpıcı bir durumu geçen yıl gazeteci Doğu Eroğlu yazmıştı fakat yeterince üzerinde durulmadı. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından Aralık 2020’de yayınlanan kararla birlikte, Türkiye’deki tüm internet kullanıcılarının trafik verileri ve kimlik bilgileri, internet servis sağlayıcı şirketler tarafından kuruma gönderilmeye başlanmıştı. Mahkeme, kararı iptal etti. Mahkemenin “dur” demesine rağmen BTK, servis sağlayıcı şirketleri tüm trafik verilerini kendisine yollamaya zorlamayı sürdürdü.

İkincisi, iktidar, bu verileri korumayı da beceremiyor. Milyonlarca Türkiye vatandaşının kişisel kimlik veri ve bilgileri sızdırıldı, devlet bunların E-Devlet’ten çalındığı iddiasını yalanladı, ama sonuçta sızıntının önüne geçemedi.

Üçüncüsü, iktidar bu verileri bir de satıyor. Bizzat Sayıştay, SGK’nın vatandaşlara ait sağlık verilerini özel şirketlere sattığını ortaya koymuştu.

İktidar partilerinden birinin emir-komuta silsilesi içerisinde cinayete karıştığına dair iddiaların ortaya çıktığı, bir çete liderinin villa, araba, hatta mobilya hediye ettiğini itiraf ettiği bir yargı mensubunun Yargıtay’a atandığı, paranın sözünün halkın sesinden çok daha güçlü karşılık bulduğu bir devlet yapısında, “akla yatkın” görünen adımlar dahi büyük kuşkuyla karşılanıyor.