Çakma Abdülhamit düşerken!

1895 sonbaharı… Hınçak komitesinin düzenlediği yürüyüş Babıali’ye doğru sürüyor. Silahlı komitacılar yol boyunca taşkınlıklar yapıyor, gelip geçen herkesi ürkütüyordu. Komitacılar Çemberlitaş civarında bir jandarma binbaşısını öldürdü. Askerler 5 bin kişiye yaklaşan kalabalığı durdurmak isteyince bombalar patladı. Bu olayın ardından Müslümanlar ve Ermeniler arasında üç gün süren sokak çatışmaları oldu, pek çok günahsız Ermeni öldürüldü. Padişah Ermenilerin katliamından sorumlu tutulan Said Paşa’yı azletti. Anadolu’da 20’den fazla yerleşim bölgesinde baş gösteren ayaklanmaları bastırması için gönderilen Hamidiye Alaylarının uyguladığı şiddet de öfke dalgasını büyütmekten başka bir işe yaramadı.

Van’da çıkan büyük ayaklanmanın ardından bir gurup Taşnak militanı Karaköy’deki Osmanlı Bankasını işgal edip çalışanları ve bankada bulunanları rehin aldı. Bankanın pencerelerinden meydana bombalar atıldı. Fransız diplomatlar araya girdi, baskını yapanların Marsilya’ya gitmelerine izin verildi.

Osmanlı Bankası baskınından sonra İstanbul’daki olaylar devam etti. Güvenlik güçlerinin göz yummasından cesaret alan Kürt hamallar ve Kasımpaşa’daki bahriyeliler hınçlarını almak için suçsuz Ermeni hamallara saldırdı. Olaylarda 500 yakın Ermeni hamal öldürüldü. At arabalarıyla taşınan Ermenilerin cesetlerine bile saldırılar düzenlendi. Böylece İstanbul’daki hamallık sektörü yoksul Ermenilerden yoksul Kürtlerin tekeline geçti. Bu bir iki yıl boyunca İstanbul’da ve Anadolu’da çoğu suçsuz binlerce Müslüman ve on binlerce Ermeni hayatını kaybetti. Bazıları din değiştirdi, çoğunun mallarına el konuldu. Anadolu’da ilkel sermaye birikimi kan ve şiddetle yapılıyordu.

***

1897 yılı kışı… İstanbul’un ve Anadolu’nun Ermeni ayaklanmaları ile sarsıldığı bir dönemde Jön Türk hareketinin güçlü bir muhalefete dönüşmesini tehlikeli bulan padişah karşı atağa geçti. Gizli örgüt üyesi olmakla suçlanan yüzlerce talebe ve genç subay, doktor, memur tutuklandı ve Trablusgarp’a sürgün edildi. Padişahın bu atağı aynı ortak düşmana (Abdülhamid) karşı mücadele eden Jön Türkler ile Ermeni ayrılıkçı örgütleri yakınlaşmaya itti.

1905 yazı… Ermeni militanlar Cuma Selamlığından çıkan Abdülhamid’e bombalı suikast düzenledi. Abdülhamid kurtuldu fakat saldırıda 26 kişi öldü. Ermeni militanların bu eylemi yurtdışındaki Jön Türklerce coşkuyla karşılandı. Öyle ki büyük şair Tevfik Fikret eylemin başarısız olmasına çok üzüldü. Yazdığı “Bir Lâhza-i Teahhûr” (Bir anlık gecikme) isimli şiirinde, saniye farkıyla avını elinden kaçıran avcıyı methetti. Avcı, Ermeni militanlardı ve görüldüğü üzere sahne büyük oyun için henüz hazır değildi.

***

1869 sonbaharı… Soğomon Soğomonyan Kütahyalı bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Doğumundan altı ay sonra annesini, 10 yaşındayken babasını kaybetti. Yetim Soğomon babaannesinin yanına sığındı. Babaannenin Ermeni kilisesi ruhban okuluna gönderdiği yetim, 1895'te papaz oldu. Genç papaz bir Ermeni halk ozanı olan Katolikos Gomidas'ın ismini kendine uygun gördü. Sevenleri ona “papaz” anlamına gelen “Vardapet” diye sesleniyordu. Artık “Gomidas Vardapet” tarih sahnesine çıkmaya hazırdı.

1895’te Tiflis’e müzik eğitimine gittiğinde batı müziği ile tanıştı. Tiflisli bir hayırseverin yardımıyla Berlin'de müzikoloji öğrenimi gördü, müzikoloji doktoru oldu.

Anadolu’ya dönünce köy köy dolaştı,  3000 civarında Ermeni halk şarkısını derledi, notaya geçirdi.

1912-1915 yılları arasında Türk Ocakları’nda müzik dersleri verdi. Tahmin edileceği üzere İttihatçılarla pek yakındı. İttihatçıların ileri gelenlerinin ve Talat Paşa’nın katıldığı bir Türk Ocağı konserinde Hamdullah Suphi onu öven bir nutuk attı. Bu nutuktan sonra Gomidas piyanosunun başına geçti. Konseri İttihatçılar tarafından ayakta alkışlandı.

Gelin görün ki İttihatçıların ayakta alkışladığı bu müzik dehası 10 gün sonra gözaltına alındı. İstanbullu okur-yazar 180 Ermeni ile birlikte Çankırı'ya sürgün edildi. Bu sürgün büyük Ermeni tehcirinin başlama vuruşuydu. Bir takım girişimler sonucu Talat Paşa'nın özel emriyle İstanbul'a dönmesine izin verildiğinde tarih 7 Mayıs'ı gösteriyordu. Belli ki Çankırı’da geçen o sürede çok ağır şeyler yaşanmıştı. Gomidas bir daha kendini toparlayamadı ve sustu. Önce Şişli'deki La Paix hastanesine, ardından hayatının son 20 yılını geçireceği Paris'teki bir sanatoryuma yatırıldı. 1935 sonbaharında Paris'te öldü.

***

1898 sonbaharı… Alman imparatoru İstanbul-Kudüs yolculuğunda. Bu yolculuk, Afrika’nın sömürgeleştirilmesi yarışında geç kalan Almanya’da nüksetmiş müthiş Mezopotamya tutkusunun bir işareti. Almanya bölge için İngiltere ile rekabet ediyor. Ama bölge sadece onların değil, 1897’de Basel’de Dünya Siyonist Kongresini toplayan genç gazeteci Theodor Herzl’ın da ilgi alanında. Kayzer Wilhelm’in Doğu seyahatine gazeteci olarak katılmış, ondan Abdülhamid’e para karşılığı Filistin topraklarının bir kısmını Yahudilere vermesi için baskı yapmasını rica etmiş. Bu mümkün olmayınca Arap topraklarını para karşılığı satın almak için Jewish Colonial Trust’u kuruyor. Mezopotamya, Mezopotamyalılardan başka herkesin ilgi alanında.

Almanlar Mezopotamya’yı “Yaşam Alanı” olarak tanımlıyordu; bunun için “devamlı bir savaş”ı göze almak gerekliydi. Fakat bu yaşam alanındaki halklardan Ermeniler konusunda karmaşık duygular içindeydiler. Bazı Almanlar için onlar faydalı yardımcılardı, bazıları için kendilerine rakip olabilecek bir halk. Hıristiyan kardeşliği ile Yakın Doğu’ya sahip olma arzusu arasında bocalayan Almanlar sonunda “Doğu Yahudileri” Ermenilerin Osmanlı ekonomisini elinde tutan güvenilmez, cimri ve dolandırıcı bezirgânlar olduklarına kanaat getirdiler. Onlar “doğuştan hırsız” bir milletti.

Almanların Hicaz ve Bağdat demiryolları projesi işte bu havanın getirisiydi. Alman sermayesi ve Alman mühendisleri Almanya’nın Mezopotamya fethinin yollarını döşemek için harekete geçmişti. 1914 yılı itibariyle Osmanlı sınırları içinde 800 subay ve 20-25 bin askerden oluşan bir Alman askeri misyonu vardı. Bu misyonlardan biri Zeytun bölgesinde kendilerini savunmaya çalışan Ermenileri topa tutmuştu. Demiryoluyla asker sevkiyatından sorumlu olan Alman subayı da demiryolu inşaatında zorla çalıştırılan Ermenilerin tehcir edilmesi emrini onaylamıştı. Bunlar kayda geçenlerden sadece ikisiydi. Yunan ve Ermeni tanıklar tehcir sırasında Alman subay ve askerlerini gördüklerini anlatıyordu. Üstelik bunların çoğu kurmay subaylardı. Alman kaynakları o dönemde Türkiye'de görev yapan Alman subaylarının çoğunun daha sonra Nazilere katıldığını haber veriyor.

***

2016 yazı… Almanya'da Federal Meclisi "Ermeni soykırımı" iddialarını tanıyan bir tasarıya onay verdi. Kuşkuya yer vermeyen bir oylamaydı bu: Öyle ki oylamada sadece 1 çekimser, 1 hayır oyu çıkmıştı. Haklarını yemeyelim, karar metninin sonunda Alman İmparatorluğunun Ermenilerin tehciri ve katledilişine derinden dahli de not ediliyordu.

Oylamada ne yağmurlu bir Nisan günü evinden alınıp Çankırı yollarına düşürülen Gomidas Vardapet’in acıklı hikâyesi, ne de Tevfik Fikret’in “Bir Lâhza-i Teahhûr”u konuşuldu. Çemberlitaş’ta öldürülen jandarma binbaşısı da, katledilen yoksul Ermeni hamallar da belli ki yer bulamamışlardı kendilerine. Ne Osmanlı Bankasını basanlar vardı kararda, ne de bir sabah Trablusgarp’a sürgün edilen Jön Türkler.  Ve bütün bu acıların en büyüğünün yaşanmasına yol açan o büyük savaşın fitilini yakanlar her zaman olduğu gibi hiç ortalıkta yoktu.

Dün geldiler denize salınıp üçer beşer öldürülen Suriyeliler için at pazarlığı yaptılar. Varaklı koltuklarda poz verip, sırt sıvazlayıp, bilmediğimiz anlaşmalara imza attılar. Bugün oylama yapıp, dün sırtını sıvazladıklarını soykırım suçlusu ilan ettiler. Emperyalizm böyledir işte!

***

Bize gelince… Eski hesaplar üzerinden yenilen tokatların haddi hesabı yok. Koca ülke sallanıyor. Sarayı büyük ama empotan, çakma bir Abdülhamit başsız tavuk gibi çırpınıp duruyor. Neo Osmanlı yıkıldı yıkılacak. Biliyoruz, yepyeni, gerçek bir cumhuriyet gelir arkasından!

@gokdemirorhan