TKP Beyoğlu Kent Suçlarıyla Mücadele Ağı yola çıktı

“Kent Suçlarıyla Mücadele Ağı”nın kuruluşunu ilan eden TKP Beyoğlu İlçe Örgütü, ilçedeki ekonomik, kültürel, hukuki ve ideolojik saldırıya karşı mücadele çağrısı yaptı.

Haber Merkezi

TKP Beyoğlu İlçe Örgütü, 8 Şubat Perşembe günü Beyoğlu İşçi Evi’nde düzenlediği basın toplantısıyla “Kent Suçlarıyla Mücadele Ağı”nın kuruluşunu ilan etti.

Avukat Volkan Bora Uğur ve Müzisyen Kardelen Pınar’ın konuşmacı olduğu toplantıda, Beyoğlu’nun tarihsel gelişimi ve tahrifatı başta olmak üzere, ekonomik, kültürel, hukuki ve ideolojik olarak çok boyutlu bir saldırıyla karşı karşıya olduğumuz vurgulanarak mücadele çağrısı yapıldı.

Hukuksal mücadele Anayasa’nın bile yok sayıldığı bir düzlemde toplumsal mücadeleye muhtaç durumdadır. Avukat Volkan Bora Uğur açıklamasına Beyoğlu’nun tarihsel gelişimini aktararak başladı. Uğur, Beyoğlu’nun gelişiminde ortaya çıkan ikiliği, “Bir taraftan yağma ve talana açılan; ancak öte yandan devrimci mücadelenin serpilip geliştiği bir mekan, Beyoğlu bu diyalektiğin bir ürünüdür” şeklinde tarifledi.

Özellikle kentsel dönüşüm gündemlerinde insanların öncelikli olarak sarıldığı üstyapı kurumunun hukuk olduğunu belirten Uğur, “Bir hukukçu, bir avukat olarak, bu her ne kadar içimi acıtsa da söylemeliyim: Salt hukuki düzlemde verilen bir mücadele bugünün Türkiye’sinde anlamını kaybetmiştir. Hukuksal mücadele Anayasa’nın bile yok sayıldığı bir düzlemde toplumsal mücadeleye muhtaç durumdadır” dedi. Kent suçu kavramını bütünlüklü olarak okumak gerektiğini belirten Uğur, kent suçlarını “kentsel mekâna, çevreye, kentlilere ve kentli haklarına zarar veren karar ve uygulamaların tümü” olarak tanımlandı.

'Taksim meydanı AKP’nin siyasi üretim alanı haline geldi'

Uğur, Beyoğlu’nun AKP’li yıllardaki dönüşümünü ise şu sözlerle özetledi:

Cumhuriyet’in 100. Yılında kurulan dev ekran toplumsal anlamda ilerleyişten ve tarihsel ilerici referanslardan uzak bir Türkiye yüzyılı propagandası yaparken; bugünlerde ise Filistinli çocukların kanlı görüntülerinin yer aldığı sergiye bu daha başlangıç yazan uzay turistimizin yolculuğunu anlatan bir çadır eşlik ediyor. Hemen ileride yer alan AKM’de ise Milli İstihbarat Teşkilatı’nın 97. Yılına ithafen hazırlanan bir sergi yer alıyor. Bir yanda zamanında Boyun Eğme pankartı ile ülkeye umut olmuş şimdilerin steril AKM’si bir yanda ise Taksim’in ele geçirilişini sembolize eden Taksim Cami ortada ise karakola dönmüş bir gezi parkı ve üzerine uzun uzun konuşmaya gerek olmayacak derecede açık bir propaganda alanı. Baştan sona iktidarın gerici, piyasacı siyasetinin üretim alanı haline gelmiş durumda. Taksim meydanında gerçekleşen sirk gösterisi istiklal caddesinde yürüdükçe kendisini zincir markalara, büyük bir tabela ve ışık kirliliğine kendisini bırakıyor. Eski Fransız yetimhanesine el konulması, emek sinemasının kapanması, narmanlı hanın kafeye çevrilmesi, tarihsel açıdan önemli binaların alışveriş merkezi olması kültürel değerlerin yok sayıldığı tamamen turizm gelirlerini önceleyen bir yaklaşımın ürünü. Beyoğlu bu açıdan Galataport’tan Karaköy’e oradan Cihangir’den Tarlabaşı’na kadar sermaye adına değerli ve kârlı bir rant alanı haline gelmiş durumda. Bu yaklaşım kamusal alanı özel sermayeye, kenti kültürsüzlüğe, emekçileri siyasetsizliğe ve mekânı ise hafızasızlığa mahkûm ediyor.

'İzlemekle yetinemeyiz, kentimize sahip çıkacağız'

Yeni yasa değişikliğiyle birlikte 2/3 çoğunluk şartının değişmesini, rezerv alanın kriterlerinin değişmesini sermayenin elini güçlendiren adımlar olarak niteleyen Uğur, “Mülksüzleştirmeye yönelik insanlık düşmanı adımlar bir bütün olarak yoksul emekçilerin barınma hakkını ortadan kaldıran, insanca yaşamasının koşullarını elinden alan alçakça bir operasyonun ürünüdür” dedi.

Uğur sözlerine şöyle devam etti:

Yeni yasa değişikliği ile rezerv alan ilan edilmesi en çok dillendirilen yerler Hacıhüsrev(İstiklal Mahallesi), Hacıahmet, Tarlabaşı gibi yoksul mahalleler. Mülksüzleştirme ve soylulaştırma çalışmalarına buradan başlayacak, bizleri kent dışına sürecekler. Müteahhitler çalışmaya çoktan başladı, mahalle muhtarlarına yazı gidiyor, binaların fotoğrafları çekiliyor. Sermayenin, iktidarın, muhalefetin herkesin yaşanacaklardan haberi ve çıkarı var. Bir tek halkın yok.”

Ancak biz izlemekle yetinemeyiz, kentimize sahip çıkacağız. Beyoğlu’nun tüm mahallelerinde bir araya geleceğiz” diyerek mücadele çağrısı yapan Uğur, konuşmasını şu sözlerle tamamladı:

Üzerimize büyük bir karanlık sis bulutu halinde çökmeye nefesimizi ve sesimizi kesmeye çalışıyorlar. Ancak biz on yıllardır burada yaşıyor ve mücadele ediyoruz. 77 1 Mayıs’ından Büyük Haziran direnişine kadar emeklerimiz ve kanımız Beyoğlu’nun kalbine nüfuz etmiş durumda. Bu nedenle Beyoğlu’nu polis barikatları ile bir açık hava hapishanesine çevirmeye çalışsalar da Beyoğlu’nun hafızasından ve sokaklarından mücadelenin ve bizlerin izlerini silemezler. Bu nedenle Beyoğlu Kent Suçlarıyla Mücadele Ağı olarak sokak sokak dayanışmayı ve mücadeleyi örmek için yola çıkıyoruz."

'Sermaye Beyoğlu’nda yarattığı emek cehennemini büyütmek istiyor'

Avukat Volkan Bora Uğur’un ardından Müzisyen Kardelen Pınar söz aldı. Pınar, Beyoğlu’nda kültür sanat üretiminin sermayenin tekelinde olduğunun altını çizdi.

Pınar konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:

Arter, İstanbul Modern, İKSV sanat üretim alanları olarak yansıtılıyor. Işıltılı bir Beyoğlu resmediliyor. Biz bu yerleri Beyoğlu’nda uygulanan soylulaştırma projesinin bir parçası, emekçilerin sömürüldüğü iş yerleri olarak görüyoruz. Üstelik emekçilerin ulaşabileceği bir sanat üretimi de söz konusu değil. Çok boyutlu bir saldırıdan bahsediyoruz. Salt kültür-sanat alanı değil, salt hukuk değil, salt ekonomik değil ama her yönüyle emekçilere dönük bütünlüklü bir saldırı. Sermaye Beyoğlu’nda yarattığı emek cehennemini büyütmek, emekçileri Beyoğlu’ndan tecrit etmek istiyor. Beyoğlu’nu, yaşam alanımızı savunacağız. Bunun için Kent Suçlarıyla Mücadele Ağı kurarak bir adım atıyoruz, mücadeleyi birlikte büyüteceğiz.