Ekonomide pembe tablo mu? Ümit Akçay: 'Ne rasyonel politikası... Tam bir akıl tutulması'

Yerli sermaye emeğin daha ucuz olduğu ülkelere yönelirken, sıcak para girişleri başladı. Dış destek arayışı asgari ücret masasına da yansıdı. İktisatçı Ümit Akçay son gelişmeleri soL'a değerlendirdi.

EMRE ALIM

Ekonomide birbiriyle çelişkili eğilimlerin ve göstergelerin sayısı artıyor. Yabancı yatırımların bir kalemi düşerken bir kalemi yükseliyor, yatırımları yönlendiren kurumların ''dış borcunuz rekor kırabilir'' mesajı ekonomi yönetimi tarafından coşkuyla karşılanıyor, tüm tartışmalar ''kemerleri sıkmalıyız'' masalıyla tamamlanıyor. 

Mehmet Şimşek-Hafize Gaye Erkan ikilisi geride bıraktığımız hafta Meclis ve medya performanslarıyla ilgileri üzerlerine çekti. İkisi de çizdikleri pembe tabloya yabancı yatırımları dayanak gösterdi. ''Sıcak para'' olarak bilinen portföy yatırımlar yukarı yönlü bir ivme yakaladı. Geçtiğimiz hafta portföy girişi son 6 yılın en yüksek seviyesini gördü. Yaklaşık 1,5 milyar dolarlık hisse senedi ve devlet iç borçlanma senedi alımı gerçekleştirildi.

Bu sırada ekonomi yönetiminin sözünü etmediği doğrudan yabancı yatırımlarsa negatife düştü. Yılın ilk on ayında doğrudan yabancı yatırım 7,8 milyar doları buldu. Aynı dönemde Türkiye’den yurtdışına yapılan sermaye yatırımıysa 4,9 milyar doları gördü. Bu giriş ve çıkıştan gayrimenkul yatırımları (3,1 milyar dolar) düşüldüğünde elde kalan tutar eksi 171 milyon dolar oldu.

Yatırımlardaki düşüşe, yerli sermayenin de yurt dışına kaçtığına yönelik haberler eşlik etti. Bu durumu kimileri "hukukun eksikliğine" kimiyse Türkiye’nin "gözlerini dünyaya kapatmasına" bağladı.

Atılan adımlardan duyduğu memnuniyeti sık sık dile getiren ve daha fazlasını talep eden uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının, bu durumu yakında göstergelerine de yansıtması bekleniyor. Kredi derecelendirme piyasasının yüzde 95'ini kontrol eden üç kurum (Moody's, S&P ve Fitch) 2024’te Türkiye’nin kredi notunun son 10 yılda ilk kez artacağının sinyalini verdi.

Ekonomi yönetimine göre gelecek yıl kemer sıkarsak kredi risk primi daha da düşecek, kredi kuruluşları not artırmaya başlayacak, sıcak para akacak. Ancak bunlar için atılan adımlar uluslararası sermayenin çizdiği sınırlara riayet edildiğini gösterir nitelikte.

Ekonomi yönetiminin eğilimlerini, sermayenin hamlelerini ve emekçileri bekleyen tehlikeleri iktisatçı Doç. Dr. Ümit Akçay ile konuştuk.

Türkiye’ye yabancı sermaye hükümetin beklediği kadar giriyor mu? Giriyorsa hangi mahiyette yabancı sermaye?

Mehmet Şimşek’in ekonomi yönetiminin başına getirilmesi, düşük faiz politikasının sınırlarına gelinmiş olmasıyla ilgiliydi. Bu sınır, ödemeler dengesi krizi yani ekonominin normal seyrini sürdürmesi için gerekli olan dövizi karşılayamama riskinin oluşmasıydı. Faiz artışları temel olarak bu sorunu çözmeyi amaçladı ve bunda şimdiye kadar başarılı oldu. Faiz artışlarının bir sonucu olarak tahvil ve hisse senedi kanalından sermaye girişleri başladı ve ülke risk primi diğer ülkelerle birlikte geriledi.

Sermaye daha da ucuz emeğe gidiyor

Bunlar işin ''sıcak para'' kısmı. Doğrudan yatırımlarda ise ilginç bir tablo var. Türkiye’den yurt dışına yatırımlar gidiyor. Özellikle ekonomi yönetiminin TL’yi değerli tutma politikası, ücretlerin daha düşük olduğu Mısır gibi ülkelere sermaye gitmesine neden oluyor. 2023’ün ilk 10 ayında Türkiye net dış yatırımcıya dönüştü.

Borusan’ın ABD’ye taşınma kararındaysa farklı dinamikler etkili. Büyük ölçüde ABD’nin uyguladığı yeni korumacılık önlemleriyle ilgili bu karar. Zira Almanya’dan ve Avrupa’dan da ABD’ye giden şirket haberlerini daha sık duymaya başladık. Yani ABD yönetimi, ABD pazarına mal satmak isteyen firmaları üretim tesislerini ABD’ye taşımaya zorluyor. Bu, Trump ile başlayan Biden ile devam eden sanayinin geri çağrılması politikasının bir sonucu. Ek olarak, Borusan Türkiye ve bölge ülkelerde bir kapasite ve arz fazlalılığından bahsetmiş. Yani sektörel düzeyde bir çeşit aşırı birikim krizinden bahsedebiliriz. Dolayısıyla bu örnekte farklı dinamikler işlemiş diyebiliriz.

Kredi derecelendirme kuruluşları asgari ücreti baskılamak istiyor

Son günlerde kredi derecelendirme kuruluşları Türkiye’de niye bu kadar gündem oldu?

Kredi derecelendirme kuruluşlarının gündem olma nedeni, ekonomi yönetiminin ve Türkiye’deki ana akım ekonomi çevrelerinin Şimşek programına dış destek bulma ihtiyacı içinde olması. Yabancı sermayenin istediği politikaları uyguladıklarının tescillenmesine ihtiyaç duyuyorlar. Bu süreci uluslararası finans kapitalle bir çeşit pazarlık süreci olarak görebiliriz. Bu kurumlar, sermaye girişleri için koşullarını yayınladıklarını raporlar aracılığıyla ilan ediyorlar. Ekonomi yönetimi de bunların ne kadarını yerine getirebileceğine karar vererek hareket ediyor.

Bunu en açık bir şekilde bu kurumların asgari ücret hakkında yaptıkları değerlendirmelerde görebiliriz. Goldman Sachs ve Moody’s, asgari ücret artışının 12 ay sonra beklenen enflasyondan daha yüksek olmaması gerektiğini belirtti. Benzer bir vurgu IMF’nin değerlendirmelerinde de vardı. Bu, reel ücretlerin düşürülmesi yani ücret baskılanması demek. Bir başka ifadeyle, hayat pahalılığı krizinin yükünün çalışanlara yıkılması anlamına geliyor. 

'Tam bir akıl tutulması'

Şu anda "ekonomide rasyonel politikalar" ve girmekte olan sermaye akımları geçmişte ülkemizin ekonomik geleceğine ipotek koyan borçlanma biçimlerine ve sıcak paraya alan açmıyor mu?

Elbette. JP Morgan uzmanları yaptıkları son değerlendirmede 2024’te Türkiye’nin dış borcunun rekor kırabileceğini söylüyorlar. Bu haber, iktidar çevreleri ve iktidarla bütünleşmiş muhalefet çevreleri tarafından coşkuyla karşılanıyor! Tam bir akıl tutulması.