Karabasana dönen yaşamlar içersinde kaybolan insanlar ancak birbirinin elinden tuttuğunda, yalnızlıktan kurtulduğunda, birliğin bir güç olduğunu hissettiğinde daha güvenli ve umutlu hale gelebilirler.
İnsanlar kendilerini ve çocuklarını güvende hissetmiyorlar. Gündelik sohbetlerde çok sık gündeme gelen konulardan biri. Sohbetlerin bir yerinde eski günlere göndermeler de muhakkak yer alıyor. Çocuk sahibi ebeveynler kendi çocukluk ve gençlik dönemlerinden, o günlerde kendilerini nasıl daha güvende hissettiklerinden, sokakların, sosyal yaşamın o zamanlar şu andakine benzer tehditleri barındırmadığından, ya da bu tehditlerin o zamanlar çok daha az hissedildiğinden sıklıkla bahsediyorlar. Geçmişe dönük bu anlatıların önemli kısmı eskiyi iyi anma duygusu ile ilgili olabilir ama toplumda ve insanlardaki kaygı gerçek ve çok güçlü.
Şiddet, bağımlılık, iletişimsizlik, yalnızlaşma, yoksulluk, bu liste uzatılabilir. Gündelik hayatın içinde, hatta kendi hayatlarımızda bu olguların her biriyle daha sık karşılaşıyoruz. İnsanların birbiri ile iletişim kuramaz hale gelmesi, bunun sonucu olarak şiddetin çok yaygınlaşması bir vaka. Bir güç göstergesi olarak kadına yönelik şiddet ise korkutucu noktalara gelmiş durumda. Ortaokul öğrencilerinin madde kullanımının bile normalleştiği günleri yaşıyoruz. Emekçi mahallelerindeki en büyük sorunların başında yine madde kullanımı geliyor. İstatistikler yayınlanıyor, insanlar gittikçe daha az insanla temas ediyor, sosyal ilişkiler her geçen gün zayıflıyor. Çekirdek aile ve hatta tek başına yaşayanların sayısı hızla artıyor. İnsanların özellikle de çocuk ve gençlerin cep telefonu ve internete olan bağımlılığı hem bu yalnızlaşmanın en çarpıcı göstergelerinden biri, hem de insanları yalnızlaştıran önemli bir etken olarak karşımızda duruyor. Artık sokaklarda, toplu taşıma araçlarında, mahallelerde yoksullaşmanın yarattığı ağır manzaralarla çok daha sık karşılaşıyoruz. Ama asıl önemlisi insanların dayanışma duygusunun fazlası ile örselendiği günlerden geçiyoruz.
İnsanlarda güvensizlik hissini artıran bu ve benzer olguların varlığına dair düzen cephesindeki gerekçeler ise muhtelif.
Daha “batıcı”, “modern” yaklaşımda olanlar sıraladığım olguların yaygınlığını toplumun, insanların cehaleti ile açıklıyorlar. Çözüm olarak da eğitimin gerekliliğine ısrarla vurgu yapıyorlar. Fakat Türkiye’de toplumun okur yazar oranındaki artışı, okumuş insanların yukarıda bahsettiğimiz olgulardaki aktif özneler olarak varlıklarının yaygınlığını düşününce bu yaklaşımın hedefi ıskaladığını söylemek çok da yanlış olmaz. Bu yaklaşımı savunanların halkı, insanları aydınlatma, toplumu ve toplumsal yaşamı dönüştürme iddialarının kalmadığını söylemek de çok yanlış olmaz. Böyle olunca da bu yaklaşım ortadaki olumsuz olguları çözme iddiasından çok bir şikayetlenme halinden öteye geçemiyor.
Muhafazakâr yaklaşım ise tüm bu olguların ortaya çıkış ve yaygınlığını dini ve ahlâki değerlerin toplumda yeterince hakim olmamasıyla açıklıyor. Çözümü de çocuklardan başlayarak toplumun genelinde dini ve ahlâki doğruların anlatılması, buna uygun nesiller yetiştirilmesi ve bu doğrular üzerinden toplumsal yaşamın belirlenmesinde görüyor. AKP’li yıllar bir boyutu ile bu görüşün toplumu yeniden dizaynı, dinsel ve gerici referanslar üzerinden yeni nesiller yetiştirilmesi çabası olarak da tarif edilebilir. Yirmi yılı aşan bu dönemde ortaya çıkan tablo yukarıda bahsettiğimiz olgular açısından rahatlatıcı olmayı bırakın, asıl kaygıyı tetikleyici bir sonuca yol açtı. Üstüne dinci gericiliğin, onun en yaygın toplumsal örgütlenme kanallarından biri olarak tarikatların savundukları değer ve kurallar toplumdaki en büyük kaygı kaynağı haline gelmiş durumda. Muhafazakâr yaklaşım şiddeti de, bağımlılığı da, yalnızlaşmayı da yoksulluğu da önlemek bir yana yaygınlaştırıyor ve derinleştiriyor. Bu anlamda toplumu bir arada ve sağlıklı kılabilecek değerleri kuvvetlendirmiyor, bayağı bayağı tahrip ediyor.
Her iki yaklaşım açısından da temel bir hata ya da belki de kasıtlı bir yanlıştan söz etmek gerek. Bugün insanların sahip olduğu güvensizlik hissinin, bu hisse yol açan, bu hissi kuvvetlendiren olguların yaşadığımız toplumsal düzenle, o düzendeki çarpıklıkla ve anormalliklerle doğrudan ilişkili olduğunu atlıyor ya da bu gerçeğin üzerini örtüyorlar. Toplumsal yaşamdaki eşitsizlikler, insanın insanı sömürmesi üzerine kurulu bir düzende yaşıyor olmamız insanların kendisini güvende hissetmemesinin temel kaynağı. Bir kez bu eşitsizlik ve sömürüyü, bir kez bu soygunu normal saydığınız anda sermayenin doymak bilmez açlığı ve bu açlığın her şeyi alınır satılır bir nesne haline getiren arsızlığının yükselişi de önlenemez hale geliyor. Bugün yaşadığımız asli sorun bu. Bu düzenin ötesini göremeyen ve savunamayanlar dönüp dönüp insanlara bu düzene mahkum olduğumuz mesajını veriyorlar. İnsanlar için bundan daha büyük bir kaygı kaynağı olabilir mi?
Tamam diyecek bazılarınız, “yaşadığımız kaygılardan, bu kaygıları tetikleyen sorunlardan kurtulmak için bu düzenden kurtulmalıyız ama bu bugünden yarına hemen olabilecek bir şey değil.” Doğru, bir günde bu düzenin ortadan kalkmayacağı açık. Üstüne üstlük, tam da değindiğim gibi AKP bir dizi sorunu çözme adına yaşamı, özellikle de çocuklarımızın yarınlarını karartma konusunda ısrarlı adımlar atıyor. Bunlarla da başa çıkmamız, çocuklarımızı bu gerici saldırılardan korumamız gerek.
Kaygılarımızı ortadan kaldırmak, bu kaygılara yol açan olgularla baş etmek, güvensizlik hissi olmadan yaşayabileceğimiz yarınlara ulaşmak için hemen atılması gereken adım belli, örgütlülük. Bu karanlığı topluma dayatanlar en çok halkın örgütsüzlüğünden kuvvet alıyorlar. Karabasana dönen yaşamlar içersinde kaybolan insanlar ise ancak birbirinin elinden tuttuğunda, yalnızlıktan kurtulduğunda, bu birliğin bir güç olduğunu hissettiğinde daha güvenli ve umutlu hale gelebilirler.
Hemen şimdi harekete geçmek, hayatımızı ve çocuklarımızı korumak adına güncel ve önemli bir adımı Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi (THTM) attı. Yaklaşık bir ay önce çok sayıda bilim insanı ve aydının imzası ile kamuoyu ile paylaşılan “Çocuklarımız için Bilimsel Eğitim İstiyoruz!” başlıklı metnin altında eğitimde yürürlükte olan kimi dinsel gerici içerik ve uygulamaların kaldırılması, AKP eli ile yeni kabul edilen gerici milli eğitim müfredatının ise kesinlikle uygulamaya sokulmaması ve geri çekilmesi yönünde talepler gündeme getirilmişti. Şimdi bu talepler etrafında bir aydır yürütülen çalışmalar yeni bir aşamaya taşınıyor.
Kaygılanmayı bırakalım ve çocuklarımızı korumak için hemen bugün Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi’nin çağrısına yanıt verelim.