AKP'nin kadınlara yönelik kanun teklifini konuştuk: 'Düzenleme aldatmacadan ibaret'

Kadınlara yönelik yeni düzenleme 'caydırıcılığı artıracak, cezalar iyileştirilecek' diye pazarlanırken, teklifin detayları durumun öyle olmadığını gösteriyor.

Aslı İnanmışık

Meclis Adalet Komisyonu'nda, kadına ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddetle ilgili düzenlemeleri içeren "Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" önceki gün kabul edildi.

Teklifte kadınlara ilişkin yer alan düzenleme çok konuşulurken, özellikle "ısrarlı takip" suçu ve "iyi hal indirimi"nin düzenlenmesi konuları AKP'liler ve yandaş medya tarafından öne çıkarıldı. Öte yandan düzenleme incelendiğinde durumun kadınlar için hiç de parlak olmadığı görünmüyor. 

'Kadına yönelik şiddeti tırmandıran, düzenin kendisi'

Söz konusu düzenlemenin detaylarını Kadın Dayanışma Komiteleri (KDK) adına avukat Serap Emir'e sorduk. Emir, teklifteki düzenlemelerin aldatmacadan ibaret olduğuna dikkat çekti.

"Kadın düşmanlığı tescilli bir iktidarın kadınlar yararına bir yasal düzenleme getireceğine inanmıyoruz" diyen Emir, düzenlemedeki belirsizliklere işaret etti.

Emir, "Kadına yönelik şiddeti tırmandıran, sömürü üzerinde yükselen ve gericilikten beslenen bu düzendir. Kadınları topluma ikincil konumda yerleştiren bu düzeni değiştirmeden, gericiliği ortadan kaldırmadan, birtakım caydırıcı yasal düzenlemelerle kadına yönelik şiddetle mücadele edilemez" diye konuştu.

'Kadına yönelik şiddet kapsamında bir suç tanımı yok'

Serap Emir şunları söyledi:

"İki gün önce Adalet Komisyonu’nda kabul edilen AKP’li vekillerin kanun teklifi basına tam da 8 Mart’ta yansıdı. AKP’nin kadınlara '8 Mart armağanı' olarak pazarlanan bu teklifin en çok öne çıkarılan kısmı ısrarlı takibin bir suç olarak Ceza Yasası’na girecek oluşuydu. Bunun yanında teklif kasten öldürme ve basit yaralama, eziyet, işkence ve tehdit suçlarının kadına karşı işlenmesi halini ağırlaştırıcı neden sayıyor, bu suçların cezasını arttırıyor, bunlardan silahlı kasten yaralamayı genişleterek kasten yaralamayı katalog suçlar arasına sokup tutuklama nedeni sayıyor, şikayete bağlı ısrarlı takip suçunu uzlaştırma kapsamından çıkarıyor, 'iyi hal indirimi'ni yeniden evirip çevirip güya hakimin buradaki takdir yetkisini azaltıyor.

Şimdi ilkinden başlayalım. Biliyorsunuz ki TCK’da kadına yönelik şiddet kapsamında herhangi bir suç tanımı yok. Bu yıllardır kadın örgütlerinin dikkat çektiği bir eksiklik. Teklifte yukarıdaki maddede saydığımız suçlara 'kadına karşı işlenen suç' ağırlaştırıcı nedeni eklenerek bu eksiklik giderilmiş gibi yapılıyor.

'Kadına karşı işlenen suç' tarifi neyden kaçıyor?

Peki ne anlayacağız kadına karşı işlenen suçlardan? Herhangi bir tanım yapılmamış, o zaman lafzi yorumla ulaşılacak anlam şu: İlgili suçlar kapsamında mağdurunun kadın olduğu tüm cezai eylemler. Oysa bir suçun kadına karşı işlenmesiyle kadına yönelik şiddet kapsamında işlenmesi çok farklı şeylerdir. Kadınların mağduru olduğu her suç, kadına yönelik şiddet saikiyle işlenmiş olmayabilir. Kadına yönelik şiddet saikiyle işlenen suçlar, kadınların toplumsal yaşamdaki ikincil konumundan cesaret alınarak gerçekleştirilen tutum ve davranışlardır. O halde burada caydırıcı tedbir almak isteyen yasa koyucu, yani teklifi hazırlayan AKP ve Adalet Komisyonu’nda bunu kabul eden vekiller, bir tercih yapmışlar ve kadına yönelik şiddeti cezalandırmaktansa 'kadına karşı suç' gibi sorunlu bir ifadeyle durumu idare etmeyi seçmişlerdir.

'Atılacak yüzlerce adım varken ceza süreleri ve tedbirleriyle oynamak işin en yüzeysel kısmı'

Bizler yıllardır nafaka hakkımıza göz diken, İstanbul Sözleşmesi’ni kaldıran, kadın düşmanlığı tescilli bir iktidarın kadınlar yararına bir yasal düzenleme getireceğine inanmıyoruz. Yasaların uygulanmadığı, 'alınan' tedbirlerin kadınları şiddetten korumaya yetmediği, adaletin kadınlar aleyhine işlediği bir ülkede yaşıyoruz. Kadına şiddet başlığında atılacak yüzlerce adım, alınacak önlemler varken, ceza süreleri ve tedbirleriyle oynamak işin en yüzeysel ve en kolay kısmı. AKP de bunu yapıyor. Mesela basit yaralama ve tehdit suçlarının kadına karşı işlenmesi halinde 3 ay ve 2 ay gibi sürelerle cezaların alt sınırları arttırılıyor. Ancak bu artışlar aslında cezanın infazı açısından hiçbir şey değiştirmiyor. Kaldı ki üst sınırı 2 yıl olan bu suçlarda yargıçlar hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verip faili salabiliyor. 

'Huzursuzluk' nasıl tespit edilip ölçülecek?

Tam da buna benzer bir başka aldatmacayı ise ısrarlı takip suçunda görüyoruz. Teklife göre suçun oluşması için haberleşme ve iletişim araçlarını, bilişim sistemlerini veya üçüncü kişileri kullanarak temas kurmaya çalışan ya da fiziki takipte bulunan failin, mağdurda huzursuzluğa ya da kendisinin veya yakınlarından birinin güvenliğinden endişe duymasına yol açması gerekiyor. Burada yine endişe ve huzursuzluk gibi oldukça subjektif, muğlak ölçütler var.

Israrlı takip suçunun basit halinin cezası ise 6 aydan 2 yıla kadar. Yani yine HAGB kararı verilebilir, infaz anlamındaysa amiyane tabirle bu suçun 'yatarı yok'. Örneğin bir kadını evine kadar takip eden, sosyal medya üzerinden taciz eden bir fail, yargılansa ve en iyi ihtimalle 2 yıl ceza alsa bile, denetimli serbestlikle salıverilecek. Bu açıdan İnfaz Kanunu uygulandığında hapis cezası olmayan bir suçun uzlaştırma kapsamından çıkarılmasının da göz boyamadan öte bir anlamı yok. Ayrıca uzlaştırma kapsamından çıkardığı suçu ne hikmetse CMK 100. maddedeki tutuklama kararı verilebilecek suçlar kapsamına sokmuyor. Burada da yine bir tutarsızlık görüyoruz. Yine kadın örgütlerinin yıllardır bu konudaki talebi ısrarlı takip eylemlerinin 'eziyet' suçu kapsamında değerlendirilmesidir. Eziyet suçunun cezası 2 yıldan (teklifle 2 yıl 6 ay) 5 yıla kadar, yani teklifte öngörülen suçun cezasından fazla. Israrlı takip eziyet suçu kapsamına alınmak yerine 2 yıl gibi etkisiz bir ceza üst sınırıyla belirleniyor. Cezaların arttırılmasının caydırıcılığı bir yana aslında bu teklifte cezaları arttırmak bile yok, arttırmış gibi yapıyorlar sadece.

Evli olmayan kadınların hakları korunmuyor

Suçun ağırlaştırılmış halindeyse, AKP’nin gerici zihniyetinin yansımasını görebiliyoruz. Teklife göre suçun cezası yalnızca hakkında ayrılık kararı verilen ya da boşanmış eşe karşı işlenmesi halinde 1 yıldan 3 yıla kadar arttırılabiliyor. Peki ya evlenmeden birlikte yaşayanlar, eski sevgilisinden ısrarlı takibe maruz kalan kadınlar ne olacak? Bu sorunun cevabını kadın düşmanı AKP ya da gerici düzen partileri veremez. Bu soruyu ancak AKP’nin Yeni Türkiyesi’ne sığmayan kadınlar eşitlik ve laiklik talebiyle yan yana gelerek yanıtlayabilir. 

'Pişmanım' derse takdiri indirim alabilir

Son olarak teklifin 'takım elbise indirimine son' diyerek pazarlanan kısmına gelelim. Fail bir yandan pişmanlığını gösteren davranışlar sergilerse indirim alabiliyor ancak öte yandan mahkemeyi etkilemeye dönük davranışları takdiri indirimde dikkate alınamıyor. O halde örneğin takım elbise giymemiş ama mahkeme huzurunda 'Ben pişmanım' demiş bir failin takdiri indirim almasının önünde hiçbir engel yok. Burada bir göz boyama daha geliyor: Teklife göre yargıç 'takdiri indirim' kararını gerekçeleriyle açıklayacak. Oysa mahkeme kararlarının gerekçeli açıklanması zaten yargıçlar açısından anayasal bir zorunluluktur.

Ayrıca madem AKP kadınların adalet talebini bu kadar önemsiyor; o zaman haksız tahrik indirimine dair de düzenleme yapsaydı. Daha geçtiğimiz günlerde Yargıtay 16 yerinden bıçaklanan Hatice Kaçmaz’ın failinin cinayeti tasarlayarak değil, Hatice’nin evlilik teklifini reddetmesi nedeniyle yaşadığı 'duygusal çöküntü ve anlık hiddetle' işlediğine karar verdi. Bu ve benzeri pek çok karar bize yargının ilk derece mahkemesinden temyiz merciine kadar yargının kadına bakışına çok iyi gösteriyor.

'Teklif bir aldatmadan ibaret'

Özetle AKP’nin 8 Mart hediyesi diye önümüze koyduğu teklif bir aldatmadan ibarettir. Bugün kadına yönelik şiddeti tırmandıran, sömürü üzerinde yükselen ve gericilikten beslenen bu düzendir. Kadınları topluma ikincil konumda yerleştiren bu düzeni değiştirmeden, gericiliği ortadan kaldırmadan, birtakım caydırıcı yasal düzenlemelerle kadına yönelik şiddetle mücadele edilemez. Hele ki yıllara yayılan planlı saldırılarıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çıkan, kadınların nafaka hakkına göz diken, kadın düşmanı ve gerici AKP iktidarı hiç edemez. Gölge etmesinler, karanlık zihniyetlerini bu ülkenin üstünden çeksinler yeter. Bunu kendiliğinden yapmayacaklarını da bildiğimiz için, tüm kadınları şiddetin olmadığı eşit ve aydınlık bir ülke için kadın dayanışma komitelerinde mücadeleye davet ediyoruz"