'Düşmanlıklar zamanı'*

"Kamplar. Bitkin sabahımızın alnındaki o lekeler. Çamur, toz ve merhamet düzlüklerinin üzerinde savrulan yenilgi bayrakları gibi oraya buraya dalgalanan yara bereler.”

Erkan Yıldız

Soykırımcı İsrail Devleti’nin Gazze’ye saldırıları başladığında “Filistin’in Çocukları - Hayfa’ya Dönüş ve Diğer Öyküler” isimli öykü kitabını henüz bitirmiştim. Aradan geçen zamanda İsrail, nazizme rahmet okutan bir nefretle, alçaklıkla Filistinli kadınlara, erkeklere, çocuklara ve yaşlılara saldırmaya, onları yok etmeye devam ediyor. Bu tablo karşısında derli toplu, küfürsüz iki cümle kuracak gücü bulmak çok zor. İsrail’in yaptığı soykırım tüm ağırlığıyla büyük bir nefret ve çaresizlik bırakıyor geride.

Bu yok edici saldırganlığa karşı Filistinlilerin haysiyet abidesine dönüşen direnişlerini görüyoruz. Filistin’in bu direnişi insanlıktan umudunu kesmeyenlerin direnişidir ve kuşkusuz yeni değildir.

“Filistin’in Çocukları” hem direnişin kaynaklarını hem de direnişin koşullarını gözler önüne seren, incelikle kaleme alınmış  öykülerden oluşuyor. Kitabın yazarı hayata sürgün olarak başlayan, devrimci Gassan Kanafani.

Şu anda baskısı bulunmayan kitabı İngilizceden dilimize Seher Özbey çevirmiş. Kitap 2010 yılında Otonom Yayıncılık tarafından basılmış. Kanafani’nin 15 öyküsünün yer aldığı kitapta, Karen E. Riley tarafından kaleme alınan ve Kanafani hakkında biyografik bilgileri de paylaşan bir metin ve yine Karen E. Riley ve Barbara Harlow tarafından yazılmış bir “Giriş” yazısı mevcut. Bu iki yazı hem Kanafani’nin hayatını şekillendiren kritik evrelerin altını çiziyor hem de bunların edebiyatına etkisinin.

Çocukların gözlerinde Filistin

Öykülerin merkezinde çocuklar var. İsrail işgaline, kamplara, yoksulluğa, inat etmeye, aileye ve vatana dair yazılan her şeyde, Kanafani çocukların gözlerini adeta bir vizör gibi kullanıyor. Onlar ne hissediyorsa, neyi, nasıl görüyorsa hikayelerde de o var.

Yazarın, 12 yaşında sürgünle tanışıp, yaşı ilerledikçe Filistinliler için kurulan kamplarda kendisi gibi sürgün çocuklara öğretmenlik yapmasıyla öykülerinin merkezine çocukları koyması arasındaki bağ açık.

Kanafani henüz çocuk yaşta kendinden sonraki milyonlarca çocuk gibi sürgünlüğün yoksullaşma, alışkanlıklarını kaybetme, yurtsuzlaşma, sürüldüğün yerdekilerle aynı dili konuşsan bile oraya yabancı olmak olduğunu öğrenmek zorunda kalıyor. 
Kitabın ilk öyküsü “Yamaç”, “Ramla’dan Haberler”, “Çocuk, Amcasının Tüfeğini Alıp Doğudan Safed’e Gidiyor”, “Ebû Hasan Bir İngiliz Arabasına Pusu Kuruyor”, “Çocuk O Anahtarın Baltaya Benzediğini Fark Ediyor”, “Hamit, Amcaların Anlattığı Hikâyeleri Dinlemeyi Bırakıyor”, “O Gün Daha Çocuktu”, “Altı Kartal ve Bir Çocuk”, “Hayfa’ya Dönüş” Kanafani’nin belirgin şekilde çocukları merkeze koyarak kurguladığı öyküler.

Çocuk, geleceğe uzanma umudunun, isteğinin, inadının bir yansıması aynı zamanda, dolayısıyla bir yurtsever, devrimci olarak Kanafani'nin çocuklara yüklediği rol gayet anlaşılır. Filistin'in bir geleceği İsrail'in bir sonu olacaksa bu çocuklarla olacak.

Belki de geleceğe dönük umudu temsil etmesi nedeniyle çocuklar İsrail başta olmak üzere zorbaların hedefi konumunda. Sadece an itibariyle direnenlere dehşet salmak, onları yenilgiye uğratmak için değil geleceği de yok etmek için…

'Kamplar. Bitkin sabahımızın alnındaki o lekeler.'

Öykülerde çocuklar kadar merkezde olmasa da önemli bir diğer unsur şimdilerde sürekli bombalanan kamplar. Önemli bir kısmı 1948 saldırısından sonra oluşturulan kamplarda İsrail saldırılarından kaçan milyonlarca Filistinli yaşamaya çalışıyor. Lübnan, Ürdün, Batı Şeria, Gazze topraklarında kurulan kamplar sözde BM güvencesinde. Şimdilerde İsrail’in neredeyse her gün katliam yaptığı kampların ilk sakinlerinden birisi Gassan Kanafani.

Kamplar. Bitkin sabahımızın alnındaki o lekeler. Çamur, toz ve merhamet düzlüklerinin üzerinde savrulan yenilgi bayrakları gibi oraya buraya dalgalanan yara bereler.” s. 56

Ne kadar şiirsel, gerçekçi ve hüzünlü bir tanımlama. 1948’in Filistin halkı üzerinde yarattığı dehşeti de 1967’de yaşanan hayal kırıklığını da bu satırlarda okumak mümkün.

Kurmacanın kudreti…

Savaşa ilişkin izlediğimiz haberler, videolar, fotoğraf kareleri, yazılar, izlediğimiz videolardaki toz bulutu, yıkılmış kentler, kana bulanmış bebek oyuncakları, ağlayan, ölen, yitip giden çocuklar, gövdesi kaybolmuş uzuvlar, yorumcular, yalancılar, sürüp giden konuşmalar evet bazı şeyleri teşhir ediyor ama diğer yandan yaşanan dehşetin gerçekliğini ve bu gerçekliğin dehşetini katlanılabilir kılıyor. Bu dehşet hayatın olağan akışının bir parçasıymış gibi… Edebiyatın ya da kurmacanın bunu bozan bir tarafı var. Yazarın size anlattığı hikâye her ne ise sadece bir an değil o metni okumaya devam ettiğiniz her an ve eğer biraz güçlü bir metinse okumayı bitirdikten sonra da size eşlik etmeye, sarsmaya, sessizce sizi takip etmeye devam ediyor. “Efendim edebiyatın işi bu değil, şu da değil” gibi zırvaları geçiyoruz. İyi bir kurmaca, gerçeklikle sizi yüzyüze bırakan, kanırtan, huzurunuzu bozan, belki harekete geçme isteği uyandıran bir ayna. Kanafani'nin öyküleri de böyle. Okursanız göreceksiniz. Ebû Osman'ın dehşet karşısındaki vakarını ve öfkesini, bir çocuğun oyuncağa değil de çorba konservesine uzanmak zorunda bırakılan ellerini, Ebû Kâsım'ın oğlunun gözlerinde gördüğü bakışın derinliğini, Mansur'un, Sait'in, İssam'ın, Safiye'nin hikâyelerini okumalı ve hissetmelisiniz. 

Çünkü, Filistin'de bir halk ikiyüzlü bir dünyaya, İsrail soykırımına, gelişmiş teknoloji ürünü silahlara, takip cihazlarına, ablukaya karşı direniyor. Direnecekler. Sadece eline silah alanlar değil, silahsız çocuklar, yaşlılar, kadınlar ve erkekler de bedenlerini parçalayan bombalara, organlarını delip geçen mermilere direniyor. Biz de burada direneceğiz. Elimizde, şimdilik, İsrail'in demirden kubbelerini delecek füzelerimiz yok belki ama İsrail muhiplerinin, ikiyüzlü islamcıların kafasına fırlatabileceğimiz kitaplar var. Büyük devrimci Gassan Kanafani'nin kitabı onlardan sadece birisi.

* “Düşmanlıklar zamanı”: Kanafani'nin “Çocuk Kampa Gidiyor” öyküsünde sıkça vurguladığı bu ifadenin haklılığı okuduğum andan beri kafamda dönüp duruyor. Uzlaşmanın matah bir şey gibi sunulduğu zamanımızda da geçerli bir ifade bu.
Kanafani'nin yazdığı gibi şimdi “düşmanlıklar zamanı”: İsrail'e, emperyalizme, yobazlara, sermayeye…

(Yazının görseli Filistinli muhabir Younis Tirawi'nin X hesabından alınmıştır.)