İki Yeşil Ordu’nun kısa hikayesi

Halide Hanım, 1920 yılının Ankarası’nı anlatırken o kadar umutsuzdur ki, kocası Dr. Adnan Adıvar’ın ve kendisinin yüzüklerinde kuvvetli bir zehir taşıdıklarını yazar. Genç meclise karşı bir halk ayaklanması olacağı endişesini duymakta, isyancıların eline geçmesi halinde intihar etmeyi düşünmektedir. Endişelenmekte büsbütün haksız sayılmaz da. Anadolu’yu kasıp kavuran işbirlikçi gerici ayaklanmalardan yükselen top sesleri, kimi zaman Ankara’da Mustafa Kemal’in karargâhından duyulur olmuştur. Romancımız, Mustafa Kemal Paşa’yı o günlerdeki kadar “yorgun ve ümitsiz hiç görmüş değildim” der. İşte böylesine karamsar, kaygılı günlerden geçilirken, Meclis koridorlarında, ekabir mahfillerinde, cami çıkışlarında alçak sesle dillendirilen söylenti, buralardan taşıp bir süre sonra sokakları da kuşatır. Bu Yeşil Ordu efsanesidir. Yani sahicisi kurulmadan önce efsanesi Kafkas sınırlarını aşıp Ankara’ya bir “umut” olarak gölgesini salmıştır. Gölgesini salan, Bolşevik Devrimi’nin dayanağı Kızıl Ordu’nun “Yeşil” olanıdır. Çok sonra 1946’da Demokrat Parti’nin dört kurucusu arasında ismini göreceğimiz, 1950’den 1960’a kadar TBMM başkanlığı da yapacak olan Refik Koraltan, 10 Temmuz’da (1920) Meclis kürsüsünden efsanenin adını zikredecektir: “Halk dıştan, bir yardımcı kuvvet gelip gelmeyeceğini soruyor. Rusya’daki Bolşevik Yeşil Ordu’nun gelmesi bekleniyor. Bir an önce gelmesi için hükümetin girişimlerde bulunması gerekir…”

Evvelki savaşlarda şehit düşmüş askerlerin yeşil harmanileriyle gökyüzünden savaş alanına inerek gazilerimize yardıma koştukları inancı Çanakkale Savaşı’ndan beri yürürlüktedir ve bu defa buna Enver Paşa da eklenmiştir. Yanlış anlaşılmasın, Enver Paşa şehitlerle değil, efsaneye göre basbayağı kanlı canlı yeşil bayraklı bir orduyla Kars Arpaçay’da beklemektedir!

Efsanedir… Birincisinin kaynağı Müslümanlıktaki şehit inancıysa, ikincisinin kaynağı İttihatçıların Enver Paşa’ya olan sonsuz güvenleridir. Birincisine sokak, ikincisine Enver’i “mehdi” gibi gören İttihatçılar inanmakta ve inanılmasını istemektedirler. İttihatçılar, efsanenin rüzgarını da artlarına takıp, Müslüman Türklerden oluşan Yeşil Ordu’nun Kafkaslarda Kızıl Ordu’yla birlikte “sükuneti” sağladıktan sonra Anadolu’ya yöneleceğine dair inançlarını koruyadururlarken Mustafa Kemal, Ankara’da sahicisini kurar! Ancak Kemal Paşa’ya Yeşil Ordu Cemiyeti’ni kurdurmadan önce, Stefanos Yerasimos’un, “Türk-Sovyet İlişkileri, Ekim Devrimi’nden Milli Mücadele’ye” adlı kitabından, 113 No’lu dipnotu, araya sıkıştırarak sizlerle paylaşmak istiyorum: “Sancağı kırmızı zemin üzerinde yeşil bir haç olan bu hareketin ne İslamlıkla, ne Dağıstan’daki hareketle ne de Rusya’daki hareketle bir ilgisi vardır.” Efsaneye başka bir boyut katmak için aktarmış olduğum bu dipnotu doğrulayan başkaca bir kaynağa rastlamadığımı da buraya ilave etmeliyim. Ettim…

Mustafa Kemal’in ‘asap sistemi’
Mustafa Kemal sahicisini kurar. Daha doğrusu kurdurtur.

Kuruluşunu Nutuk’ta anlatır: “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ve hükümetinin kuruluşundan sonra Ankara’da, ‘Yeşil Ordu’ namı altında bir dernek kuruldu. Bu derneğin ilk kurucuları pek yakın ve bilinen arkadaşlardır.”

Kurucular listesini başka kaynaklarda görmek mümkün. Hemen herkesçe bilinen isimlerden bazıları şöyle: Dr. Adnan Adıvar (Sağlık Bakanı), Hakkı Behiç (Maliye Bakanı), Eyüp Sabri, Yunus Nadi, Çerkes Reşit (Ethem’in ağabeyi), Resmor Nazım gibi milletvekilleri…Bunlardan Reşit ve Nazım, daha sonra Mustafa Kemal’in başını epeyce ağrıtacaklar, asap sistemini bozacaklardır!

Mustafa Kemal’in anlatısına göre İstanbul’un Ankara’ya yönelik gerici hamlelerini bertaraf etmek, Saray’ın ve Halife/Sultan’ın kışkırttığı isyanlara karşı koymak için kurulmuştur bu dernek. Ancak bir süre sonra dernek, Mustafa Kemal Paşa’ya göre, amacından sapar. Şimdilerde Silivri’de esirdir ve gürül gürül mahpusluk çekmektedir Yalçın Küçük. Benim de fikrimin yattığı değerlendirmesine göre Yeşil Ordu Cemiyeti Mustafa Kemal Paşa tarafından, giderek güçlenen Çerkes Ethem Bey’in Kuvayı Seyyare’sine karşılık olarak kurulmuş, ne ki Ethem Bey’in Cemiyet’e girmesiyle süreç içerisinde Kuvayı Seyyare’nin “kent örgütü”ne dönüşmüştür. Kemal Paşa kapatmak ister. Nutuk’ta anlatırken bile asabidir. Şunları söyler: “(…) Genel yazman Hakkı Behiç Bey, derneğin kapatılması ile ilgili önerimin kabul edilemeyeceğini ve uygulanamayacağını söyledi. Ben, ‘kapatırım’ dedim…”

Bazı üyelerin istifasına rağmen, dernek varlığını sürdürür. Küçük bir ara not: Mustafa Kemal, sinirden yanlış hatırlıyor olmalı, Yeşil Ordu’nun genel yazmanı 1921 yılında yargılanan ve 15 yıla mahkum olan Resmor Nazım’dır. Hakkı Behiç Cemiyet’in önde gelenlerinden biridir. Şimdi devam edebilirim. Nutuk’ta ve dönemi anlatan başka kaynaklarda görebiliyoruz. Eskişehir’de Arif Oruç’un sahipliğinde yayımlanmakta olan Seyyare-i Yeni Dünya adını taşıyan gazetenin “Seyyare”si tek başına zaten sinir bozucuyken, gazetenin Ethem Bey tarafından satın alınması, büsbütün asap sistemini yerinden oynatır Kemal Paşa’nın! Nutuk’ta bunun emareleri var: “Olaylar gösterdi ki, biz, bu gizli derneğin kapatılmasına çalıştıysak da bütünü ile başaramadık.(…) Dernek ileri gelenlerinden kimisi -ki Reşit, Ethem,Tevfik kardeşler başta bulunuyordu- çalışmalarını bu, bu kez elbette, büsbütün olumsuz ve bize karşı olarak sürdürmüşlerdir. Eskişehir’de çıkarttıkları Yeni Dünya gazetesi ile de, düşünce ve amaçlarını saldırgan bir biçimde yayımlatıyorlardı.”

Kısa bir süre sonra Mustafa Kemal Paşa, Çerkes Ethem Bey’e “yoldaşça selamlarla” başlayan bir mektup yazarak Ankara’da bir komünist parti kurulduğu bilgisini verirken, buna, “Ben, sen ve Refet Bey, parti merkezine alındık” müjdesini ilave etmiş ve “Seyyare-i Yeni Dünya” matbaasının da Ankara’ya naklinin pek yerinde olacağını satır aralarına sıkıştırmıştır.

1920 yılı 1921’e doğru evrilirken Ankara, Ethem ve Yeşil Ordu’yla olan hesaplaşmasını tamamlayacak, her ikisini de “yenilmişlerin” saflarına havale edecektir. Fikrimce budur “İki Yeşil Ordu”nun kısa hikayesi…