'Küçük şehirlerde yaşanan kadın cinayetleri çoğu zaman gündem dahi olmuyor'

Elazığ'da sağlık emekçisi Burcu Demir, Uzman Çavuş eşi tarafından Şubat ayında katledilmişti. Burcu'nun meslektaşları ve dostları cinayeti ve sonrasında yaşananları soL'a anlattı.

Özkan Öztaş

Burcu Demir, Elazığ'da bir hastanede fizyoterapi teknisyeni olarak çalışırken, geçtiğimiz Şubat ayında, Uzman Çavuş olan eşi Murat Coşansel tarafından çalıştığı hastanenin bahçesinde tabanca ile öldürüldü. Murat Coşansel olayda kullandığı silahla birlikte gözaltına alındı. Olaya ilişkin dava geçtiğimiz hafta gerçekleşti.

Elazığ'da yaşanan bu cinayet Türkiye'de yaşanan kadın cinayetlerinin ne yazık ki sadece bir örneği. Ancak buradan yola çıkarak genel fotoğrafı görmek ve kadınların yaşamak için verdikleri mücadeleyi anlamakta önemli sonuçlar sunuyor.

Burcu Demir Elazığ'da katledilen bir sağlık emekçisiydi. Dostları, iş arkadaşları ve yakınları Burcu için adalet mücadelesi veriyor. Bu mücadele sadece katilin ceza alması için değil bir yanıyla da benzer örneklerin yaşanmaması adına bir caydırıcı örnek teşkil etmesi için veriliyor. 

Konuya dair soL'a konuşan SES Elazığ Şube Eşbaşkanı Derya Coşkun ve katledilen Burcu Demir'in yakını Gazeteci Suzan Demir yaşanan süreci ve gelişmeleri soL'a anlattı. 

'Taşrada yaşanan örnekler çoğu zaman yankı bulmuyor, bu da suçu teşvik ediyor'

SES Elazığ Şube Eşbaşkanı Derya Coşkun sürece dair verileri paylaşırken resmi verilerden başlıyor. Resmi verilerin buz dağının sadece görünen yüzü olduğunun altını çiziyor. Biraz da bu yüzden her birimiz için resmi rakamlar bir sonuç olmaktan ziyade "Resmi sonuçlar dahi bu sayılara ulaşıyorsa" cümlesiyle başlayan bir kavrama kılavuzuna dönüşüyor. 2023 yılında yaşanan kadın cinayeti sayısının 315 olduğunu belirtiyor Coşkun. Şüpheli biçimde ölü bulunan kadın sayısı ise 248. 

Rakamlar soğuk ve bir grafikten ibaret. Her bir kadının ayrı bir öyküsü, hayali ve geleceği vardı oysa. 

Derya Coşkun yaşanan sorunların boyutlarını ve taşradaki yansımasını şu sözlerle ifade ediyor.

"Sistematikleşen ve meşrulaştırılan şiddet mekanizması özellikle bölgede daha ağır ve çeşitli yöntem ve araçlarla sürdürülüyor. Son yıllarda, bölgede kolluk güçleri tarafından gerçekleştirilen kadına yönelik şiddet, taciz, istismar ve cinayetlerin artışı da bu olaylarda kolluk güçlerinin korunup kollandığını ve yeteri kadar ceza verilmediğinin göstergesi sayılabilir.

Ama benzeri sorunlar Elazığ'da biraz daha fazla yaşandı. Bunun bir çok sebebi var. Özellikte cinayeti işleyenin daha sonra pişmanlık yasasından faydalanması, onun dışında "namus" ve "onurum zedenlendi" gibi durumlarda indirim alması, daha sonra af çıkması, sonrasında ceza evinden çıkmaları tabi ki böyle olayları artırmaktadır.

Bu bölgede ne yazık ki güvenlik önlemlerin alınmadığını hepimiz biliyoruz. Eğer böyle bir olay İstanbul, İzmir ya da Ankara'da yaşansaydı konunun kamuoyuna yansıması daha farklı olurdu. Tüm basında yer alırdı. Sosyal medyaya yansıması daha farklı olurdu diye düşünüyorum. Ayrıca maalesef bu bölgede kadınların kadın haklarına bakış açısı çok farklı. Bu da bölgenin kültürel yapısıyla da alakalı."

Bir cezasızlık pratiği olarak kadın cinayetleri

Suzan Demir, gazeteci. Kuzeni Burcu Demir'in cinayetini yakından takip ediyor. Cinayetin 4 Haziran'da gerçekleşen ilk duruşmasını Elazığ'da takip eden Suzan Demir özellikle cinayetlerin cezasızlıkla sonuçlanmasına dikkat çekiyor. 

"Kadın cinayetlerinde aslında genel anlamıyla bir 'cezasızlık' pratiği olduğunu söylemek lazım. Kamuoyu baskısı olmadan elbette tahrik, iyi hal gibi kabul edilemeyecek birçok gerekçeyle erkekler daha az ceza alıyor. Tabii artık erkekler de mahkeme süreçlerinin farkında, bu farkındalık kendilerini savunurken bu cezasızlık pratiğinden yararlanmaya dönüşüyor. Kadınları koruyan kanunların da artık neredeyse işlevsizleştirilmesi onların işini kolaylaştırıyor. Bu açıdan benzeri süreçlerin birbirini etkilemesi kaçınılmaz. Ama kaçınılmaz olan bir başka şey ise kadın dayanışması. Her ne kadar tablo karanlık olsa da kadınlar birbirlerine sahip çıkıyor."

'Küçük kentlerde cendere kendisini daha çok hissettiriyor'

Suzan Demir Türkiye'nin merkez kentlerinde, büyükşehirlerde yaşanan sorunların dışında görece daha küçük şehirlerde yaşanan sorunların daha kapsamlı ele alınması gerektiğine işaret ediyor. 

"Büyükşehirlere nazaran kadınların daha küçük illerde bu cenderede sıkıştığı artık bilinen bir gerçek. Maalesef alternatifleri kısıtlı olduğu için kadınlar “aile evinden” çıkmanın yollarını evlilikte arıyor. Nihayetinde kadınlar kendilerine ait olmayan, erkeklerin bakış açısıyla inşa edilmiş “aşk ve sevginin” içinde sıkışıp kalıyor. Ama bu durum çaresiz değil, zira yerellerde kadınları koruyan alternatiflerin daha güçlü kurulması, kadınları çaresiz bırakmayacaktır. Bunun gibi daha birçok politikayla bu durumla mücadele edecek bir potansiyel var."

Katil cinayeti itiraf ediyor ama suçlu yine kadın oluyor

Burcu Demir'in katili Uzman Çavuş Murat Coşansel mahkemedeki savunmasında cinayeti işlediğini her ne kadar kabul etse de kabahati Burcu Demir'de arayan bir savunma inşa etti. Burcu Demir'in yakınları ve arkadaşları bu tür örneklerin çok yaygın olduğunu ve cinayeti işleyenlerin bu tür örneklerde pişmanlık ya da tahrik konusunda ceza indirimi almak için benzer bir kurgu ile savunma yaptıklarına dikkat çekiyor. 

Sağlık Emekçiler Sendikası Elazığ Şube Eşbaşkanı Derya Coşkun, "Burcu Demir özel bir hastanede fizyoterapi teknikeri olarak çalışıyordu. Sağlık emekçisiydi. Burcu, eski eşi Murat Coşansel tarafından katedildi. Murat Coşansel Sinop'ta çalışıyordu. Oradan taksi kiralayarak kendi silahını da yanına alarak ve öldürmeyi planlayarak 8 Şubat sabahı Burcu'nun çalıştığı servise giderek 'Tamam senden boşanmayı kabul ediyorum. Gel dışarda arabadan senin eşyalarını vereyim' deyip hastanenin bahçesine götürüyor. Bahçede konuşup daha sonra 5 el ateş ederek hastanenin bahçesinde canice Burcu Demir'i katlediyor. Mahkemelerde beklenen şekilde katil kendi savunmasını yapamadı ama nişanlısına utanmadan iftira atmaktan da çekinmedi. Katil pişmanlık yasasından yararlanmak ve ceza indirimi almak için elinden geleni yaptı" diye anlatıyor bu süreci.

Gazeteci Suzan Demir de aynı noktaya dikkat çekiyor. 

"Kuzenim Burcu Demir’i öldüren Uzman Çavuş Murat Çoşansel aslında az önce de anlattığım gibi bu cezasızlık pratiğinden yararlanmak için ilk duruşmada elinden geleni yaptı. O kadar büyük bir senaryo anlattı ki çelişkilerle doluydu. Sürekli Burcu’nun geçmişine ve ahlakına saldıran, çirkin onlarca hikâye yazdı diyebilirim.

Biz mahkeme heyetinin katil zanlısına olan tavrını olumlu bulduk. Zira çelişkileri ortaya koyan bir sorgulama oldu. Ama Savcının iddianamesindeki en büyük eksik 'Tasarlayarak öldürmekten ceza' istenmemesiydi. Avukatımız da zaten buraya dikkat çekip öyle bir ceza talep etti.

Onun dışında zaten ortada itiraf edilmiş bir cinayet var; ama katil zanlısı cinayete bir sebep koymaktan ziyade Burcu’yu canavarlaştıran bir senaryoya ihtiyaç duyuyor ve tahrik indirimi almaya çalışıyor.

'Basın cinayeti magazin malzemesine çevirerek öldürüleni itibarsızlaştırıyor'

İlk duruşmadaki tek tanığı amcasıydı, mahkeme başkanıyla arasında geçen diyalog basına da yansıdı. Sanığın amcası ifadesinde 'Ağır tahrik var, kim olsa dayanamazdı, kızlarına sahip çıksalardı böyle olmazdı' diyerek aileyi suçladı. Mahkeme başkanı da tepki göstererek 'Kim, nasıl terbiye vereceğini sana mı soracak' karşılığını verdi. Bu tavır bizim için önemliydi.

Şunu da eklemek isterim basına bu diyalog yansıdığı kadar özellikle mahkeme tutanaklarından alınan, sanığın ifadeleri de yansıdı. Hayal ürünü, somut hiçbir delile dayanmayan, ilk duruşmada da kanıtlanmamış hikâye olduğu gibi verildi. Bu elbette ilk kez olmuyor. Ama basın bunu bir magazin malzemesine çevirerek sanığı değil de adeta öleni itibarsızlaştırıyor. Ailenin yalanlamasına ufacık bir yer ayırıp uzun uzun bir katilin ifadelerine yer verip okuyucu çekmek basın etiğine uygun bir durum değil. Bunu Elazığ’ın yerel medyası da yaptı ama şu da oldu, okuyucular sosyal medyadan buna tepki gösterdi. Hikâyenin çelişkili olduğunu olayla hiçbir alakası olmayan kişiler bile görmüşken, basında etik adına hiçbir şeyin kalmaması çok korkunç bir durum. Ama şunu diyebilirim ki halkın tepkisi bu yerel medyaya örneğin geri adım attırdı ve açıklama yapmak zorunda kaldılar. Ortada aleni bir cinayet varken kadını ve onun geride kalan ailesini itibarsızlaştırmanın gazetecilikle alakası olmaz. Bu elbette dediğim gibi ilk olmadığı gibi son da olmayacak; ama halkın tepkisi bu tür durumlara geri adım attıracak, bizim yaşadığımızda olduğu gibi."