İsrail'de sağcılığın yükselişi ve kimi olasılıklar

İsrail'de sonuçlanan seçimlere damgasını vuran gelişme, aşırı sağcı partilerin yükselişi ve seçimin galibinin Netanyahu ile kurulan ittifakın olmasıydı.

Özkan Öztaş

İsrail'in yaklaşık dört yıldır gündeminde seçimler var. Kurulamayan hükümetler ya da kısa ömürlü iktidarların neticesinde son dört yıl içinde İsrailliler genel seçimler için beş defa sandık başına gitti.

1 Kasım tarihinde gerçekleştirilen seçimlerde ise sağın yükselişi ve ırkçı-siyonist liderlerin zafer ilan etmesi aynı zamanda Netanyahu iktidarında görev alacak isimlerin Filistin sorunu konusundaki yaklaşımları dikkat çekti. Netanyahu'nun kurduğu ittifak 120 kişilik İsrail meclisinin 64 sandalyesini alırken Netanyahu'nın kendi partisi bu sandalyelerin 32'sine sahip oldu. Yani hem kurduğu ittifakın hem de meclisin en güçlü partisi olarak ardına aldığı aşırı sağcı liderler ile yeni bir süreç inşa edecek gibi görünüyor. Bunun yanı sıra meclisteki sol partilerin vekillerinin sayıca geriye düşmesi ve merkez sol olarak bilinen Meretz'in barajı geçememesi sağ blok için bulunmaz bir olanak sunmuş oldu.

İlk temasları ve mesajlarında radikal çıkış yapmaktan kaçınan Netanyahu, gerek İsrail siyasetinde gerekse uluslararası arenada yapıcı mesajlar vermeyi tercih etti. Bu aynı zamanda uluslararası kamuoyunun beklentilerine paralel bir gelişme oldu. Zira dünyada konjonktür değişmişti ve Ortadoğu'nun hemen hemen her ülkesinin gündeminde bölgede yeni müttefikler listesi oluşturmak yer alıyordu. Her ülke ihtiyaçları doğrultusunda ittifaklar sistemini gözden geçirdiği ve komşu ülkelerle ilişkileri iyileştirmeye çalıştığı bir dönemden geçiyor. 

Ancak bu çerçeve, akıllara bir başka soruyu da beraberinde getiriyor. Netanyahu'nun aşırı sağcı partiler ile kurduğu ittifak nasıl sürdürülebilecek? Bu sorunun cevabını aramak için öncelikle İsrail'deki aşırı sağın yükselişine ve bunun zeminine bakmak gerekecek. 

Meclisteki değişen oranlar ve Netanyahu'ya açılan yol

Bu sürecin en önemli iki etkisi meclis aritmetiğinde yaşanmış oldu. Bunlardan ilki meclisin sol olarak bilinen üyeleri ile ilgili. Daha çok Filistin sorununu gündem edinen ve Filistinlilerin oy verdiği partiler, 2021 yılında ayrılarak bağımsız bir yol tercih ettiler. Ve fakat bağımsız olarak tarif ettikleri yol İsrail'deki sınıfsal sorunları bir kenara bırakıp daha çok Arap milliyetçiliği üzerinden ilerleyince istedikleri etkiyi yakalayamadılar.

İsrail'deki Filistinlileri temsil ettiğini ifade eden Mansur Abbas liderliğindeki Ra’am ortak sol listeden ayrılmıştı. Bu aynı zamanda meclisteki sol bloğun geriye düşmesine neden oldu. Seçimlerde hazırladıkları birleşik Arap aday listesi ile giren Hadash ve Taa’al seçimlere birlikte girerek milletvekili kazandılar ancak 2021 yılında Ra'am gibi sol ittifaktan ayrılarak tek başına seçime giren Balad barajın altında kaldı. Merkez sol olarak tarif edebileceğimiz Meretz ve Balad'ın yaklaşık 275.000 oy olmasına rağmen barajı geçememeleri meclisin aritmetiğini değiştirdi.

Bu süreçte bir de kısa bir zaman önce değişine seçim barajının etkili olduğu düşünülüyor. Daha önceki seçimlerde İsrail'de mecliste temsil edilmek için gerekli baraj yüzde 2 iken bu oran yüzde 3,25 ye çıkarıldı. Bu da kabaca mecliste Arap ve sol temsilcilerin yer alamadığı bir sonuca yol açtı. Bununla beraber tüm siyasi yatırımlarını barajı geçmek için yapan sol partiler seçimi kazanamayınca başarısız oldu.

Halbuki Netanyahu'nun geçtiğimiz seçimleri kaybetme dinamiğini ve İsrailli emekçilerin öncelikli sorunlarını, hayat pahalılığı ve ülkede ciddi oranlara ulaşmış olan yolsuzluk belirliyordu. Ancak meclis belirlenimli hedefler, sol siyasetin emekçilerin gündelik sorunları ile nüans yakalayamamış olması ile sonuçlanıyor.

Bunun yanı sıra Değişim Koalisyonu’nun ilk başbakanı ve sağcı parti Yamina’nın lideri Bennett’in bu süreçte çekilmesi, seçmenlerinin Netanyahu'nun partisi Likud'a yönelmesine vesile oldu. Yani Netanyahu bir önceki seçimlere kıyasla sadece 2 vekil arttırmasına rağmen meclisin birinci partisi oldu ve aradaki boşluğa da İsrail'in en ırkçı ve siyonist isimleri oturmuş oldu. 

Sağcı liderler bildiğimiz gibi: Yoksulluk varsa gündem değiştir

Bezalel Smotrich ve Itamar Ben-Gvir liderliğindeki Dini Siyonizm Partisi seçimlerde zaferini ilan eden sağcı parti oldu. Meclisteki 6 vekilini 14'e çıkaran Dini Siyonizm Partisi meclisin en büyük üçüncü partisi olmuş oldu. 

Itamar Ben-Gvir ise bu sürecin en bilinen yüzü. Gvir'i Filistin protestolarında taş atan eylemcilere polisin ateş etmesi gerektiğini ifade ettiği önerisi, sokak ortasında beylik tabancısını çekerek insanları tehdit etmesi, Filistinlilerin eylem yaptıkları mahallelere giderek eylemlere karışıp propaganda yapması ve kendisiyle dolaşan koruma ordusu ile tanıyoruz 

Eylemcilerle polemiklere giren, "Sizi buradan sileceğiz, oturduğunuz evlerin sahibi biziz" gibi söylemleri ile dikkat çeken Gvir'in bu seçimlerden sonra mecliste kabinede görev alması önemli bir ihtimal olarak değerlendiriliyor. Ben-Gvir, İsrail'deki ortalama bir sağcı seçmen için dahi güvenlik kaygısı oluşturacak düzeyde söylemler üretiyor. Partisinin düzenlediği etkinliklerde ise öne çıkan sloganlar "Filistinlilere ölüm" ya da "Kudüs bizim evimiz" olarak biliniyor.

Geçmişte Filistinlilere terör eylemleri düzenleyen aşırı sağcı hareketlerin ve liderlerin ismini anan, onlara olan hayranlığını gizlemeyen Gvir açıkca "Araplara ölüm" sloganları atan bir lider. Gvir'in siyasi devinimi, dünyanın pek çok örneğinde de benzerlikler olduğu gibi ekonomik sorunların arttığı ve yoksulluğun büyüdüğü ülkelerdeki sağın yükselişi ile paralel özellikler taşıyor. Bu da İsrail sermayesi için sorunları bir kenara bırakıp, Filistin-İsrail sorununa kilitlenen emekçiler ordusu yaratmak manasına geliyor. Aynı zamanda Gvir'in LGBT bireylere dönük ayrımcı politikası, İsrail'deki LGBT deviniminin mutlak ve kati bir suretle yasaklanmasını talep etmesi konunun yaratacağı problemlere dair ihtimalleri güçlendiriyor.

Gvir'in kabinede alacağı olası görevlerden biri iç güvenlik ya da askeri politikalar olabilir. Bu da "kuzuyu kurda emanet etmek" demek...

İsrail işgali genişleyebilir

Dini Siyonizm Partisi'nin hedefleri arasında Filistinlileri yerlerinden etme, İsrail'in yarattığı fiili işgalin sınırlarını genişletme ve Kudüs'teki Mescid-i Aksa'yı Yahudilere açma gibi olasılıklar yer alıyor. Seçim sürecinde bu vaadler ile seçmen toplayan Dini Siyonizm Partisi ve liderlerinden Ben-Gvir İsrail'deki yolsuzlukluk ve adaletsizlik konuları için biçilmiş bir kaftan. Gündemi ekonomik tartışmalardan uzaklaştıran eylemleri sayesinde Netanyahu için en iyi ittifak adayı olabilecek olan Ben-Gvir'i bir yandan da koalisyonda tutmak da o kadar kolay değil. Zira İsrail'in değişen konjonktürde daha çok ittifaka ve çalışmaya ihtiyacı var. 

Bunu yanı sıra İsrail'in Filistinlilerin yaşadığı mahallelerde uygulaması öngörülen saldırı ve fiili işgalin yanı sıra İran'a dönük tavrın da sertleşeceği düşünülüyor. Uluslararası meşruiyeti sağlamak adına olası askeri hareketliliğin başta İran olmak üzere Ortadoğu'daki nükleer silahları hedef alması beklenirken, Netanyahu'nun en yakın isimlerinden biri olan Tzachi Hangbi, İsrail'in geçmişte olduğu gibi İran'daki nükleer tesislere askeri operasyon düzenleyeceğini ifade etti. İsrail'deki TV 12 Kanalı'na konuşan Hangbi 1981 ve 2007 yıllarında İsrail'in gerçekleştirdiği saldırıları hatırlatarak esas amacın İsrail'in ve Ortadoğu'nun güvenliği olacağını iddia etti.

Ancak kamuoyuna yansıyan eğilimler, uluslarası alanda İsrail'in "İbrahim Anlaşması" ile Arap ülkeleri ile ilişkileri arttıracağını, Türkiye ile Herzog dönemiyle başlayan normalleşme ilişkilerine devam edeceğini gösteriyor. Dini Siyonizm Partisi'ne de tüm bu süreçte emekçilerin kontrol altında tutulabilmesi ve ekonomik sorunlarla ilgilenmemeleri için Arap ve göçmen düşmanlığı ile "huzuru" sağlama görevi düşüyor. Ancak elbette bu huzur İsrailli patronların refahını garanti altına alırken İsrailli emekçileri ve Filistinlileri zor bir dönem bekliyor.