Sudan Devrimi: Yumuşak iniş planı sistemi nasıl kurtardı?

Sudan'da İslamcı diktatör Ömer El Beşir'in devrilmesinin birinci yıldönümünde, Sudanlı ilericiler devrim sürecini ve karşı-devrimin nedenlerini tartışmaya devam ediyor.

Dış Haberler

Sudan’da geçen yıl 11 Nisan’da İslamcı diktatör Ömer El Beşir rejimi devrilmişti. 11 Nisan’a giden eylemlerin başlangıcı olan 6 Nisan’ın Beşir’e karşı yıllarca verilen mücadelenin birikimine dayandığını anlatan bir yazı Sudan Komünist Partisi sitesinde yayınlandı. Tac El Sir Osman imzalı yazı, 1989’da Beşir’i iktidara taşıyan darbeden beri halkın verdiği mücadelenin 30 yıl sonra başarıyla ulaşırken sistemin bir karşı-devrime nasıl hazırlandığını anlatıyor. 

Yumuşak iniş hazırlığı

Yazıya göre 2019’da yaşanan kriz, Beşir rejiminin daha önce geçirdiği krizlerden farklı olarak egemen sınıf içinde bir bölünme yaratmış ve rejimin baskı aygıtını paralize etmişti. Nihai olarak kitleleri peşinden sürükleyerek devrimi zafere taşıyacak bir devrimci liderlik de vardı. Ne var ki “yumuşak bir iniş” için egemen güçler hazırlık yapmışlardı. 

Askeri güvenlik komitesinin halk devrimine karşı yaptığı darbe, halkın radikal taleplerini frenledi. Rejimin güvenlik ve ekonomi politikalarını yeniden üreten, liberal reformlarla ülkeyi IMF’nin güdümüne sokan, sistemin kapitalist özünü koruyan bir düzleme geçildi. Yazıda, bu yumuşak inişe geçişin 2013’ten itibaren ABD tarafından hazırlandığına işaret ediliyor. 

O dönemde ABD diplomatı Princeton Lyman’ın Beşir’e sunduğu “Sudan’da Ulusal Diyalog Yolu” adlı belge, ABD çıkarları korunarak sistemin reformdan geçirilmesini öneriyordu. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Afrika uzmanlarından Lyman, 2011 Arap Baharı’ndan itibaren bölgede bu süreci ABD lehine yönlendirmek için rol üstlenmişti. Sudan’da iç savaşın tarafları arasında arabuluculuk yapıyordu. 

Devrim nasıl bastırıldı

Yazar Osman’a göre iç savaş ve kitlesel hoşnutsuzluk ülkede bir halk devrimi olasılığı yaratmıştı ve Sudan Komünist Partisi geniş bir halk cephesi kurma arayışındaydı. Cephenin gündeminde bir Alternatif Demokratik Program vardı. Ancak Beşir’in diyalog çağrılarına artık halkın yüz vermediği, artan fiyatlara karşı sokağa döküldüğü anda sistemin ‘‘zinde güçleri’’ harekete geçtiler. 

Yazıda 2019 Nisan ayının bu tarihsel birikimin dönüm noktası olduğu söyleniyor. Foreign Policy dergisinde 2019 Ağustos'ta yayınlanan “Asker Nasıl Devrimi Bastırdı” başlıklı yazıya atıfta bulunularak Sudan’daki ‘zinde güçlerin’ arkasında ulusal, bölgesel ve dünyadaki egemen güçlerin olduğuna işaret ediliyor. Önce ordu kitlesel oturma eylemine saldırarak bir katliam gerçekleştiriyor. Ardından Mısır, BAE ve Suudi Arabistan’ın mali ve diplomatik desteğiyle halk muhalefeti askerlerle bir iktidar ortaklığı kurmaya zorlanıyor.

Emekçileri temsil eden Meslekler Birliği, iktidarı ‘‘içeriden dönüştürme’’ yanılgısıyla bu ortaklığı kabul ediyor. Halk muhalefetinin liderliğini üstlenen Özgürlük ve Değişim Hareketi’nin bazı unsurları ise dönüştürmenin mümkün olmadığını anladıktan sonra ortaklıktan çekiliyorlar. Karşı-devrim galebe çalıyor: Ordunun eski rejimle bağını sürdüren Merkez Bankası’ndaki hesapları korunuyor, teknokrat görünümlü yeni başbakan Abdullah Hamduk İslamcı hareketin kalıntılarıyla diyalog kuruyor. Ve Sudanlı emekçilerin yaşam koşulları ağırlaşmaya devam ediyor.

Komünist Parti’nin önerisi geçiş programı

Yazıda dikkat çekici olan, benzer ekonomik sorunlar ve rejim krizleri ile halk ayaklanmaları yaşayan Irak ve Lübnan’da olduğu gibi Sudan’da da Komünist Parti’nin demokratikleşmeye dayalı bir geçiş programı önermesi. Buna göre yağmalanan halkın parasının halka iade edileceği, özgür ve adil bir seçimin yapılacağı koşullar sağlanmalı, bir geçiş hükümeti oluşturulmalı. Sudan’da ayrıca 1989 Beşir darbesi öncesi sendikal hareketin bağımsız olmasına imkân tanıyan 1987 tarihli yasanın yeni bir yasa çıkarılana kadar yürürlüğe konması isteniyor.

2018 Aralık ayında patlak veren ve ‘‘Sudan Devrimi’’ olarak tarihe geçen soylu halk hareketinin örgütlü, bağımsız ve devrimci karakteri, onu ‘‘devrim’’ sözcüğünün yakıştırıldığı ancak bir emperyalist müdahaleyi içeren Arap Baharı’ndan farklı bir yerde değerlendirmemizi gerektiriyor. Öte yandan ABD’nin ülkede ve bölgede kapitalist düzenin bekasını tehlikeye atan işler peşinde, İslamcı ve baskıcı bir lideri ‘diyalog’ yoluyla kurtarmaya çalışması manidar. 2019 Nisanı’nda Beşir rejimi kurtarılamayacak noktaya gelindiğinde ABD ve bölgedeki diğer egemenlerin sistemi kurtarmak adına aynı yolla demokratik dönüşüm beklentilerini istismar edebilmesi, ders çıkarılması gereken taze bir deneyim olarak karşımızda duruyor.