İran'da son durum ve olasılıklar: Eylemler grevlerle buluşur mu?

İran'da Mahsa Amini'nin öldürülmesinin ardından yaşananları İranlı bir akademisyen soL okurları için değerlendirdi

Özkan Öztaş

İran'da 13 Eylül tarihinde 22 yaşındaki Mahsa Amini'nin öldürülmesinin akabinde yaşananları, İranlı akademisyen Darya Golestan* ile soL okurları için konuştuk. 

Ne olmuştu?

İran, 1979 yılında gerçekleşen İslam Devrimi'nden sonra toplumsal hayatın şeriat kurallarının Şii ekolüne göre dizayn edildiği bir sürece evrildi. Ve bu süreçten itibaren de toplumsal hayatta başta kadınlar olmak üzere bir çok kesimin sosyal hakları kısıtlandı. 

Bugün İran'da kadınların başörtüsü takması zorunlu, televizyonlarda enstrüman kullanmak yasak ve yöneticilerin din alimlerinden seçilmesi sonucuyla kadınların seçilme haklarında kısıtlar var. 

Bir çok uzman, Mahsa Amini'nin öldürülmesinin ardından büyüyen olayları, sokak hareketlerini ve kitlesel eylemleri 40 yılını dolduran islamcı rejimin biriktirdiği öfke olarak okuyor. Ya da farklı yorumlara göre bugün İran'da yaşamak istemenin kendisi ya da yaşıyor olmanızın sonucu zaten rejim karşıtlığına dönüşebiliyor. 

Mahsa Amini'nin öldürülmesinden sonra İran devletinin resmi makamları ölümün kalp krizi nedeniyle gerçekleştiğini, ortada herhangi bir işkence ya da kasıt olmadığını ifade etse de konu Mahsa Amini'nin nasıl ölmüş olabileceğinin ötesine geçmiş durumda. Bugün kadınlar ve gençler sokaklara çıkıyor, türbanlarını ateşlerde yakarak dans ediyor, polisle çatışıp dini lider Humeyni'nin posterlerini yakıyor.

Sayısı 40'ı geçen kent merkezlerindeki eylemlilikler devam ederken, İran devleti sokağa çıkanları ajan, provokatör ya da kökleri dışarda eylemciler olarak lanse ediyor. Eylemler sırasında yaşamını kaybeden kolluk kuvvetlerini ise şehit ilan edildi. Bugün Mahsa Amini için dünyanın pek çok kentinde protestolar düzenleniyor ve İran'da halk bu kıvılcımın etkisiyle karşısına islam rejiminin sembollerini alan eylemler örgütlüyor. Amini'nin ölümüne neden olan "ahlak polisleri" ise gündemin merkezinde duruyor. Ölü sayısı 40'ı geçerken pek çok noktada eylemler devam ediyor.

Kim bu 'ahlak polisleri'?

1979 yılında gerçekleşen İslam devriminin ardından siyasetin dinen Şii yorumuyla şekillenmesine Velayet-i Fakih sistemi adı verildi. Bu sisteme göre devleti din adamları yönetmeyecekse dahi dini konuda bilgili isimler yönetmeliydi. Kısaca devlet mollaların iktidarına dönüşmüştü. 

Mollalar da erkek ve Şii kişiler. Dolayısıyla da kadınların bu alanda söz sahibi olma ihtimali ortadan kalkmıştı. 

Ancak "katı olan her şeyin buharlaşması" gibi İran'daki molla rejimi de zaman içinde bazı alanlarda geriye düştü. İktidara geldiği ilk günlerde herkese umut vaadeden yoksulu, mazlumu, ezileni varlıkla eşitleyeceğini ifade eden, petrol gelirlerini sofraya koyacağını söyleyen molla rejimi zaman içinde ekonomik açmazlar, yolsuzluklar ile anıldı. Bu örneklere halkın şeriat kurallarınca baskılanması da eklenince İran'da son 20 yıldır irili ufaklı eylemler artık herkesin alışık olduğu bir şey haline geldi. 

İran'da mollaların ve devlet erkanının önünde tek bir gündem var uzunca zamandır. O da artık insanların şeriat kurallarına riayet etmediği ve bundaki nedeninin de devletin bu konuda sert davranmaması-taviz vermesi olarak özetlenebilir. Bu nedenle 2005 yılında Mahmud Ahmedinejad döneminde yürürlüğe giren bir kanun ile İrşad Devriyeleri yani bizim bildiğimiz haliyle "ahlak polisleri" toplumsal hayatı belirlemede söz sahibi olarak belirlendi. 

İrşad Devriyeleri'ni belirleyen yasal düzenlemeler sadece sokakta gezen ve başı açık kadınlara müdahale eden devriyeler olarak görülmemeli. Bu yasal düzenleme ile yaklaşık on bakanlık ve çeşitli kurumlar toplumsal hayatı düzenlemek konusunda rol alacak ve yetki kullanacaktı. Eğitim, sağlık, spor, sinema gibi bakanlık ya da kurumlarda da bu alanda girdiler yapılması için düzenlemeler gerçekleştirişmişti. 

Mahsa Amini'ni öldüren ahlak polisleri işte 2005 yılında düzenlenen bu yasal mevzuat ile yetkilendirilmişti. 

"Mahsa'nın öldürülmesi, öfkenin son damlasıdır"

Yaşanan olayları soL Haber için değerlendiren İranlı kadın akademisyen Darya Golestan ayaklanan halkın molla rejimini hedef aldığını ifade ediyor. Golestan soL'a verdiği röportajında "Bu öfke, 1979’dan beri İslam Devrimi'yle birlikte halka yönelik tüm alanlarda yeni ayrımcılık politikalarının uygulanmasıyla başladı. Bu uygulamalar ilkin anayasaya geçirildi. Şii, Erkek, Fars Müslüman olmayan kişiler devletin siyasi yapısında görev almaları ve yükselmeleri yasal olarak engellendi. Sonra toplumsal faaliyetlerinin sürekli devlet tarafından gözaltına alınmasıyla ayrımcılık politikalar sosyal hayata geçti.  

Aydınları feci bir şekilde öldürerek susturmaya çalıştılar. Farklı düşüncelerin ortaya çıkmasını sansür araçlığıyla yasakladılar. Sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerini kısıtladılar. Radyo televizyonun hep devletin kontrolünde olduğunu savunarak bugüne dek sürdürdüler. Hem iç hem de dış politikalar tek bir grubun ideolojisi yönünde olduğu için eleştirel fikirlerin susturulmasından ufacık taviz vermediler. Üstelik insanların yaşam tarzına yeni örgütler yaratarak müdahaleyi arttırdılar. Bugün Mahsa Amini’nin ölmesi, halkın sokaklara dökülmesinin son damla olduğu nettir." ifadelerine yer verdi. 

'Gericilik ve aydınlanma arasında bir çatışma var, bunların barışması mümkün değil'

Darya Golestan sorunun merkezinde türban olsa da türbanın ya da kıyafet düzenlemesinin bir örnek olduğunu, asıl sorunun ise daha büyük olduğunu ifade ediyor.

Golestan "sorun sadece türban sorunu mu?" sorumuza "Elbette türban sorunu var. Ama bu sorun büyük bir sorunun başlığı altında yer almaktadır. Büyük mesele giderek totaliterleşen bir devlet meselesidir. 100 yıl modernleşme ve demokrasi talep eden bir millet, böyle yönetime baş eğip her şeye göz yumacak değildir. Böyle söylemek daha açık olur: Bir tarafta özgür, modern değerleri içselleştirip barış destekçisi olan, eğitime önem veren ve yaşamağı seven halk var, diğer tarafta ise dünyaya meydan okuyan, sürekli dünyevi hayatı küçümseyen ve onun yerine ölümü “Şahadet” başlığı altında öven, gerici ve geçmişte kalan bir devlet vardır. Asıl sorun bu! Bu ikilik arasında barışacak yolun olmamasıdır." diyerek cevap veriyor

'Eylemlerin şu an için Amerika'nın işine geldiğini düşünmüyorum'

İran devletinin sokağa çıkanları İsrail ya da Amerikan ajanı olarak nitelemesinin büyük bir yalan olduğunu ifade eden Golestan, "Olayların en azından şu ana kadar bir liderinin olmaması, politik bir örgütün yer alamaması gibi örnekler ile dış güçler tarafından yönlendirildiğini söylemek çok zor" diyor. 

Sokağa çıkanların yönlendirilebileceği ihtimalinin hep olabileceğini ifade eden Golestan, bugün sokağa çıkanların daha çok apolitik ve gençlerden oluştuğunu ve ilk kez toplumsal hayatın belirlenmesine karşı tepki koyduklarını belirtiyor. Darya Golestan sokağa çıkan protestocuların ajan olması konusunda "Asla böyle düşünmüyorum. Böyle bir düşünce sokaklarda dökülen kana ihanet olur. Tam tersine, böyle protestolar Amerika’nın işine yaramadığının kanaatindeyim. Çünkü Amerika artık (İran) devlet ile anlaşmanın bir yolunu arıyor ve burada da mesafe kat etti Trump dönemine kıyasla. Şu an mevcut düzenin dağılmasıyla yeni düzenin nasıl olacağına dair tahminleri kuşkulu. Dolayısıyla da mevcut düzenin bozulmaması aynı şekilde devam etmesi kuşkulu bir geleceğe kıyasla ABD'nin menfaati yönündedir." diyor

'Eylemlerde sınıfsal bir vurgu yok'

Bugün yaşananların bir rejim değişikliğine vesile olabilmesi için eylemlerin sadece sokakla sınırlı kalması değil, ekonomik alanda da örneklerinin var etmesi gerektiği düşünülüyor. Yaşanan eylemleri grevlerin takip etmesi, fabrikalara ve sanayi bölgelerine taşınması, molla rejiminin tıkanacağı tek örnek gibi görünüyor. 

Darya Golestan son 20 yılda gerçekleşen eylemlerin sınıfsal pozisyonları için "Artık sistemin reformcu hareketler ile ıslah olunma fikri ortada kalktı. Böyle bir beklenti kimse de yok artık. Yani kimse bir reform olacağını ya da bunun işe yarayacağını düşünmüyor. Kimse böyle bir şeye inanmıyor artık. 2009 yılında gerçekleşen ayaklanmalar daha çok reformcu, merkeziyetçi ve orta sınıfının isteklerini temsil eden bir hareketti. 2017 ve 2019 yıllarındaki ayaklanmalar ise alt sınıfları temsil ediyordu. Fakat bugün gördüğümüz gibi protestolar neredeyse tüm şehirlerde ve şehirlerin farklı bölgelerinde meydana gelmiştir, yayılmıştır. Bu ne anlama gelir? Bu eylemlere katılanların sınıfsal taleplerinin belirgin olmadığı anlamına geliyor ve daha çok tepkilerinde birleştiklerini gösteriyor." diyor. 

'Görece iyileşmeler 1979 sonrasında sadece Hatemi döneminde gerçekleşti'

Darya Golestan, İran'daki reformcu kanadı anlatırken bir de uyarıda bulunuluyor. İster Hatemi gibi reformcu isimler olsun ister Ahmedinejad gibi baskıcı isimler. Golestan tüm örneklerdeki isimlerin şeriatçı olduğunun ve bu tür reformcu örneklerin de kötünün iyisi olduğunun altını çiziyor. 

Golestan bu ayrıma dair: "Sadece Hatemi dönemini söyleyebilirim. O dönem kızların evlenme yaşı 9’dan 15’e çıkarılmıştır. Ahmadinejad döneminde bu yasa geri alındı. Bunun yanında devlet tarafından aile planlaması sürecinde nüfus artış oranının hızını azaltmak için yoksul bölgelerde olan sağlık merkezlerinde ücretsiz kondom veriliyordu. Bunun önemini şöyle anlatayım, o bölgelerde uyuşturucu kullanan kişilerin sayısı yüksektir. Bu da HİV virüsünün yaygın olabileceği bölgeler olduğunu manasına geliyor bir yanıyla. Bu ihtimal herkesin malumuydu. Bu hastalığı önlemek için ücretsiz kondom dağıtarak yoksul kadınların hayatını kurtarmak istediler. Fakat son yıllarda İran’ın nüfusunun artış oranının hızlı bir şekilde azalması, kadınlar üzerinde baskıları arttırıyor.  Devlet tarafından yeni nüfus planlaması, nüfusun arttırılması çalışmalarının kadınların aleyhine olduğu aşikardır." ifadelerine yer veriyor

'Mahsa Amini'nin Kürt olması işin rengini değiştirmiyor'

Mahsa Amini'nin Kürt olması ve ayaklanmaların İran'ın Kürdistan eyaletinde meydana gelmesi akıllara "ahlak polisi" tarafından öldürülen gencin etnik kimliğine dair soruları da  getiriyor. 

Ancak Darya Golestan, konunun Amini'nin Kürt olması konusunu aştığını, eylemlerin Şii tarafların en güçlü olduğu kentlere de yayıldığını ve yaşanan sorunun sadece İran'daki Kürtlerin değil tüm İranlı kadınların sorunu olduğunu ifade ediyor. Bu da eylemlerin hızlıca yayılmasının nedeni olarak görülüyor. 

Golestan eylemlerde etnik ya da milliyetçi bir ton var mı sorusuna "Hayır, böyle bir şey yok. Tüm kandınlar İran’da türban ve giyim hakları konusunda yaşadıkları sorun aynı çünkü. Ama bir şeye dikkat çekmek gerekiyor. O da devletin arttıracağı şiddet uygulamaları olacaktır.  Devlet artık protestoları sert bir şekilde bastırmada tecrübeli. Ama be bunun her zaman böyle devam edeceğini düşünmüyorum" diyor. 

***

Bugün yaşanan eylemler İran'daki molla rejiminin 40. yılını devirdiğimiz bir dönemde, diğer eylemlerden farklı olarak direkt şeriat rejimini, onun söylemlerini ve temsillerini karşısına alıyor. İlk kez kadınların öncülüğünde gerçekleştirilen eylemlere tanık oluyoruz. 

Sokağa çıkanların önemli bir kısmı ise genç ve sokak eylemleri sırasında politize oluyorlar. Yani İran devletinin "kökü dışarda, siyasi ajanlar" nitelemesi boşa düşüyor haliyle. Eylemlerin eğer ekonomik alanlara yayılmazsa, fabrikalarda grevlerle buluşmazsa zaman içinde geriye düşeceği tahmin ediliyor. Ancak bu haliyle dahi yaygın kanı İran Devleti'nin İrşad Devriyeleri'ne dair yasal sınırlarında düzenlemeler yapmaya mecbur kalacağı yönünde. 

Diğer ihtimal ise eylemlerin devam etmesiyle henüz sokağa çıkmamış kesimlerin de dahil olduğu ve eylemlerin işçi sınıfı karakteri kazandığı evreye geçmesi. İran halkı, tarihinde sadece 1979 yılındaki gerici molla rejimiyle anılan devrimle değil, 1905 ve 1911 yılllarında ileriye sıçrayabilecek devrimleri de deneyimlemiş bir halk. Tüm bu parametreler devrimlere aşina olan bir halkında tarihin tekerini ileri götürmek için umut vaadediyor. Ancak eylemlerin bir örgütünün, somut olarak bir muhatabının olmaması ise sürecin sönümlenmesine neden olabilir. Ve fakat bu haliyle dahi İran halkının molla rejimine karşı ayaklanarak ve ilk kez rejimin sembollerini karşısına alarak bir korku duvarını aştığını söyleyebiliriz. 

*Röportajı veren konuğun adı hukuki sorun yaşamaması için müstear olarak kullanılmıştır.