Birileri şunu öğütlemiştir sanki: 'Ey demokrasi cephesi, genişle ki, hiçbir genişlik seni kesmez!'     

Genişlemenin sınırı ve sınırsızlığı

Yaygın bir inanıştır, ezber de denebilir: Karşı taraftakileri, karşı çıkılanları, savaşılanları bölüp parçalamak, onların gücünü azaltır ve yenilmelerini kolaylaştırır. Büsbütün anlamsız değil, yanlış da değil. Anlamsız ya da yanlış olmamakla birlikte, genellikle yol açtığı bir sonucun çok tehlikeli olduğu kesindir.

O sonucu şöyle anlatabiliriz: Bu ezber, karşıya alınıp mücadeleye girişilenler arasında bulunduğu varsayılan, varsayımın ötesinde gerçekten de görülüp saptanabilen birtakım ayrılıkların, çekişmelerin, sürtüşmelerin üzerine gidilerek, o farklılıklardan yararlanan birtakım geçici ittifaklar kurularak karşıdaki gücü ya da sık sık kullanılan bir adlandırmayla “cephe”yi zayıflatma uğraşının öne çıkmasını, önem ve gitgide öncelik kazanmasını doğurabilir; böyle olduğu çok görülmüştür. Emekçi sınıfların mücadelelerinde bu tür geçici ittifakların, birlikteliklerin, yol arkadaşlıklarının, her neyse, ardına düşülüp içinde yer alındıkça, geçici olmayan hedeflerin unutulduğu ya da unutulmaya yüz tuttuğu, ihmal edilmesi bağışlanmaz görevlerin gündemden düştüğü olmuştur. 

Biraz somutlaştırmaya çalışalım.

Patronlar, sömürü yarışında, aynı anlama gelmek üzere serbest rekabet içinde, birbirlerine çelme takmaktan, kimi zaman da çelme takmanın ilerisine geçerek gırtlak gırtlağa gelmekten geri durmazlar. Ancak, bu sürecin işleyişi, onların kavgalarının ve aşklarının ne gelip geçici ne sürekli, aynı zamanda hem kurallı hem de her türlü kuralı çiğneyici biçimde gerçekleşmesini içerir. Bunu başlıca iki nedene bağlamak mümkündür: Bir yandan, o yarışta birbirlerine bağımlıdırlar, başka bir anlatımla, sömürü yarışını kendi aralarındaki kurulup bozulan birliktelikler ve karşıtlıklar içinde sürdürürler. Bir yandan da, sınıflarının bir biçimde sezip kavrayabildikleri genel çıkarı söz konusu olduğunda, az çok aynı hizada durmalarını sağlayan bir sınıf içgüdüsüne, bir akıl ortaklaşmasını sağlama becerisine sahiptirler.

Patronlara ve onların düzenine karşı çıkanların bu olguyu unutmaları, hatta hiç anlayamamaları, seyrek görülen bir durum değildir. Bu durum, patronlar sınıfı içindeki  görüş ayrılıklarının, çekişmelerin, çatışmaların abartılmasına yol açar. “Olsun varsın. Abartmalar çok da büyük bir sorun sayılmaz. Gerçekliğin acımasız sınamasından geri döndükçe ve mücadele içinde giderilir.” denebilir. Denebilir de o sınama yanılmaların, ilk akla gelen bir sakınca olarak esaslı zaman kayıplarının yanı sıra, çok daha büyük bir zarara yol açması da mümkündür: Çekişme ve çatışmaların abartılması sonunda, çatışanların bazılarını bizim tarafımızdaki “en geniş” cepheye katma düşüncesi, daha da kötüsü, bu yönde çabalar ortaya çıkabilir. Çıktığı, toplumsal mücadelede az görülmemiştir. Oysa, bütün o mücadeleler boyunca çeşitli cepheler kurulup bozulabilir; önemli olan, onları gerekli ve değerli kılan,  adlarının önündeki her birinin amacını ve kapsamını belirten sıfatlardır.   

Somutlaştırmayı biraz daha ilerletelim.

En büyük patronların dernek adıyla örgütlenmiş ünlü örgütü bu hafta içinde bir toplantı düzenledi ve yetkili ağızlarından demokrasiyi, özgürlükleri, merkez bankası bağımsızlığını, kadın haklarını, hele hele laikliği savunan, öne çıkaran sözler döküldü.

Bunların savunulması, ayrı bir tartışmayı gerektiren merkez bankası konusunu dışarıda bırakır, demokrasiyi ise ne niyetine yersen yarayışlı bir meyvedir diye içeride tutarsak, neden kötü olsun! Ancak, yalnız söylenene bakmak yetmez, söyleyeni de atlamamak gerekir. Örneğin, büyük patronların, alkışlarla karşılanan laiklikle ilgili “hassasiyetleri”ni ele alalım. Bu yazının birlikte okunmasını, en azından, okunurken hatırlanmasını önereceğim 17 Eylül günlü ve “Patronlar sınıfı iktidarı nasıl değerlendiriyor olabilir?” başlıklı yazımın bir yerinde şunları söylemiştim: “ (…) Türkiye burjuvazisi açısından dini alabildiğine kullanmakta herhangi bir sakınca yoktur. Ama, şimdiki iktidarın yirmi yıldır sergilediği aşırı ve, daha önemlisi, dengesiz tutum, burjuva sınıfı için güvenilmez, tedirgin edici bir nitelik taşıyor. Güvenilmezlik şurada: İktidara ve onun temsilcisi olduğu düzene karşı, geniş yığınların katılabileceği bir laik halk cephesinin oluşumunu kışkırtıcı, kolaylaştırıcı bir etkiye yol açma tehlikesi ortaya çıkıyor.”

Büyük patronların laiklik savunucusu kesilmesinin asıl nedeni burada aranmalıdır.

Kapitalist sınıfın en güçlü ve en “prestijli” kesiminin hoş görünen bazı sözler etmesi, genel olarak, Erdoğan ve akp karşıtlarına yeni bir katılımın ilk işareti sayıldı. Bununla birlikte, dile getirilenleri yeterince kesin ve sert bulmayanlar da oldu, adı geçen örgütün iktidar karşısındaki uzun sürmüş sessizliğini hatırlatarak temkinli yaklaşan ve yeterince güvenilir kabul etmeyenler de…

Sonuç olarak, henüz pek fazla yaygınlaşmamış adlandırmayla “demokrasi cephesi”, en büyük övgülerle karşılanacağı genişliğine biraz daha yaklaşmış sayılabilir. Bir parça eğlence katarak anlatılırsa, bu cephenin “en geniş” olması gerektiğinin ısrarla vurgulanması da buradan kaynaklanır zaten. Hangi boyutlara ulaşırsa ulaşsın, onun için genişlemenin sonu yoktur. Birileri şunu öğütlemiştir sanki: “Ey demokrasi cephesi, genişle ki, hiçbir genişlik seni kesmez!”