Diktatörün diploma karşısındaki çaresizliği!

Diploması ile ilgili ilk yazıyı 2010 yılında Odatv’de yazmıştım. “Erdoğan’ın diploması aslında hangi okuldan?” başlığıyla yayınlanan yazı hayli ilgi görmüştü. Özeti şu: Aslında biyografisinde sözü edildiği gibi mezun olduğu tarihte “Marmara Üniversitesi” diye bir okul yok. Aksaray’da iki yıllık bir ticaret mektebi var, bir tarihte oraya kaydolduğu biliniyor. Okul yanmış sonra, öğrenci evraklarından bir kısmı da hasar görmüş. Marmara Üniversitesi kurulunca bu evraklar oraya devredilmiş. Yani öğrencileri olmasa bile evrakları Marmara Üniversiteli olmuş.

Marmara Üniversitesi 12 Eylül faşist cuntasının icadı YÖK’ün yan ürünlerinden biri.  Ancak ne yazık, bu ürün rte’nin mezuniyetine yetişememiş. Rte iddiasına göre 1981 mezunu, mezunu olduğunu söylediği okul 1982 yılının ikinci yarısında kurulmuş. Bu durumda Başbakan, varsa diplomasını başka bir okuldan almış olmalı.

Tuhaflık üniversitenin tarihinden başlıyor. 1982’de kurulan Marmara Üniversitesi, kendi tarihini 1883’ten başlatıyor. Yani 100 yıllık bir ek yapmış tarihine. Bu nasıl oluyor diye sormayın, olmayan bir üniversiteden mezun bir Başbakana-fiili başkana sahip olan bir ülkede her şey mümkündür. Şöyle oluyor; 1883 yılında Cağaloğlu’ndaki bir evde “Hamidiye Ticaret Mekteb-i Âlisi” ismi altında bir okul kuruluyor. Marmara Üniversitesi o okulu kendi başlangıcı sayıyor. Neden? Marmara Üniversitesi kurulurken devraldığı İİTİA (İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi) o okulun devamı olduğunu iddia ediyor çünkü. İddialardan ibaret bir tarihi var Marmara Üniversitesi’nin.

Yalnız üniversite kendi tarihine 100 yıl eklese bile, son kuruluşu ile rte’nin mezuniyeti arasında 1 yıllık bariz gibi bir fark kalıyor. Bir kanunu ve bir kararnamesi de var üstelik. 1982 senesinin Temmuz ayında çıkarılan 41 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ve 28 Mart 1983 tarihinde yürürlüğe giren 2809 sayılı kanun ile bir dizi okul ve fakülte birleştirilerek Marmara Üniversitesi'nin temeli atılmış. Yani, 1981 yılında Marmara Üniversitesi’nden mezun olmak kanuna aykırı bir durum. Kanunların geriye yürümesi imkânsız çünkü. Ama rte eğer Marmara Üniversitesi’ne katılmış olan İİTİA mezunu olduğunu iddia etseydi yine de bir fakülte mezunu sayılabilirdi. Ama böyle bir iddiası yok. Marmara Üniversitesi’nin kendi tarihini 100 yıl öteye taşıması gibi rte de kendi mezuniyetini 1,5 beriye taşıyarak sorununa bir çözüm bulmuş görünüyor.

En azından Cumhurbaşkanlığına talip olana kadar böyleydi durum. Ancak 4 yıl süreli bir fakülteden mezun olmak, Cumhurbaşkanı seçilmenin şartlarından biri. Yani aday olabilmek için, seçim kuruluna bir diploma gösterme şartı var. Ne gösterdi, bilmiyoruz.

Kimse sormuyor ama “Eyüp Lisesinde fark dersleri verdiği” yönündeki bilgi de muamma. Onun da bir belgesi yok. İddia olarak ortada duruyor sadece. İmam Hatipteki ders notları, ortalama bir öğrenciye işaret ediyor zaten. Beden eğitimi pekiyi, geri kalanı idare eder. İdare edenlerin çoğu da din bilgisi ile ilgili dersler. Fark dersleri zorlanarak vermiş ise, Aksaray’ın arka sokaklarında adı bilinmedik bir yüksekokula kaydını yaptırmış olması kabul edilebilir bir olasılık. Öyle olmuş olmalı…

***

Aksaray’ın arka sokaklarındaki okula rağbetin düşük olduğunu da tahmin edebiliriz. Kaydolanlar az, kaydolup da devam edenler daha azdır. Sınıf mevcudunun bir kısmı okula hiç uğramamış bile olabilir.

Bu da rte’nin bir sınıf arkadaşı gösterememesini açıklıyor. Yazılanlara göre o arkadaşlardan biri Oda TV’de de yazan eski Kasımpaşalı yeni İsrail vatandaşı Rafael Sadi. Yakın zamana kadar rte’nin fakülte mezunu olduğunu çok açık bir biçimde iddia etmekteydi. Son söyleşinde okulun öğrencisi olduğunu ama mezun olup olmadığını bilmediğini söyleyip işin içinden sıyrılıverdi.

Diğeri, şimdiki Marmara Üniversitesi rektörü. Rte”nin “yahu bulun şu diplomayı, yayınlıyor musunuz, ne yapıyorsunuz” diye emir verdiği kişi o. Fakat rektör, bir diploma bulup yayınlamak yerine, uzun, tuhaf, dolambaçlı bir açıklama yapmakla yetindi. Açıklamadaki açıklamalar diploma ile ilgili tartışmayı daha da içinden çıkılmaz bir hale dönüştürmekle sonuçlandı.

Her gün 1000 küsur odalı sarayında muhtarları çağırıp uzun söylevler veren rte’nin neden bir gün de sınıf arkadaşlarını toplayıp bir yemek vermediğini, basına fotoğraf çektirip bu tartışmaya bir nokta koymadığını bilmiyoruz. Ya yoklar, ya da saraya sığmayacak kadar çoklar. Şaka değil, ben de o üniversiteden mezunum. Sınıf 150 kişiydi, 30-40’ı ile hala arkadaşım. İstesem ben de toplayamam. Gerçekçi olmalı!

***

Tamam, diyelim ki bir diploması yok. Peki, nasıl olmuş da askerliğini yedek subay olarak yapmış? Evet, elimizde yedek subay üniformasıyla bir adet fotoğraf var ama bu konuda da pek çok sır ile karşı karşıyayız.

Şanslıyım, 2010’da bu konuyu da kaleme almışım. Kendi beyanına göre, yedek subay olarak yaptığı askerliğinin acemiliğini Tuzla Piyade Okulu'nda; kıt'a hizmetini ise yine İstanbul Kâğıthane'deki Hasdal kışlasında 3. Kolordu, 6. Piyade Tümeni, 77. Piyade Alayı, Karargâh Servis Bölüğü'nde yapmış. Askerde kışla kantinlerinin idaresinden sorumlu olmuş. Yani askere giderken bir adet diploma gösterdiğini, bunun da “ticaretle” ilgili olduğunu tahmin edebiliriz.

Resmi açıklama böyle. Yalnız, rte’ın Tuzla ve Kâğıthane’deki askerliğine de bir şahit bulunamıyor. (Meşhur şahit Hulusi Akar’ın kulakları çınlasın!) Bulunanların bir kısmı anlatmaktan imtina ediyor, bir kısmı ise rte’nı hiç hatırlamıyor.

Bunlardan biri Poyraz Poyrazoğlu. Poyrazoğlu bir sosyal paylaşım sitesinde askerlik fotoğrafını yayınlayınca, kareye girenlerden birinin rte olduğu yönünde arkadaşları tarafından uyarılıyor. Ancak, İnşaat Mühendisi Poyraz Poyrazoğlu, birlikte fotoğraf çektirdiği rte’ı hatırlamıyor.

Ahmet Er, rte’nin bir başka askerlik arkadaşı. Öğretmen, 2007’de AKP’den Erzurum 7’nci sıra milletvekili adayı. Milletvekili olamayınca MEB’e Müşavir-Daire Başkanı olarak atanmış. Ahmet Er hakkında bunların dışında basına yansımış bir bilgi bulunmuyor.

Üçüncüsü Mustafa Bozdemir. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda, Yapı İşleri Daire Başkanıymış. Görevdeyken tarihi Sayıştay Binası'na mescit yaptırma olayıyla gündeme gelmiş. Kaçak mescit inşaatı duyulunca Mustafa Bozdemir, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay tarafından görevden alınmış. “Bakanı yanılttılar. Durumdan vazife çıkartanların düzenlediği komplo” diyen Bozdemir, MİT’in yan kuruluşlarından olan TİKA'da göreve başlamış...

Bu askerlik arkadaşlarından ilki hatırlamadığı, ikinci ve üçüncüsü ise anlatmadıkları için rte’nin askerlik öykülerinden mahrum kalmış oluyoruz.

Anlatmaya yanaşan dördüncüsü sonradan ortaya çıktı. Recep Aktepe, anılarını anlattığı sırada Bursa'nın Osmangazi Belediye Başkanı koltuğunda oturuyordu. Aktepe, diğerlerinin tersine, rte’yi 1982'de Tuzla Piyale Okulu'nda geçirdikleri günlerden hatırlayabiliyordu. Şöyle anlatıyor: “Ben 6. bölükteydim, o 7. bölüğün en uzun boylusuydu. İçtimada yan yana duruyorduk. Yine askerlik yapan Osman Polatkan, Tayyip Bey'in Kasımpaşa'dan çocukluk arkadaşı. Üçümüz beraber camiye gidiyorduk, boş zamanlarımızı geçiriyorduk. Tayyip Bey'in bölük komutanı Yılmaz Yüzbaşı ise bizim Polatkan'ın halasının oğluydu. Ondan dolayı ona hep takılırdık. Özellikle Osman çok laf atardı yüzbaşıya, ‘Komutanım adam olmaz, bunu biraz hırpala, elden geçir’ diye. Yüzbaşı güler geçerdi, ‘Tamam, ben onun icabına bakacağım’ derdi.” Anlaşıldığı kadarıyla, yüzbaşıya “adam olmaz, elden geçir” diye verilen “emir”in nesnesi rte’dir ve Yılmaz Yüzbaşı emre uyup “icabına bakmadığı” için ileride Başbakan, sonra fiili başkan olacaktır.

“Hepimiz patates soyduk”, “Başbakanımız attığını vururdu”, “Beraber oruç tuttuk”, “Biz Tayyip derdik. Recep ismini hiç kullanmazdık”, “Komutanlarla arası iyiydi”, “kandilde bir yolunu bulur camiyi açık tutardı” anıların kalanıdır ki, şahitlik açısından değerli görünmüyor.

Peki, rte’nin ne zaman askere gittiğini biliyor muyuz? Resmi verilere göre 1982 yılında.1980 yılında İETT’de çalışmaktadır ve yine resmi kayıtlara göre 12 Eylül 1980 darbesinin ardından istifa ettikten sonra, askere gidene kadar bazı şirketlerde üst düzey yöneticilik yapmıştır. Ancak İETT sitesinde yer alan verilerle resmi veriler arasında da bir yıllık fark bulunmakta.

Şöyle: “İETT'de yedi yıl futbol oynayan Erdoğan 18 Haziran 1981'de istifa etti. Gerekçesi ‘özel sektörden almış olduğu uygun iş’ti. 13 Ağustos 1981'de kurumla ilişiği kesildi.” Erdoğan’ın hayatı top koşturduğu yıllar ihmal edilirse, neredeyse 1983 yılında Refah Partisi’ne katılınca başlamış oluyor.

***

Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal’in doğum gününü hala bilmememiz kadar tuhaf bir durum bu! Egosu bu kadar şişkin bir adam askerde, okulda fotoğraf çektirmede pek ketum davranmış. Nedense?

YSK noter onaylı bir diploma örneği gösterdi geçtiğimiz günlerde. Diplomayı onaylayan noter kâtibi hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Kâtip bütün aramalarına rağmen bulunamadı. Demek ki, birileri diploma işini “iyi saatlerde olsunlar”a havale etmiş durumda.

Bizim uzun arayışımız ise hala sürüyor. Bir iki yıl önce Marmara Üniversitesi İİBF Mezunları Derneği bana ve bir sınıf arkadaşıma davetiye gönderdi. Kalkıp gittik, geniş katılımlı bir toplantıda ağırlandık. 25 yılı deviren “genç mezunlar” olarak birer plaket verdiler ikimize. Törenin ardından ilgili arkadaşlarla sohbet ettik ayaküstü. Dernek ülkenin en yaygın, en kalabalık mezunlar derneğinden biri. “Mezununuz başbakan olmuş, gidip görüşmek istemediniz mi” dedim. “Defalarca başvurduk, kabul etmedi” diye yanıtladı yetkili. “Peki, üyeleriniz arasında arkadaşı tanıyan hiç kimse yok mu” dedim. “Yok” dediler.

Bunca hayhuy arasında bir diplomanın ne önemi var diye soranlara tane tane bir kez daha yazayım. Diploman yoksa peygamber olabilirsin, hatta tanrı olabilirsin ama o kural orada durduğu sürece cumhurbaşkanı olman mümkün değildir.

Cumhuriyettir o diplomayı gösterme zorunluluğu. Yeterliliğin, liyakatin her şey, soyun, sopun, dinin, inancın hiçbir şey olduğu laik bir yaşam düzleminin basit, sıradan bir yansımasıdır.

Ülkenin tapusunu göstersen kabul etmeyiz, göstereceksin o diplomayı!