Kitap | Karaca Olmak İsteyen Tilki

İyinin, güzel olanın her zaman cesaret ve emek gerektirdiğini apaçık gösterir hikâye bize. Doğayla kurduğumuz çarpık ilişkiyi hayvanların gözünden görme cüretini, 'ait' hissetmenin önemini vurgular.

Nişan Mesut Oyardı

Dünyaya gelişimiz irademiz ve isteğimizin dışındadır. İnsan, tilki, kedi ya da köpek olarak doğmak kendi ellerimizde değildir ama doğar doğmaz duyduğumuz ihtiyaçlar neredeyse birebir aynıdır: Sıcak bir kucak, sevgi, anlayış ve güven…

Gözlerimizi açar açmaz karşılaştığımız sevgi dolu bakışlar güvende olduğumuz duygusunu aşılar ve ömür boyu güven duygusu ararız yaşantılarımızda. Çabucak dağılabilecek kadar narindir üstelik güven duygusu...

Yanan bir ormanda kaçışan küçük hayvanlar biraz da bu güven duygusuna kavuşmak için annelerini ararlar dört bir tarafa. İşte o panik anında, cayır cayır yanan ormanda tüm hayvanlar kaçışırken, yavru bir tilki tek başına kalır korku dolu gözlerle. Hiçbir hayvan yuvasına almak istemez onu, ne de olsa “tilki her zaman tilkidir” ve tilkilik yapacaktır. Anne Karaca dayanamaz, Mavi Göz adını verip yuvasını açar.

Küçük, gri, pofuduk tilkinin kulaklarında kendisine söylenen “Tilki her zaman tilkidir” sözleri, Anne Karaca’nın aklında şüpheler, düşerler yola. Küçük tilki yeni ailesinin güvenini kazanmak için her şeyi yapar. Gerçek bir karaca gibi davranmaya çalışır.

“Olmadığı birisi olmaya çalışmak” kimse için kolay değildir. Daha ilk adımda, aşması gereken ilk çitte takılıp kalır öte tarafta. Tilkilerin çitleri zıplayarak aşacak uzun bacakları yoktur. Her yavru gibi koşulsuz kabul görmek isteyen tilki, geçici olarak çitin altından sürünerek geçse de öğrenmek ister karacalar gibi zıplamayı.

Kitapta Mavi Göz’ün hayatta kalma serüvenini okurken bir yandan da kendimizi, yani insanı, hayvanların gözünden görme olanağı buluruz. Düşünsenize bütün kurtlar kendilerinden küçük hayvanları yakalayıp parçalarlar. Kurt gören bir hayvan kaçmalıdır. Bir fare bir kartalın tepesinde uçtuğunu görürse hemen bir deliğe girmelidir. Peki, ya bir karaca karşısına insan çıktığında ne yapmalıdır? İnsan avcı da olabilir, dost da olabilir. İnsan farklıdır.

Bir tür olarak hiçbir hayvana güven duygusu veremediğimizi fısıldar kulağımıza sayfalar. Bir insan yavrusunun bugüne dek hiç tehlike oluşturmadığını söyleyen Anne Karaca yine de uzak durmalarını ister yavrularının. Ne de olsa “insan her zaman insandır.”

Bu söz, yavru tilkinin kulağına çalınan “Tilki her zaman tilkidir” sözü ile aynı anlamdadır ve her iki türe de güvenilemeyeceğini belirtir. Mavi Göz kendi ailesini bulmalıdır.

Ailesini arar, bulur Mavi Göz ama bu güvensizliği değiştirmek mümkün mü diye sorgulamadan da edemez. Anne Karaca’nın fedakârlığı, yavru karacaların dostluğu aklından çıkmaz. Ailesini bulduğunda bütün genel yargıları karşısına alıp yavru karacalar için, “Onlar benim en yakın arkadaşım ve sonsuza dek böyle kalacak” der.

İyinin, güzel olanın her zaman cesaret ve emek gerektirdiğini apaçık gösterir hikâye bize. Doğayla kurduğumuz çarpık ilişkiyi hayvanların gözünden görme cüretini, sevginin, güven duymanın ve elbette “ait” hissetmenin önemini vurgular. Tüm bunları da hem biz “iki ayaklıların” hem diğer tüm canlıların yavrularındaki şefkatle ve önyargısız bakışla mümkün kılar.

“… Sana bir şey söyleyeyim mi? Karaca olmadın ama doğrusu da bu: Herkes ne ise o olabilmeli! Hepimiz çok farklı olsak da birbirimizin en iyi arkadaşları olabiliriz.”

Künye: Karaca Olmak İsteyen Tilki, KirstenBoie, Çeviri Mine Kazmaoğlu, Günışığı Kitaplığı, 2021, 200 sayfa.