Bu da neden geldi aklıma?

- Okuma yazma biliyor musun?
- ... (Profesör bu soruyu yanıtlamadı.)
- Orada olduğunu itiraf et!
- Ben size “siz” diye hitap ediyorum. Öyleyse, siz de bana “sen” diyemezsiniz.
- Sen bana “siz” demek zorundasın. Bense sana nasıl istersem öyle hitap ederim! İtiraf et orada mıydın?
- Siz somut delilleri yok sayarak beni suçlamaya çalışıyorsunuz. Bunun için dayandığınız hiçbir yasa da yok.
- Bizim seni yargılamak için yasaya ihtiyacımız yok! Sen tam bir sefalet yığınısın!
- Avukatımızın bu duruşmaya girmesi de engellenmiş bulunuyor.
- Onlar, belki de sen ve diğerleri gibi sefil serserilerin savunmasını yapmak istemedikleri için gelmediler.
...
Davalıların salt aşağılamak amacıyla kravatlarının, kemerlerinin, pantolon askılarının ellerinden alındığı, salonda sadece mahkeme kurulu tarafından seçilmiş izleyicilerin bırakıldığı duruşma böylece sürüp gitti. Kısmen kameralarla belgelenen duruşmada mahkeme başkanı öylesine bağırıyordu ki, kameraların mikrofonları kısılmak zorunda kaldı. Böylece, davalıların savunmaları da anlaşılmaz hale geldi. Sonul karar: İDAM!

Hikaye anlatmıyorum. Gerçek bir olayı aktarıyorum.

Naziler 1933’de iktidara geldikten hemen sonra, Alman Anayasası’nın hükümlerden çoğu gibi, daha 1877’de kabul edilmiş olan, “hakimlerin sadece yasalara bağlı olduğu ve sadece yasalara karşı sorumluluk taşıdığı” ilkesini de ayaklar altına aldılar. “Devlete ihanet suçları üzerine uzman ”Yüksek Halk Mahkemesi Divanı” 1934’de böylece kuruldu. Yedi üyeden oluşan divanda sadece iki üyenin meslekten hukukçu olması öngörülüyordu. Geri kalanlar, iktidardaki NSDAP (Milliyetçi Sosyalist Alman İşçi Partisi) ve Hitler ya da onun Adalet Bakanı tarafından atanan, değişik mesleklere sahip, partiye sadakati denenmiş kişilerdi.

Bu mahkemede görülen davaların yüzde doksanı daha önceden belirlenmiş olan ölüm ya da ömür boyu hapis cezalarıyla sonuçlanıyordu. Sadece 1942’den 1945’e dek beş binden (sayı ile 5.000) fazla ölüm cezası karara bağlandı ve hemen aynı gün ya da yirmi dört saat içinde infaz edildi. Bu kararlardan iki bin altı yüz (sayı ile 2.600) tanesi 1944 yılından itibaren bu mahkemeye başkalık eden Roland Freisler tarafından verildi. (Yukarıda aktardığım konuşma da onun başkanlığındaki bir duruşmadan alınmıştır.)

Yüksek Halk Mahkemesi Divanı bir özel yetkili mahkeme idi. Aynı zamanda bir uzman mahkeme idi. Kararları kesindi. Ona itiraz edilecek başka bir kurum yoktu. Olsa bile, buna cesaret edecek hiçbir hukukçu ortada kalmamıştı. Öylesi bir merci olsa da, karara itiraz etmeye cesaret edecek biri bulunsa bile, bu mahkemenin kararlarını bozmaya yeltenecek bir başka hakim de kalmamıştı. Hiç kimse, Naziler önce Yahudilere ve Komünistlere saldırdığı için “ama” diyenler bile kalmamıştı...

Daha doğrusu, Naziler kendilerinden başka hiç kimse kalmadı sanıyorlardı. Erwin von Witzleben, ağzından köpükler saçarak, hakaretler yağdırarak onu yargılayan Freisler’in yüzüne karşı son derece soğuk kanlı bir şekilde, “Bugün bizi cellada teslim edebilirsiniz. Ama eziyet altında ve tiksinti içinde olan halk, üç ay sonra, size hesap soracak ve sizi canlı canlı sokaklardaki pislikler üstünde sürükleyecekler!” dediğinde de gülüp geçtiler.

Durup dururken... Bütün bunlar da durup dururken neden geldi aklıma? Her neyse... Öykünün gerisi herkesin malumu...


Not: Bir ilginç ayrıntıyı aktarmadan geçersem, bu yazıyı okuyanlara haksızlık etmiş olurum:

Bir adı da “Kanlı Hakim” olan Freisler, 3 Şubat 1945 tarihindeki Berlin bombardımanı sırasında, Halk Mahkemesi Divanı’nın sığınağına kaçarken yukarıdan düşen bir kalasın altında kalarak öldü. O sırada tesadüfen aynı sokaktan geçen bir doktor, Freisler’in cesedini muayene ettikten sonra ölüm raporunu yazarak imzaladı. Kanlı Hakim’in çantasında, ölüm istemiyle yargılamaya başlayacağı bir hukukçunun dosyası bulunuyordu. Bu sayede ölüm cezasından kurtulan bu hukukçu, Dr. Fabian von Schlabrendorff, savaştan sonra Federal Anayasa Mahkemesi üyesi olarak görev yapacaktı. Freisler’in cesedini muayene ederek ölüm raporu veren doktor ise... Bir gün önce idam cezasına çarptırdığı ve cezanın derhal infaz edilmesini sağladığı Rüdiger Schleicher’in kardeşiydi.