Sağlık emekçileri iş bırakma eylemine giderken: Sağlıkta şiddetin boyutları

Sağlıkta şiddet sadece fiziksel değil, sağlık çalışanlarına yönelik psikolojik şiddet ve mobbing olarak da kendisini var ediyor. Meslekten istifalar ve yurt dışına göç gibi olgularsa artıyor.

Sancak Yıldız

Bir önceki yazıda 8 Şubat iş bırakma eylemine giderken, sağlık emekçilerinin sorunlarını, sorunların kaynağındaki sorumluları, eylem süreçleriyle birlikte yükselen taleplerini ele almıştık. Bu yazıda da sağlık alanında yukarıdaki çerçevenin konusu olan sorunları, bazı örneklerle birlikte, sendikaların, meslek örgütlerinin ve bağımsız kuruluşların araştırma raporlarını hatırlatarak durumun ciddiyetine dair tabloyu inceleyeceğiz. Öne çıkan üç temel talepten biri olan "şiddete karşı önlem" talebine yakından bakmaya çalışacağız.

***

Sağlık emekçileri, ülkemizde ne yazık ki şiddetle birlikte anılıyor. Hergün, her hafta türlü noktalardan şiddet ve ölüm haberleri alıyoruz. Üzerlerine çöken yoğun mesai, esnek çalışma, güvencesizlik derken, şiddetteki artış ve alınmayan önlemler çalışanların üzerinde tereddüt sopası olarak sallanıyor. Hatta öyle ki; geçtiğimiz yazıda, konuştuğumuz sağlık emekçilerinden birinin şiddet vakalarına karşı resmi başvuru yapmasınlar diye Jandarma Bölge Komutanları’nın bile devreye girdiğini söylemişti!

'Her 100 kadın sağlık emekçisinden 81’i psikolojik, 43’ü fiziksel şiddete maruz kalıyor'

Konuya dair geçtiğimiz zaman diliminde Sağlık ve Sosyal Hizmetler Sendikası'nın (SES) yaptığı bir araştırma ile şiddetin çeşitli boyutlarına dair fikir edinebiliyoruz.*

Araştırma 52 ilden katılan, 617’si kadın 663 kişinin yanıtları esas alınarak yapılıyor. Katılanlara da şiddetin türlü biçimleri üzerine sorular yöneltiliyor. O yanıtlara baktığımızda, şiddetin geldiği nokta dışında, her raporun bu iktidar döneminde, önceki raporlardan daha kötü tablo sunduğunu da gözlemliyoruz:

‘’Araştırmaya katılan kadınların yüzde 81’i psikolojik, yüzde 37’si ekonomik, yüzde 43’ü fiziksel ve yüzde 26’sı cinsel şiddete maruz kaldığını belirtmiştir. Şiddetin dışında iş kolumuzda çalışan kadın emekçilerin yüzde 80’i mobbinge ve yüzde 35’i ise dijital şiddete maruz bırakıldığını ifade etmiştir.’’

Şiddet sorunun, raporların yayınlandığı günden bugüne şiddetin boyutlarını, hangi durumda olduğunu alana dair benzer çalışmalar yapan Genel Sağlık İş Sendikası’nın Genel Başkanı Derya Uğur‘a sorduğumuzda durumu şöyle ifade ediyor:

‘’Ülkemizde her geçen gün onlarca, her yıl on binlerce sağlık çalışanı şiddete uğruyor, sağlık çalışanları ‘kasten öldürme, kasten yaralama, hakaret, tehdit, mala zarar verme, görevi yaptırmamak için direnme vs.’ gibi suçların mağduru oluyorlar. ’’

Peki pandeminin bu başlıkta etkisi nasıl oldu?

"Covid-19 salgınıyla birlikte sağlık çalışanları hedef haline geldi. Sağlık çalışanları; Covid-19 testi yaptırmak, yakınını yoğun bakıma yatırmak, yakın temas nedenli rapor talepleriyle karşı kaşıya kaldı Covid-19’lu hastaları ziyaret etme isteğinin olumsuz karşılanması şiddet sebebi oldu. Maske takma, fiziksel mesafe gibi uyarılar şiddeti tetikledi. Bilimsel gerekçelerle sağlık çalışanlarının yaptığı uyarılar, sağlık çalışanlarını hedef haline getirdi.

Pandemi döneminde sağlık çalışanları sadece hasta ve hasta yakınlarından değil, sosyal çevrenin de psikolojik şiddetine maruz kaldı. Dolmuştan indirilmek istendi. Oturduğu binada asansörü kullanmamasını isteyenler bile oldu."

‘Sağlık Bakanlığı ‘beyaz kod’ başvuru sayısını 200 diye açıkladığında sadece tek ilden aldığımız sayı 100’dü'

Durumun verilerle beraber yarattığı yıkım bu. Ancak eklemekte fayda var. Sağlık iş kolunda yetkili sendika olan, iktidarla bağını türlü şekillerde kamuoyuna sunan Sağlık-Sen Sendikası’nın ‘2021 Sağlıkta Şiddet Raporu’na göre sayılar çok farklı. İddia ettiklerine göre ‘2021 yılında 316 şiddet olayı yaşanırken, 190 çalışan şiddete maruz kaldı.’

Birçok kurumda, devletin itibarını koruma gibi çeşitli bahanelerle, sağlık emekçilerine ‘beyaz kod’ bildirimi yapmamalı yönünde baskı yaptıklarını, yönetici olmak için AKP binalarında pozlar verdiklerini düşününce şaşkınlık taşımamak gerektiğini anlıyoruz. Konuyla ilgili Genel Sağlık İş Sendikasının bakanlıktan, sayıları öğrenme talebi ise hala cevaplanmış değil. Öyle ki; Sağlık Bakanlığı 2021 yılında ‘beyaz kod’ bildirimi yapan kişi sayısını 200 olarak açıklamıştı. Oysa 2015 yılında uygulamaya konulan beyaz kod sistemine 2020 yılına gelindiğinde başvuru sayısı yüzde 56 artmıştı.

Bu sayılarla ilgili Derya Uğur’un paylaştığı sayılar başka bir fotoğrafı önümüze koyuyor.

‘’2021 yılında Sağlık Bakanlığı beyaz kod sayısını 200 diye açıkladığında sadece bir ilden aldığımız sayı 100'dü.’’

‘Sağlıkta şiddet ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve politik ortamla yakında ilgili’

Şiddet başlığında önemli bir noktayı da sık sık vurgulamamız gerekiyor. O nokta Erdoğan iktidarının tavrı noktası.

Saldırganlar, çoğunlukla, karakolun ön kapısından girip arka kapısından çıkıyorlar. Kamuoyunda bilinçli bir tepki yükselmedikçe herhangi mahkeme süreci de işletilmiyor. Tepkiler karşısında geri adım atıldığında ise hepimizin bildiği üzere ‘kısa süreli tutuklamalar’ yapılıyor, suçlular bir süre sonra salıveriliyor.

Şiddetin azalması için adım atmak şöyle dursun, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması gibi hamlelerle, bu iktidar tarafından, saldırganlara, adeta ‘cesaret madalyası’ takıldı.

Genel Başkan Derya Uğur bütün bu tablonun kaynağında iktidarın olduğunu yineleyerek sözlerini tamamlıyor :

‘’Sağlıkta şiddet ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve politik ortamla da yakından ilgili. Siyasiler kullandıkları 'nefret dili' ile sağlıkta şiddeti körüklüyorlar. Siyasi iktidar sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti sadece izliyor. Sağlık Bakanı, pandemi boyunca artan şiddet olaylarını sadece kınamakla yetindi. Siyasi iktidar, halkın sağlığı için görevli memuru korumak zorundadır.’’

İktidar sağlık emekçilerine bir tek geleceksizlik sunuyor. Meslekten istifalar, yurt dışına göç gibi çok önemli sonuçlarla karşı karşıyayız. Üzerinde konuştukça normalleşmesine izin vermeyelim. Israrla vurgulayalım ki ne ile mücadele ettiğimizin altı hep çizili kalsın.

Sermayenin talanıyla AKP’nin ortaklığından, sağlık emekçilerinin payına ölüm, şiddet, mobbing ve yoksulluk düşüyor. Tüm ülkede düzenin yaşadığı kriz bu boyutlara gelmişken, sağlık alanında oluşan her tepkiyi daha yakından izlememiz gerekiyor.

Zira sağlık emekçileri, iktidar gibi ölümcül olan Covid-19’la da çetin bir mücadele veriyorlar. Yükselen işçi hareketleri, mahallelere, ilçelere sıçradı, dalga dalga büyüyor.

Şimdi sırada, yıllardır yoğun çalışmanın, şiddetin, mobbingin gölgesinde çalışan sağlık emekçileri var.

8 Şubat, bir yanıyla, bütün bu biriken sorunların tümüyle hesaplaşan emekçilerin; fabrikalarda, iş yerlerinde, mahallelerinde büyüttükleri mücadele halkasına kıymetli bir halka daha eklemek olacak.

 

  • *. Üstelik araştırma yapıldığı sırada İstanbul Sözleşmesi iptal edilmemişti. İstanbul Sözleşmesi’nin iptaliyle birlikte her alanda olduğu gibi sağlık alanında da kadına yönelik şiddetin hızlı artışı birçok araştırmanın konusu olmuştu