Failler ve suçlular

Paris bir kez daha kana boyandı. Yine öleni, yaralananı, geride kalanıyla kurbanlar, kurbanlar... Bir kez daha cenazeler, gözyaşları, belki bir daha asla temizlenemeyecek şekilde traumayla gölgelenmiş ruhlar. Ve hemen ardından, her seferinde olduğu gibi iğrenç bir senaryo: Dokunaklı nutuklar, çelenkler, saldırganlık paktlarının toplantılarında bir dakikalık saygı duruşları... Tabii yine her seferinde olduğu gibi, herkes suçluları soruyor, birileri de kollarını sıvayıp sözde suçluları arıyor.

Failler bulunuyor.

Yavaş yavaş bir takım isimler, fotoğraflar dolaşmaya başladı ortalıkta. Ağzı-burnu, saçı-sakalı birbirine karışmış, çirkin suratlı fotoğraflar. İşte failler! (Kimisinin ölüsünü emniyete teslim ediyorlar, kimisi ön kapıda tutuklanıp, arka kapıdan çıkıp gidiyor.)  Avrupa medyasında bir fırtınadır esiyor: Sanki, bir avuç kendini bilmez, psikopat, yarı meczup, aşırı islamcı biraraya gelmiş, ortalığı kana bulamışlar. Ne kadar ilginç. Bir avuç psikopattırlar, ama bir patlayışta çok, ama çok insanı katledebilecek profesyonel bombalar  hazırlayacak bilgi ve deney sahibidirler; birçok yerde aynı anda katliama girişebilecek örgütlemeleri başarabilmektedirler. Meczupturlar, ama üniformalarından tutun da ağır silahlarına dek donanımlı ordular kurmayı başarabilmektedirler. Hayret!..

Ulusu yok.

“Bunların ulusu olmazmış!” Tabii olmaz. Böylesi gözünü kan bürümüş, insanlık dışı saldırganlık, kafa kesmeler, toplu cinayetler, bir ulusa mal edilemez. Bu yalan sakızını çiğneyenlerin asıl saklamak istedikleri başka bir gerçek var ortada:

Böylesi örgütlenmeler için, para, ama çok para; güç, ama çok büyük güç gerekir. (Aksini iddia eden sıradan bir vatandaşsan, pazardan  iki uzun menzilli otomatik tüfek, yüz tane de mermi almaya kalk da görelim.) Öyleyse?

“Para” deyince... Bak bakalım: Sermayenin her çeşidi, bankalar, sigorta şirketleri, sanayi ve maden işletmeleri ve tabii dünya yüzündeki tüm silah endüstrisi kimlerin elinde?

“Güç” deyince... Ona da bak: En büyük güç, yani İktidar, devleti oluşturan tüm kurumlarıyla birlikte kimlerin elllerinde?

Nesi var?

Binlerce insanı –başta çoğunu da parayla, örgütlü olarak biraraya getirmek; havadan uçaklar ve helikopterlerle, karadan TIRlarla taşınan tonlarca silah ve askersel malzemeyle donatmak; askersel eğitimden geçirmek; yaralılara bakacak hastaneler, yeni saldırılar öncesi dinlenecek tesisler hizmete sunmak kimin haddine? Öyleyse lâfı dolandırmayalım:

Bu türden terörist örgütlerin, böylesi donanımlı silahlı hareketlerin arkasında bir ya da birden fazla devlet vardır NOKTA

Fail belli, asıl suçlu kim?

İyi bak: Sence hangileri sürdü bunları insanlığın üstüne? Asıl suçlu kim? Saçı-sakalı birbirine karışmış üç-beş çirkin suratlı, kimisi zaten saldırı sırasında ölülere karışmış “fail” mi? Yoksa, her seferinde ortalığa dökülüp, dokunaklı nutuklar çeken; “terörün ulusu yoktur” gibi hamâsi laflarlar ederek asıl suçluyu gözlerden gizleyen; öte yanda da “devlet geleneğidir söylenmez” diyerek kapalı kapılar arkasında gizli anlaşmalar yapan, diplomatik dalavereler çeviren, karanlık komplolar düzenleyenler mi?

Kimler arasında savaş?

Sinsi yalanların ucu bucağı yok. “Medeniyetler arası çatışma” imiş. Sanki bir medeniyet var, bir de onun düşmanı başka bir medeniyet. Ve bunlar çarpışıyormuş gibi... Biraz daha sıksalar, “dünyalar arası savaş” diyecekler.

Aslında bu yanlış da olmazdı. Ama bilim kurgu romanı olarak değil. Emperyalist devletlerin yeni pazarlar, hammadde kaynakları elde etmek için başlattıkları ve gittikçe yayılan silahlı çatışmaların en temelinde gerçekten iki dünya arasındaki savaş yatıyor: Sermaye dünyasının emek dünyasına karşı yürüttüğü savaş!

Artık aranıp durma.

Geçmişte hangi suçları kimlerin işlediği defalarca ispatlanmadı mı? ABD devleti başta olmak üzere hangi emperyalist devletlerin hangi darbeleri düzenlediği; hangi içsavaşları kışkırttığı; hangi yalanları uydurarak, hangi bağımsız devletlerin topraklarını düzenli ordularla işgal ettiği açıklanmadı mı? En son olarak sadece bölge ülkelerinin değil, dünyanın başına belâ olacağı görülen dinci terörizmin hangi devletler tarafından kurulduğunu, hangilerinden ekonomik, politik, askersel destek aldığını... Bütün bunlar yüzlerce belgeyle açıklanmadı mı? Asıl suçluları köşede bucakta aramaktan vazgeç, etrafina gören gözlerle bak. Hemen yanıbaşımızda, Irak’ı, Libya’ı, Mısır’ı ve en son olarak Suriye’yi gör. Arkalarında kanlı izler bırakarak gelmiş, ortalık yerde duruyorlar.

Ağlama, diğer suçluları da gör.

Kulaklarını tıkıyor, gözlerini kapıyor bunları duymuyor, görmüyor, bilmiyorsan...

Ya da bildiğin halde”adam sende, bana ne” deyip geçiyorsan...

Emperyalizmin saldırısına karşı durmak, sermayeye karşı mücadele etmek, sonunda bu düzene son vermek  için seni de saflarına çağıranlara katılmıyor, köşene çekilip, susuyorsan...

Ağlayıp durma. Sen de suçlusun!

Daha da kötüsü...

Sözde solcu/devrimci maskesi altında kendi ülkendeki sermaye sistemini düzeltme, iyileştirme, yaşanası hale getirme yalanını yayıyorsan...

Elini kana bulamış, suça karışmış devletlerin ayrılmaz parçası olan düzen partilerine destek oluyorsan...

Gerçekleri bildiğin halde, sermayeye karşı mücadeleye katılacak yığınların aklını böylece karıştırıyor, onların umutlarını, enerjilerini boşa harcatıyorsan...

Konuşup durma.  Sen de büyük suç işliyorsun!