Özak Tekstil'de emekçiler direniyor: 'Biz güneşin yüzünü 8 gündür görüyoruz'

Urfa'da direnen Özak Tekstil işçileri mobbingi, sendikanın yaptıklarını, kovulan arkadaşları için başlayan mücadeleyi anlatıyor.

İrem Yıldırım

Urfa OSB’de bulunan Özak Tekstil’de, yetkili sendika Öz İplik-İş’ten istifa ederek BİRTEK-SEN’de örgütlenmeye başlayan işçiler, BİRTEK-SEN üyesi bir kadın işçinin işten atılması üzerine 27 Kasım'da üretimi durdurarak direnişe başlamıştı. Valiliğin eylem ve etkinlik yasaklama kararı, jandarmanın işçilere tomalarla müdahale etmesi, işçi temsilcilerinin gözaltına alınması direnişin ilk haftasında meydana gelenlerdi.

İşçiler, bitmeyen mesailere, yemeklerden çıkan kıl, kurt, böceklere, gece saat 3'lere kadar mesai yaptırıp eve bırakmayanlara, mesaiden dönebilmek için yürümek zorunda kalmalarına yani insanlık dışı koşullara karşı ve üye oldukları BİRTEK-SEN'in işveren tarafından tanınması için mücadele ediyor.

Direnişe müdahale sürerken, direnişin ta kendisi olan kadın emekçiler haklılıklarının dayanak olduğu bu mücadelede çok kararlılar.

Pınar Ulkur, 22 yaşında. 2 yıldır Özak Tekstil’de geçen çalışma dönemi için söyledikleri tüm hikâyeyi anlatan cinsten: “2 yılda 2 yıldan fazla yaş almış gibi hissediyorum”. 

“Bizim direnişimizin 8. günü, biz güneşin yüzünü 8 gündür görüyoruz. Sabah geliyoruz güneş yok, işten çıkıyoruz hava karanlık. Biz temiz bir hava alamıyoruz, çıkıp bir yürüyüş yapamıyoruz.”

“Gecem gündüzüm kalmadı artık” kelimeleri dökülürken ağzından yoğun ve baskı altında çalışma koşullarını şöyle özetledi:

“Eve gidiyorum evde herkes uyumuş, evden çıkıyorum herkes uyuyor. Erkek kardeşim çok uzun zamandır beni görmüyor.”

Aileyi geçindiren kişi Pınar, babası boyacı ama onun anlatımıyla: “Boya işinde kışın o kadar iş yok.”

Özak’ta çalışmaya hiçbir şey yokmuş gibi devam etmek, onun için "kendini hiçe saymak, kendisine saygısını yitirmek" gibi anlamlar taşıyor yaşadıklarının karşısında. Bu sebeple de haksızlığa karşı baş kaldıranlar arasında: “Dur demek istedim. Arkadaşlarımın da desteğiyle başardım bunu.”

“Patrondan, jandarmadan, valilikten, devletten baskı ve şiddet görüyor muyuz? Görüyoruz. 8 gündür direniyoruz. Yeri geldi jandarmadan küfür yedik, cop da yedik, yeri geldi sokakta soğukta kaldık ama ne olursa olsun pes etmeyeceğiz.”

Şiddet iş yerinde yaygınlaşıp büyüyor, sendika ses çıkarmadıkça asıl işçilerin öfkesi büyüyor.

Sendika değiştirme kararının ardından sendika yöneticileri ve fabrika yöneticileri tehdit ve hakaretlerde vites arttıyor ve iş bırakmaya giden bu mücadele Pınar için şöyle başlıyor:

“Gülbahar Kaya adındaki Öz İplik-İş sendika temsilcisi, BİRTEK-SEN’in toplantısına katılmamız üzerine bir gün sonra iş yerinde beni arayıp benimle konuşmak istediğini söyledi. Yanına gittiğimde, toplantıda onun adını verdiğimi iddia ederek üzerime yürümeye başladı ve koluma vurdu. ‘Ben senin başını ayağımın altında ezerim’ gibi ifadeler kullanarak tehdit etti beni. O gün zaten bu olay hepimizin sabrını taşırmışken, bir başka arkadaşımızın işten atıldığını öğrendik.”

Arkadaşlarının işten atılmasına verdikleri ilk tepki şu olmuş: “Arkadaşımızı işten attıysanız, biz de çalışmıyoruz.”

Fabrikanın yöneticisinden muhasebecisine, mühendisinden sendika yetkilisine hakaret ve tehditlere maruz kaldıklarını anlattı:

“Muhasebeci gelip bizim için ‘Bu Urfalılara ekmek vermeyeceksin, verdiğinde böyle yapıyorlar’ diye bir cümle kullandı. Bu insan muhasebeci, bizimle ne işi olabilir? Mühendisin ya da bizimle ne işi olabilir? Bizim bir yanlışımız varsa bunu işimizle ilgili amirimiz söyler zaten.”

Zorbalığa karşı birleşen Özak emekçileri şu an 450 kişi, “Bunları göre göre, yaşaya yaşaya birleştik. Birleştikçe de büyüdük” diyor Pınar.

İŞKUR ve jandarma patronun yanında

İşin bir de firmayla işbirliği içerisinde olan İŞKUR ve jandarma kısmı en önemli nokta.

Fabrika yönetimi, işçinin seçtiği sendikayı tanımayıp işçiler direnişe geçince, aslında hukuken yeni işçi alımı yapamamalı. Fakat İŞKUR, direnişteki işçilerin işten çıkışı yapılmamışken sanki farklı bir firma içinmiş gibi düzenleyip Özak Tekstil’e işçi alımı yaptı. Bunun üzerine İŞKUR’a gidip görüşme yaptıklarını da söyleyen Pınar, süreci şöyle özetledi:

“Bizi görmezden gelerek eleman gönderdiler buraya. 'Nasıl böyle bir şey yaparsınız?’ diyerek gittik. Bizim gitmemiz üzerine geri çekildiler, sözde. Biz biliyoruz, şu an gizliden gizliye fabrikaya işçi sokuyorlar.”

İŞKUR’dan sonra patronun safında duranlar bir de jandarma oluyor. “Valinin emriyle değil, patronun emriyle hareket ediyorlar” diyor Pınar:

“Resmen gözlerimizin önünde, fabrika sahibinin yeğeni olan fabrika müdürü Hamit Akbalık jandarmalara emir veriyor, 'Sen oraya geç, sen buraya geç’ diye. Ne olursa olsun biz mücadelemize devam edeceğiz.”

Bakan Bozdağ Özak işçisini unuttu

Geçtiğimiz gün Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın kente gelmesini de araya girip sorduğumda, medyanın ilan ettiği gibi bakanla görüşmediklerini, sadece bakanın danışmanıyla görüştüklerini öğreniyorum. Danışman işçilerin iletişim bilgilerini almış fakat henüz geri aramamışlar.

Söylenen hakaretleri daha önce de yazmıştık, “körler, balık hafızalar” ve birçok başka hakaret daha. Sadece hakaret de değil, tuvalete giderken tutulan dakikalar… Pınar anlatıyor:

“Hakaretleri şikayet ettiğimizde insan kaynakları da benzer tavır sergiliyordu. Biz tuvalete gittiğimizde arkamızdan dakika tutuyorlardı. ‘1 dakika geç kaldınız’ diye peşimizden bağırıyorlardı. Yemeklerin içinden saç, kıl, tel çıktı kaç kere. Ekmeklerin üzerinde kedilerin gezdiğini, yemek yediğimiz tabldotlarda köpekler de yemek yiyordu. Servis sorunu bitmeyen bir problem. Merkeze bile bırakmıyorlardı çoğu zaman.”

8 günün sonunda birlik olmayı ve haklarına sahip çıkmayı öğrendiğini vurguluyor en çok:

“İnsan olduğumu hatırladım yeniden, bir hayatım var bunu hatırladım. Ben Özak’a girdiğimden beri hayattaki güzel her şeyi kaçırmışım.”