İmamhatipleştirme/tarikatlaştırma, çocuklarımızın geleceğine narh koyarak onları kendilerine, topluma ve insanlığa yabancılaştırıp toplumu din toplumuna dönüştürme sürecidir.

Tarikatlaşma!

Tıp öğrencisi Enes Kara’nın bir tarikat yurdundaki baskılara dayanamayıp intihar etmesi üzerine pek çok haber yayınlandı. Enes Kara’dan öncesinde de, tarikat ve cemaatlerde son bulan yaşamlar yeniden anımsandı. Olumsuz olaylar çabuk unutulmaktadır. “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” (unutkanlık insanlık halidir, insanın unutma hastalığı vardır) denmesi boşuna değildir. 

Kendisinin de cemaat yurdu deneyimi yaşadığı anlaşılan Hürriyet yazarı A. Hakan son yazılarından birinde cemaat yurtlarıyla ilgili şu saptamaları yapmıştır: Cemaat yurtlarında; 

  • Barınma imkânının karşılığı olarak öğrencilere tarikat ve cemaatin doktrinlerini zorla ve zorlayarak öğretilir.
    (Hürriyet, 13 Ocak 2022). 
  • Bütün bu zorlamalardan çıkan tek bir sonuç olmuştur: Dine ve dindara yabancılaşma. Bu tür yurtlarda genelde bu oldu, demek ki bu devran böyle devam ediyor.
  • Bu tür yurtların çoğunda maalesef anlayış, merhamet, pedagoji ve kişisel sorunlarla ilgilenme yoktur. Hazır ele geçirilmiş olan genci, zorla ve zorlayarak yetiştirme kaygısı vardır. Yıl olmuş 2022. Demek ki hiçbir şey değişmemiş.
  • Aileler “Benim oğlum, en doğru insanların elinde” duygusuyla hareket ederler. Oysa evlatları, büyük bir trajedi yaşamaktadır, çıkmazdadır.
  • Bu tür yurtlar, 50 yıl önce de böyleydi, 50 yıl sonra da aynı (Hürriyet, 13 Ocak 2022). 

İslami gelenekten gelen A. Hakan’ın bu saptamaları, üç aşağı beş yukarı laik kesimlerin tarikat yurtlarıyla ilgili yorumlarıyla örtüşmektedir. Cemaat/tarikat yurtlarında okuyup da A. Hakan’ın bu saptamalarına katılanlar da pek çoktur.  

Ancak ülkemizde giderek yaygınlaşan, sorunlara gerçekçi bir biçimde yaklaşmama-yaklaşamama zafiyeti, cemaat/tarikat konusunda iyice su yüzüne çıkmaktadır. Bu konuda deneyimi nedeniyle acı çektiği anlaşılan ve o yurtlarda yaşananları gerçekçi bir şekilde betimleyen A. Hakan bile, sorunun kaynağına inmekten kaçınmaktadır. Yukarıda değinilen yazısının sonunda, “Enes Kara’nın babası, ‘Bizim durumumuz iyi. İstediğimiz yurtta kalabilirdi. Biz burayı tercih ettik’ diyerek... Enes Kara’nın trajedisindeki asıl sorumlunun aslında kendisi olduğunu ifşa etmiş oldu” demiştir. “Öyle bir baba olmasaymış sorun olmayacaktı” demeye getirmiştir. “Öyle bir tarikat olmasa, böyle bir baba olmayacaktı” diyememiştir. Bu konuda A. Hakan yalnız da değildir. Örneğin;

  • BBP’li bir siyasetçi de, “Bir velet öldü diye cemaatleri mi kapatacağız?" diyebilmiştir.  
  • Bir AKP’li milletvekili Enes Kara olayı için, “Bunu cemaatlere mal etmek doğru değil, dış güçlerin ülkemiz içindeki oyunları” olduğunu söyleyebilmiştir. 
  • Temel görevi aileyi/çocukları korumak olan AKP’nin aile bakanı bile, Enes Kara’nın ölümü hakkında konuşurken, cemaat ve tarikatlara değinmeden, olayı aile içi iletişim sıkıntısına bağlayabilmiştir. 

Görüldüğü gibi imamhatipleşenlerin önemli bir bölümü ile tarikatlaşmadan nasibini alanlar için tarikatlaşma bir sorun değildir. AKP’li bir yetkilinin çıkıp da Enes konusunda muhalefeti sorumlu göstermesi kimseyi şaşırtmayacaktır. Bu kesimin cemaatlerde/tarikatlarda yaşanan insanlık dışı olaylara yaklaşımları bile “Kol kırılır, yen içinde kalır” anlayışı doğrultusundadır. 

HDP’nin tarikat veya cemaat kontrolündeki özel yurtlarda yaşanan sorunların araştırılması önergesi mecliste AKP ve MHP oylarıyla reddedilmiştir. Bu durum tarikatçı anlayışın bir sonucudur. Bu anlayışta olanlar için, örneğin;

  • insanın içine ‘cin’ girdiğine ya da ayet okuyarak yangının söneceğine, … inanılmasının,
  • korona virüsten korunmak için dua yazılmasının ve insanların bu duayı almak için para ödemesinin,
  • 'cin çıkartmak’ için 100 kez oklava ile dövülüp hacamat yapılan bir kadının ölmesini
  • demokratik isteklerde bulunan üniversite öğrencileri tutuklu olarak yargılanırken, inancı nedeniyle cin çıkarırken karısını oklavayla öldüren kişinin adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasının,
  • tarikatların insanların aklını, emeğini, iradesini ve de hatta cinsiyetini sömürmesinin,
  • cemaat/tarikat yurt ve kurslarında evlatlarının ölmesinin,
  • kendilerine dokunmadığı sürece IŞİD’in ele geçirdiği gençleri IŞİD’ci, nurcunun ele geçirdiği gençleri nurcu, süleymancının ele geçirdiği gençleri süleymancı yapmasının,

 bir önemi olmadığı görülmektedir.  

Karma eğitime ve gençlerin el ele tutuşmasına bile karşı çıkanların, cemaatlerdeki/ tarikatlardaki cinsel istismara aldırmaması da bu anlayış nedeniyledir. Bilindiği gibi, tarikatlara karşı çıkmanın dine karşı çıkmakla hiçbir ilgisi yoktur. İnsan haklarına saygı duyanlar, toplumun çoğunluğunu oluşturan ‘dinci’ olmayan dindarlar ve din adamlarının önemli bir bölümü tarikatlaşmaya karşı çıkmaktadır. Yine de tarikatçı anlayış, bir gerici gazetenin yazarına, Enes Kara olayı üzerine “dinin bir intihar sebebi gibi gösterilmesi magazin fahişelerinin İslam’a saldırmak için sarıldıkları leş bir numarasıdır” dedirtebilmektedir. 

Devleti ele geçirenlerin kendi inançlarını tüm ahaliye dayatmaları yüzyıllar öncesinde kalmış bir uygulamadır. Günümüzün devlet anlayışında insan hakları anlayışı, ırkların, inançların eşdeğerde olduğu ve toplumsal cinsiyet eşitliği anlayışı geçerlidir.  Bu nedenle, Şii olan iktidarların topluma Şiiliği dayatmaya kalkışması çağdaş bir yaklaşım olmadığı gibi, Sünni-Emevi anlayışında olan iktidarların da topluma Sünni-Emevi anlayışını-imamhatipleşmeyi/ tarikatlaşmayı- dayatması da çağdaş bir yaklaşım değildir. 

İmamhatipleştirme/tarikatlaştırma, çocuklarımızın geleceğine narh koyarak onları kendilerine, topluma ve insanlığa yabancılaştırıp toplumu din toplumuna dönüştürme sürecidir. Bazı milli eğitim müdürlerinin okullarda seçmeli olarak dini derslerin seçilmesi konusunda baskı yapması bu nedenledir.

İmamhatipleşme/tarikatlaşma baskısı ve anlayışından kurtulmak için, özetle;

  • inancını siyaset aracı yapmayan,  
  • gerçek anlamda insan haklarına ve toplumsal cinsiyet eşitliğine sahip çıkan, 
  • insanın aklının, emeğinin, cinsiyetinin sömürülmesine karşı olan,
  • çocuğun özgürleşmesine, birilerinin beklentilerine göre değil de kendi aklı, bilgisi ve vicdanına göre hareket etmesine önem veren

partilerin meclise taşınması gerekmektedir. 

[email protected]