Bir ülke daha 'Küçük Amerika'laşırken… ABD'nin Yunanistan planı nedir?

Yunanistan’daki ABD askeri varlığı son yıllarda olağanüstü artış gösterdi. Bu artışın arka planında neler yatıyor?

Berkay Kemal Önoğlu

Yunanistan’da 2021 yılının Ekim ayında ABD ile imzalanan 'Karşılıklı Savunma İşbirliği Anlaşması’nın geçtiğimiz günlerde parlamentoda onaylanması ülkedeki ABD varlığına ilişkin geniş çaplı tartışmalara neden oldu. Taraflar anlaşmanın “savunma” alanındaki işbirliğini derinleştirme ve genişletme yönünde atılmış bir adım olduğunu ileri sürse de bölgede bu adımların daha çok ABD’nin küresel hegemonyasını derinleştirme ve genişletme operasyonunun bir parçası olduğunu gören çok geniş kesimlerden söz etmek de mümkün.

Bu anlaşma iki ülkenin 1990’da imzaladığı işbirliği anlaşmasının devamı niteliğindeyken bundan sonraki her 5 yılda yenilenmesi öngörülüyor. Anlaşmanın yenilenmesine ilişkin hüküm, tarafların yenilenmeye iki yıl kala itiraz etmemesi halinde otomatik olarak uzayacağı şeklinde düzenlenmiş durumda.

ABD’nin Yunanistan’da halihazırda varlık gösterdiği Girit’teki Suda Üssü’ne ek olarak 3 üste daha konuşlanmasına olanak tanıyan bu anlaşma Yunanistan halkı ve bölgedeki diğer ülkeler nezdinde kaygı verici özellikler taşıyor. Volos'ta Georgula Kışlası, Litohoru'daki atış alanı ve Dedeağaç'taki Yannuli Kışlası ABD'nin kullanma yetkisine sahip olduğu yeni askeri alanlar olarak göze çarpıyor.

ABD’nin Yunanistan’daki askeri varlığı bu alanlara sınırlı değil. Yunanistan’da bulunan büyük NATO üslerinde de önemli ölçüde ABD güçleri konuşlanmış durumda. Selanik, Kılkış, Araksos, Preveze, Salamis ve Girit kentlerinde bulunan NATO’nun Hava, Kara, Deniz üsleri kenar kuşağın stratejik öneme sahip askeri bölgeleri olarak sayılabilir.

Kavala'dan Dedeağaç'a, Atlantik'ten Hint-Pasifik'e

Yunanistan’daki ABD askeri varlığı son yıllarda olağanüstü artış gösterdi. Bu artışın arka planında ABD’nin özellikle Ukrayna’daki gerilimlere dönük jeostratejik planlaması yatsa da bu büyük askeri konuşlanma yalnızca bölgesel gerilimlerle açıklanamayacak küresel bir planlamanın önemli bir parçası olarak öne çıkıyor.

Yunanistan ile ABD-NATO ilişkilerinde yaşanan yakınlaşma özellikle Batı Trakya’daki Dedeağaç şehrini ABD’nin yeni gözdesi haline getirdi. Yunan Ordusu’nun önceleri Elevsina bölgesindeki Kavala şehrine kadar uzanan akaryakıt hattının Dedeağaç’a uzatılması için gerekli olan maddi fonun NATO tarafından sağlanacağı garanti altına alınıyor. Bu lojistik destek hattı Rusya-Ukrayna Savaşı henüz patlak vermeden bölgede yaşanacak olası bir çatışmaya ABD-NATO’nun müdahale kapasitesini artırmak üzere planlanmıştı. Bugün bu anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle plan bölgesel ölçekte hayata geçirilirken, lojistik destek konusunun Ukrayna-Rusya Savaşı’nda iyice açığa çıkan bir başka gerçekle yani ABD’nin kendi ordusu ve müttefiklerini olası bir krizde sürekli besleyecek lojistik yeterlilikten uzak oluşu ile beraber değerlendirilmesi zorunluluğu göze çarpıyor.

Ukrayna Savaşı Amerikan ticaret filosunun Avrupa ve Amerika arasında savaş araç-gereçleri ve akaryakıt gibi çok kritik unsurların devamlı ve sorunsuz transferini sağlamaktan uzak olduğunu ve ABD-NATO askeri gücünün küresel ölçekteki diğer çatışma alanlarında doğacak olası krizlere eş zamanlı müdahale kapasitesinin yetersiz olduğu fikrini uyandırıyor.

Rusya’nın doğalgaz tekelini Avrupa özelinde kırmak için boru hatlarından bağımsız taşınabilen sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) transferini de yeterli ölçekte karşılamanın çok gerisinde kalan Amerikan ticaret filosunun tersine Yunanistan ticaret filosu ise dünyanın bir numarası olarak Dünya tanker filosunun %30,25’ini, kimyasal tankerlerinin %14,64’ünü, LNG/LPG taşıyıcı gemilerin %15,58’ini, dökme yük gemilerinin %20,04’ünü ve Dünya konteyner gemilerinin %9,53’ünü elinde bulunduruyor.

ABD-NATO’nun halihazırdaki olanaklarıyla Atlantik ve Hint-Pasifik’te eş zamanlı patlak verecek krizlere aynı anda müdahale edebilecek yeterliliğe sahip olmadığı uzmanlar tarafından vurgulanıyor. Avrupa ve Pasifik’teki Japonya, Güney Kore gibi ABD müttefiği ülkelerin enerjiye olan bağımlılığı göz önüne alındığında iki cephedeki askeri harekatların sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi için ABD’nin denizlerdeki lojistik yeterliliğe bir an önce sahip olması bir zorunluluk haline geliyor.

Sonuç olarak ABD’nin Yunanistan’la sağladığı anlaşmanın Yunanistan’ı Ukrayna Savaşı’nda Avrupa-Atlantik kampına iyice yakınlaştırmasının dışında enerji piyasalarındaki dengenin Amerikan kontrolü altındaki LNG lehine değişmesi anlamını taşıdığı da konuşuluyor. Mevcut Rus doğalgazına olan bağımlılığın yerini alacak Amerikan LNG’si dünyadaki enerji haritalarının yeni baştan çizilmesini öngörüyor ve bu yeni planda ABD’nin Yunanistan ticaret filosunu kiralama yöntemiyle sahaya süreceği düşünülüyor.

Yunanistan'da yurtseverlik sınavı

Yukarıda ifade edildiği üzere küresel ölçekteki planlamanın bir parçası olarak da okunabilecek, Yunanistan’ın ABD’ye olan bağımlılığını had safhaya ulaştıran ve kendi toprakları üzerinde büyük ölçekte bir egemenlik devri anlamını taşıyan anlaşma Yunan siyasetinde önemli bir turnusol işlevi de gördü.

Yunanistan Parlamentosu’nun 119 “hayır”a karşı 181 “evet” oyuyla onayladığı anlaşma karşısında muhalefet partilerinin gösterdikleri tepkilerin içeriğine bakıldığında “hayır” oylarının önemli bir kısmının ABD karşısında Yunanistan egemenliğine dönük bir hassasiyetle değil, ABD işbirliğinin daha geniş bir çerçevede, Türk-Yunan çatışmasını daha fazla artıracak/besleyecek nitelikte olması gerekliliği gibi vahim bir eleştiriyle verildiği görülüyor.

Parlamento’da konuşan Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias, Dedeağaç’ın tam anlamıyla bir jeopolitik merkeze dönüşmesinin ülkenin ulusal çıkarlarına hizmet ettiğini iddia ederek bölgede yükselen gerilimden fayda sağlayacak tek kesimin yani burjuvazinin çıkarlarını ulusal çıkarlar adına savunmaya girişti. Dedeağaç Üssü’nün NATO birliklerinin Rusya’ya doğru ilerlemesi için kritik öneme sahip olduğunu ileri süren Dendias, bunun Boğazlar’ın önemini azalttığını vurguladı.

Ülkede önceki hükumeti kuran SYRIZA anlaşma sonucu ABD’nin fazladan 3 üste daha konuşlanabilme yetkisine sahip olmasına rağmen Yunanistan’ın ABD’yi Ege’deki İskiri Adası’nda üs kurmaya ikna edememiş olmasını ileri sürerek Miçotakis yönetimindeki ND hükumetini eleştiriyor.

Hükümetteki ND ve “muhalefet” partisi sağcı PASOK/KINAL Anlaşma için “evet” oyu kullanırken, ana muhalefet partisi SYRIZA Anlaşma’ya esastan karşı çıkmayarak, adeta ABD’ye egemenlik devrini yetersiz gören eleştirilerde bulundu. SYRIZA Anlaşma'nın özüyle değil, ND'nin pazarlıkta zayıf kalmasıyla ilgilendi ve “hayır” oyu kullandı.

SYRIZA’nın eski Dışişleri Bakanı George Katrougalos, SYRIZA hükümeti döneminde Yunan-ABD ilişkilerinin "tarihsel olarak en yüksek seviyeye ulaştığını" ve kendilerinin stratejik diyalog yoluyla Yunan-ABD ilişkilerini yükseltmeye başladıklarını ifade etti. SYRIZA hükümetinin NATO ile imzalanan Prespa Anlaşması'nın arkasında olduğunu ve Doğu Akdeniz'de gerçekleşen Kıbrıs ve İsrail’le birlikte oluşturulmuş, ABD himayesindeki üçlü işbirliğini desteklediğini söyledi.

PASOK/KINAL da olumlu oy verirken bu pazarlık meselesini gündemine taşımaktan geri durmadı. PASOK/KINAL adına konuşan vekiller hükümetin "çok şey verdiğini" ancak yeterli kazanımları elde edemediğini belirterek “evet” oyu kullandılar. 

Burjuva muhalefet partilerinin gösterdikleri bu tutum tatmin edici “kazançlar” elde edilebilirse ülkenin büsbütün bir ABD üssü haline getirilmesine hiçbir itirazda bulunmayacaklarını gözler önüne seriyor.

Yunanistan siyasetinde Anlaşma’ya esastan karşı çıkan ve bunun karşısında etkin bir mücadeleye girişen tek parti Yunanistan Komünist Partisi (KKE) oldu. Yunan burjuvazisinin jeostratejik pazarlık gücünü yükseltmek ve halk karşıtı politikaların merkezi haline gelmiş NATO stratejisine hizmet etmek üzere imzalanan bu saldırganlık anlaşmasının memlekette ve uluslararası alanda "halk için büyük tehlike" anlamına geldiği kaydedildi. Anlaşma ile beraber Yunanistan’ın Ukrayna’daki emperyalist savaşta Avrupa-Atlantik ittifağının suç ortağı konumuna sürüklendiğine işaret eden KKE, kapitalist Rusya ile ABD-NATO-AB rekabetinde kamplaşmanın felaket olduğunu vurguladı.

KKE ayrıca Anlaşma’nın Yunanistan-Türkiye geriliminde işlev görmesi beklentisine karşı ABD ile imzalanan ilk anlaşmanın tarihi olan 1990’dan beri çatışma konularının azalmadığına, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyeliğinin ya da Girit’teki ABD varlığının Türk-Yunan sorununda faydalı sonuç doğurmadığına işaret etti.

Anlaşmanın parlamentoda oylanacağı gün Akropolis’e "Savaşa Hayır" pankartı asan KKE ülke genelinde anlaşma karşıtı protesto ve yürüyüşlerin öncüsü konumunda.