Özak Tekstil'de emekçiler direniyor: 'Bugüne kadar çektik, artık yeter'

Urfa'da direnen Özak Tekstil işçileri mobbingi, sendikanın yaptıklarını, kovulan arkadaşları için başlayan mücadeleyi anlatıyor.

İrem Yıldırım

Urfa OSB’de bulunan Özak Tekstil’de, yetkili sendika Öz İplik-İş’ten istifa ederek BİRTEK-SEN’de örgütlenmeye başlayan işçiler, BİRTEK-SEN üyesi bir kadın işçinin işten atılması üzerine 27 Kasım'da üretimi durdurarak direnişe başlamıştı. Valiliğin eylem ve etkinlik yasaklama kararı, jandarmanın işçilere tomalarla müdahale etmesi, işçi temsilcilerinin gözaltına alınması sadece 5 günde yaşananlardı. 

İşçiler, bitmeyen mesailere, yemeklerden çıkan kıl, kurt, böceklere, gece saat 3'lere kadar mesai yaptırıp eve bırakmayanlara, mesaiden dönebilmek için yürümek zorunda kalmalarına yani insanlık dışı koşullara karşı ve üye oldukları BİRTEK-SEN'in işveren tarafından tanınması için mücadele ediyor.

Direnişe müdahale sürerken, direnişin ta kendisi olan kadın emekçiler haklılıklarının dayanak olduğu bu mücadelede çok kararlılar.

Funda Bakış, 28 yaşında Özak Tekstil’de 5 yıldır çalışan bir emekçi. Ailesini geçindirmek onun omuzlarında. Çalışması gerektiği için üniversiteyi yarım bırakmış. Urfa halkının kadınlarının daha çok ses çıkarması gerektiğini savunuyor. “Hakkını arayan, baş kaldıran biriyim” diyerek tanıtıyor kendisini. Sözleri de tavrı da çok net: “Bugüne kadar çektik, yeter. Artık susmayacağız.”

Bu direnişin, Özak Tekstil’de yaşanan baskılara, şiddete, tehdite, mobbinge, onur kıran muamelelere bir başkaldırı olduğunu anlatarak başlıyor sözlerine Funda. “Artık hepimiz ‘Yeter, buna dur demeliyiz’ dedik.”

5 yıldır fabrikada yaşadıklarını anlatırken “Çektiğimiz çilenin haddi hesabı yok” diyor. “Bizim için yaşanan şeyler basit şeyler değil” cümlesiyse neden bir direnişe başladıkları iliklerinize kadar hissetmenize yardımcı oluyor.

'Biz devletin haklılığımıza destek olup sesimizi duymasını beklerken aksi oldu'

Bir ay önce sendikayı değiştirme kararını aldıklarında ve bunun için harekete geçtiklerinde Öz İplik-İş Sendikası'nın baskıyı nasıl arttırdığını şu sözlerle anlattı:

“Tek tek odalara çekildik. İşçiler sendika tarafından sık sık tehdit edildi. Ve bu sürecin sonunda bir arkadaşımızı işten attılar. İşte tam da o noktada tüm işçiler olarak, iş bırakma kararı aldık.”

İş bırakmalarının ve direnişe başlamalarının 7. günü bugün. 7 günün nasıl geçtiğini sorunca cevabı şu oluyor:

İçeride haklarımız için sendikaya ve patrona karşı mücadele yürütürken, dışarıda da jandarma ve polise direnmek zorunda kaldık. 7 gündür süren eylemimizde biz ne bir canlıya ne de bir mala iğne ucu kadar zarar vermedik.”

Jandarmayı karşılarında bulmanın ne hissettirdiğini de anlatıyor:

“Çok kötü bir duygu çünkü haklısınız, hakkınızı arıyorsunuz ve bunu yaptığınız anda devletin, jandarmanın bize böyle müdahale etmesi, bizim için tarif edilemeyecek kadar kötü bir duygu. Arkadaşlarımızdan bayılanlar oldu, fenalaşanlar oldu. İlk defa böyle bir şey yaşadık. Biz devletin haklılığımıza destek olup sesimizi duymasını beklerken aksi oldu.”

'Engellemeler bizim direncimizi kırmak yerine perçinliyor'

Valilikle Özak Tekstil patronunun görüşmesi sonrasında kentte alınan eylem yasağı kararına da tepkisini koyuyor. “Özak Tekstil’e devlet birebir destek veriyor.”

Bu durumun onlardaki yansımasının ne olduğu sorusuna da yanıtı çok net:

“Valiliğin yasak kararı, jandarmanın müdahaleleri bizim direncimizi kırmak yerine perçinliyor. Bizim azmimizi kıramazlar çünkü biz hakkımızı istiyoruz, hakkımızdan fazlasını da istemiyoruz. İnsanca bir yaşam sürdürebilmek istiyoruz.”

Funda meseleye daha geniş bakmak zorunluluğunu da ortaya koyuyor. Özellikle kadın emekçilerinin sesi olmak istediklerini vurguluyor:

“Özellikle kadınlar diyorum çünkü günümüzde kadınların aciz göründüğü, farklı davranıldığı bir durum var. Fabrikada da bu böyle. Erkek arkadaşlarımıza bize davranıldığı gibi davranılmıyor. Yöneticiler bize “kör oğlu körler, körsünüz siz, balık hafızalılar” diye hakaretlerde bulunarak hitap ediyorlar. Hiçbirimize ismiyle hitap etmiyorlar. Fakat erkek arkadaşlarımıza böyle davranmıyorlar.”

Funda, verdikleri emeğin erkeklerle eş olduğunu söyleyip sözlerine şöyle devam ediyor:

“Biz emeğimizi, yıllarımızı verdik. Yıllarca verdiğimiz emeğin karşılığında bu hakaretleri, sömürüyü görmek istemiyoruz. Biz hakkımızı istiyoruz.”

“Sarı sendika var burada” diyerek aslında yaşadıkları bu psikolojik şiddetin de sömürünün de yıllardır ne koşullarda sürdüğünü ve neden sendikaya karşı bir hamle yaptıkları ortada. Patrona karşı sendikanın hiçbir koşulda haklarını savunmadığını anlatıyor Funda:

“Haksız yere bugüne kadar çok fazla arkadaşımız çıkarıldı. Tazminatsız, haklarını alamadan gittiler. Ve sendika bunu destekledi, önüne geçmedi. Eğer geçseydi, bugün biz bu durumda olmazdık.”

Direniş başladıktan sonra eski sendikanın aileleriyle iletişime geçerek, iş bırakma eylemini baltalamaya çalıştığını da ekliyor. “Kızınız, oğlunuz dışarda direnerek ne yapıyor? Gelip doğru düzgün çalışsınlar” diye ailelerinin kapılarının çalındığını ve direnişi kırmak için denenen yolları da deşifre ediyor.

'Kölelik'

Funda, emekçinin sırtına bindirilen ekonomik kriz, korkunç çalışma koşulları, aldıkları maaş, verdikleri emek bir araya gelince içinde bulundukları durumun ne düşündürdüğü sorusuna cevabı tek kelimeyle veriyor: “Kölelik”

Özellikle Doğu bölgesinde patronların “ucuz köleler aradığını” söylüyor. Gecenin 3’üne kadar çalışıp sabah yeniden mesaiye çağırıldıklarını ve aynı performansı aynı şekilde bekleyen bir patron olduğunu anlatıyor. “Biz olmazsak onlar olmaz” sözü haklılığının göstergesi. Fabrikada 5 yıllık işçide asgari ücret alıyor, yeni giren işçi de. Funda tüm çalışma koşullarının ve yaşananların sonucu olarak “Çok yorulduk, çok hırpalandık” diyor. Hiçbir sosyal aktivitesinin olmadığını, ailesinin yüzünü neredeyse unuttuğunu ve uzun çalışma saatlerinden geriye bir tek pazar gününün ona kaldığını anlatıyor.

7 günlük direniş bugün Ali Şelli Parkı'nda yapılan eylemle sürüyor. Funda son olarak şunu söylüyor:

“Urfa halkına, kadınlara, tüm dünyaya sesimizi duyurmak, ses olabilmek ve mesaj göndermek istiyoruz: ‘Yeter artık’”