Bir hekim neden intihar eder?

"Bir asistan hekimin haftalık çalışma süresi sıklıkla 100 saati geçer. Bir hekimin yılda muayene ettiği hasta sayısı AKP iktidar olduğunda 1200 kadarken, 2015 yılında 5700’ü aştı. Kamu hastanelerindeki uzman hekimler poliklinikte gördükleri bir hastanın işini 6 dakika içinde bitirmek zorundalar. Aksi taktirde hasta kuyruğunu eritmek mümkün olmaz ve bunun sonucu kesinlikle hasta ya da…

İlker Belek

Bu hafta başında aynı gün içinde biri uzman, biri asistan ve biri de öğrenci olmak üzere üç hekim intihar etti. Böyle olaylar giderek artıyor.

Şöyle bir düşüncenin yaygın olduğunu biliyorum: Tıp fakültesini kazanmışsın, hekim olmuşsun, işi hala garanti olan tek mesleğin sahibisin, kazancın da ortalamanın epey üzerinde, daha ne istersin?

Bir hekim ne yaşar?

Ama hekimlerin yaşadıkları, yaşadıklarını algılama biçimleri ve bunlara verdikleri reaksiyonlar başkalarının belki de hiç anlayamayacağı derecede farklı.

Büyük çabalarla, büyük umutlarla, büyük pohpohlamalarla, tıp fakültesi ortamında işleyen farklı sosyalizasyon süreçleriyle yetiştikten sonra, hekimlerin aynı olaya diğer meslek sahiplerine göre daha şiddetli reaksiyon vermesi normal karşılanmalı.

Ayrıca sürekli acı içinde olan insanlarla uğraşmak zaten başlı başına depresyon ve tükenme nedenidir. Hastayı iyileştirme uğraşısının kendisi hekimin sağlığını bozan bir faktördür. Maalesef tıp eğitimi sürecinde bu sorunla nasıl baş edileceği de öğretilmez. Hekimlerin soruna çare olarak ürettikleri mekanizma duyarsızlaşma olabilir. Ama o da ayrı bir derttir.

Sonuç olarak, dünyanın her yerinde, intihar oranının en yüksek olduğu mesleklerin başında hekimlik gelir.

SAĞLIKTAKİ PİYASALAŞMA SÜRECİ SAĞLIK EMEKÇİLERİNİ TÜKETİYOR

Yine bütün dünyada sağlık sektörüne özel ve sektördeki bütün çalışanlar için dramatik etkileri olan farklı bir süreç yaşanıyor.

Piyasalaştırmadan söz ediyorum. Piyasalaştırma, şablon bir proje olarak ve adına da dünyada sağlık reformu, bizde sağlıkta dönüşüm denilmek suretiyle 1980’lerden sonra hayata geçirildi.

Bu operasyonunun hasta açısından etkisi hizmetin paralılaşması, katkı payı, yani sağlık hakkının gaspı olarak belirdi. Ama yalnızca bu değil.

Zira sağlık reformu tüm sağlık emekçilerini de piyasaya tabi kıldı. Bunun doğrudan sonucu olarak iş yükü arttı, çalışma ritme bağlandı ve birim iş başına elde edilen gelir ortalaması düştü. Aynen Taylorist iş organizasyonunda olduğu gibi. Dolayısıyla “maliyet/kazanç” hesabı negatife döndü. Bu da sağlık emekçilerinin dünyaya tutunma gücünü kırdı.

PİYASA EN ÇOK HEKİMLERİ ETKİLEDİ

Ancak bu süreçten en çok etkilenenler hekimler oldu. Çünkü Hipokrat döneminden beri hekimlik hep en ayrıcalıklı meslek olarak görüldü. Sonuçta hekim insana sağlık dağıtıyordu. Bu “yüksek” konum hekime iki önemli olanak sunuyordu: 1-Muayenehane işletebilme, yani kendi hesabına çalışabilme ayrıcalığı ve 2- muayenehanesinde yaptığı işin fiyatını (meslek örgütünü de bu kapsama alıyorum) belirleyebilme ayrıcalığı.

Tıp ortamında kapitalist üretim ilişkilerinin gelişmesi, tekelci aşamaya evrilmesi, bağlantılı olarak sağlık sektöründeki sermaye birikim ve yoğunlaşma derecelerindeki artış, büyük hastane ve poliklinik şirketlerinin çoğalması hekimlerin bu ayrıcalığını ortadan kaldırdı.

Bizde sağlıkta dönüşüm operasyonunun önemli bir amacı bu süreci yönetmekti. Hatırlayınız: Tam gün yasasıyla muayenehaneler kapatıldı (tam o anda ülkemizdeki hekimlerin yarısının muayenehanesi vardı) ve ortaya çıkan boşluk özel hastaneler tarafından dolduruldu. Hekimler bir anda kendi hesabına çalışan konumundan özel hastanelerin ücretli emekçileri durumuna düştüler. Şimdi 150 bin hekimimizin %30’u bu konumda. Kalanlar da kamu hastanelerinin kölesi halinde.

Sosyolojide proleterleşme denilen süreçtir bu yaşanan. Yine biliyorum ki hekimler proleterleşmenin yarattığı kimlik erozyonunu hala tam olarak sindirebilmiş durumda değiller ve aynı zamanda da büyük tedirginlik içindeler. İntihar eğilimlerinin, mesleki tükenmişliklerinin önemli belirleyicilerinden birisi budur.

Tabi sonra bir de yine aynı sürecin sonucu olarak ortaya çıkan ağır iş yükünden ve ağırlaşan iş yükünü hekime kabullendirmeyi hedefleyen performans sisteminden söz etmek gerekir. Yani, Marks’ın Kapital’de sözünü ettiği “terletme sistemi”nden.

Biliniyor mu bilmiyorum, ama bir asistan hekimin haftalık çalışma süresi sıklıkla 100 saati geçer. Bir hekimin yılda muayene ettiği hasta sayısı AKP iktidar olduğunda 1200 kadarken, 2015 yılında 5700’ü aştı. Kamu hastanelerindeki uzman hekimler poliklinikte gördükleri bir hastanın işini 6 dakika içinde bitirmek zorundalar. Aksi taktirde hasta kuyruğunu eritmek mümkün olmaz ve bunun sonucu kesinlikle hasta ya da yakınının şiddetine maruz kalmaktır.

Hekim bu ortam içinde kimlik yitimi yaşar. İş temposu yorucu olduğu kadar işin anlamsızlaşması anlamına da gelir. Çünkü hekimlik her 6 dakikada, bir hastaya “bakmak” değildir. Alın size meslek ve hayatla bağları koparan diğer unsurlar.

GENÇ HEKİMLERDE TÜKENME DAHA BELİRGİN

Türkiye’de hekim intiharlarına ilişkin derli toplu veri yok. Ancak ABD’de her gün bir hekimin intihar ettiği bildiriliyor.

Tükenmişlik ve depresyon dedik. Önemli. Çünkü intihar tükenmeyle, umutsuzlukla, beklentilerin karşılanmamış olmasıyla alakalı.

Araştırmalar şunları gösteriyor: Türkiye’de tükenmişlik genç hekimlerde ve asistanlarda daha yüksek düzeyde. Genç hekimlerin başarı hissi daha düşük, mesleğini ilk fırsatta değiştirme duygusu daha yüksek. Bu sorunlar haftalık çalışma süresi daha uzun ve daha fazla iş yükü altında bulunan hekimlerde daha belirgin.

Araştırma görevlilerinde depresyon sıklığını %37-64 arasında bildiren yayınlar var. Son sınıf tıp öğrencilerinin en az üçte biri yeniden söz konusu olsa kesinlikle tıbbı seçmeyeceğini belirtiyor, yani daha mesleğe başlamadan tükeniyor.

SORUN YASAL DÜZENLEMELERLE ÇÖZÜLEMEZ

Sorun yapısal. Önemli derecede piyasalaştırmayla ilişkili. Yapılması gerekenler; iş ritim ve yükünü düşürmek, çalışma süresini kısaltmak, yani hekimin mesleğini icra edebileceği bir ortam yaratmak, hekime emeğinin karşılığını vermek, sağlık sistemimizdeki sorunların sağlık emekçileri olduğu propagandasını sona erdirmek, sağlık sistemini kamucu bir perspektifle organize etmek.

Bunlar kapitalist tıp ortamında olacak şeyler değil. Bu nedenle sağlık emekçilerinin haklarıyla ilgili mücadeleyi sosyalist mücadele bağlamında tanımlamak gerekiyor.


Kaynaklar

http://www.dusunenadamdergisi.org/tr/TMakaleDetay.aspx?MkID=1169

http://uvt.ulakbim.gov.tr/uvt/index.php?cwid=3&vtadi=TPRJ%2CTTAR%2CTTIP%...

https://www.journalagent.com/tard/pdfs/TARD_44_5_258_264.pdf

http://www.aafp.org/fpm/2015/0900/p42.html

https://emedicine.medscape.com/article/806779-overview#a1

https://www.ttb.org.tr/kutuphane/antalya_hekim.pdf

http://tfd.mku.edu.tr/article/view/5000140070