Bir koy hepsini al!

Sıklıkla duyuyorum: Bizde oluk oluk kan akıyor; Huruç, Ankara falan… Hiç sesleri çıkmıyor. Paris’te bir olay oldu, bütün dünya ayağa kalktı. Bizimkiler can değil mi?“

Tabii bizimkiler de can. Her yerde akıtılan kanın, gözyaşlarının rengi aynı. Yiten canların değeri de aynı. Bu planların arkasında duran emperyalist odaklar açısından, Paris’te ölen ve yaralanan insanların Türkiye’dekilerden bir nebze bile fazla değeri olduğunu sananlar müthiş yanılmaktadır.

Ama yine dearada çok önemli bir fark var:

Fark, değişik uluslardan insanlara verilen değerde değil, bombaların amacında yatıyor.

Türkiye’de akıtılan kanın, patlatılan bombaların neye hizmet ettiğini 1 Kasım gecesi gördük. Birilerinin emperyalist patronlarının istediği bu sonuçtu. “Mülteci sorunu” nu konuşmak bahanesiyle Merkel’lerini bile gönderdiler. Emperyalist odaklar açısından, şamata koparıp, dünyayı ayağa kaldıracak bir neden yoktu. O dönemde akan kan, patlayan bombalar sadece Türkiye halkını ilgilendirmeli, şartlandırmalıydı. Öyle de oldu. Bunu geçelim.

Paris’teki bombanın amacı ise çok farklıydı. Ve bu amaç, aynı günün akşamından tezi yok, hemen tüm Avrupa ülkelerinde ortaya döküldü. Şimdi bütün meclislerin, düzen partilerinin komisyonları hummalı bir faaliyet halinde. Patlayan bomba ve ardından hemen alınan önlemler şimdiden belli:

-Bütün Avrupa toplumunda güvensizlik ve korku hakim olacak.

-“Güvenlik” kisvesi altında sokaklara otomatik silahlar kuşanmış çelik yelekli asker ve polislerin dökülmesi normal karşılanacak.

-Hızla yeni yasalar ve kararnamelerle devletin yurttaşları daha yakından takibine, fişlemesine hak verilecek.

-Yaratılan “islam korkusu” temelinde, ülke içinde ırkçılık, yabancı düşmanlığı yaygınlaşacak. Böylece  ezici çoğunluğu işçi-emekçi olan bu insanlarla yerli işçi-emekçilerin dayanışması hepten engellenecek.

-Toplum sağa doğru radikalleşirken, tırmanmakta olan militarism onaylanacak; atılmakta olan savaş naraları korosuna katılınacak. Dünyanın değişik yerlerine silahlı müdahaleler onaylanacak. (Mali’de Radisson Hotel’de sayısı henüz belirsiz can kaybına neden olan, Fransız ve yerli emniyet güşlerince sonlandırılan eylem de bu planın bir parçasıdır.)

-Sonunda bu yığınlar gönüllü olarak “kendi emperyalistlerinin” çıkarları için ellerinden geldiğince “düşman” katledecek, kendi hayatlarını da bu uğurda feda edecekler!

 

Nitekim…

Fransa’da artık yerel yönetimler olağanüstü hâl ilan etme yetkisi aldı. Fransız savaş gemisi Akdeniz’de “Charles de Gaulle” adını hortlatıyor. Fransız savaş uçakları Suriye üzerinde dolaşıyor. 2013’de Mali’ye büyük bir askersel çıkartma yapan Fransa, bunu hemen yenileyecek. Bunun için hem Fransa, hem Mali halklarının bilinçsiz yığınlarından alkış alacak. (Mali’de zengin uranyum yatakları var.)

 

Federal Almanya’da da sokaklar polis doluyor. Son günlerin en heyecanlı futbol karşılaşmasını seyretmek üzere bir koca stadyumu doldurmuş seyirci tek bir anonsla, kuzu kuzu stadı boşaltıp, evine gidebiliyor. Polisin varlığı, hem ülke içinde hem de dışındaki casusluk görevleri ve Federal Ordu’nun yurtdışı harekâtının alanı genişletiliyor. Kimse şaşırmasın; zaten eksiksiz bir polis devleti için gerekli altyapının çoktan kurulmuş olduğu bir ülkedir söz konusu olan. Bu şimdi adım adım gün yüzüne çıkartılacak.

Belçika ve Hollanda’da devletin denetim ve gözetim ve takibini artıracak yeni yaslar, uygulamalar yolda.

AB ülkeleri sınırlarını kapatmaya yöneldi. Seyahat özgürlüğü kısıtlanacak. Polonya şimdiden mülteci konusundaki önlemlere katılamayacağını ilan etti. AB ülkelerinin polis ve devletlerin her türden gizli teşkilatları arasında ortak çalışma ve uyuma hız verilecek.

Cek.. Cak.. Bunları görmek için müneccim olmaya gerek yok. Gözü ve beyni açıp, çevreyi algılamak yeterli. Çünkü belirsiz bir gelecekten değil, tam bugünden bahsediyorum!

. . .

Hırsız-yalancı-dolandırıcı-üçkâğıtçı takımının „alış-veriş“le ilgilenmediğini, kaç kez en yetkili ağızlardan duyduk. Formül basitti: „Kazan, kazan!“, Bazıları ceplerinde patates damgalı üniversite diplomasıyla dolaşan  tam cahillerin formül yaratacak hali yok. Bunları emperyalist patronlarından duyup, ezberlediler. Kapitalizmin formülüdür bu: „Bir koy, hepsini al!“

Konacak olan nedir?

Sermayedir: Bir koyacaksın,-gücünün yettiğince- üretilmiş ne kadar değer varsa alacaksın.

Seçim sandıklardır: Arada bir koyacaksın, düzen partileri sayesinde tüm iktidarı alacaksın.

Bombadır: Koyduracaksın, yarattığı panik ve şaşkınlık sayesinde, istediğin ne varsa alacaksın.

Yukarıda işaret ettiklerimi bekleyip, görecek vakit yok.!

Bu masa devrilmedikçe, sermaye, sandık ve bomba koyarak hepsini almaya devam edecekler!

Ve hangi çıkar uğruna olursa olsun, bunlarla görüşmeye, anlaşmaya devam ederek, işileri ve emekçileri aldatarak,  göz boyayarak, yapmacık umutlar yayarak  masanın devrilmesini engelleyenler, dünya halklarının başına geleceklerden aynı derecede sorumlu olacaklar.