Silivri'de durum ne? 'Cezaevlerinde hijyen sorunu var, sistem para üzerine kurulu'

Cezaevlerinde koronavirüs vakalarının arttığı haberlerine her gün bir yenisi ekleniyor. Koronavirüs vaka sayısı 40 olarak açıklanan Silivri Cezaevi'ndeki durumu Avukat Özge Demir ve tutuklu gazeteciler Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan'ın avukatı Hüseyin Ersöz ile konuştuk. Avukatlar hapishanelerde hijyen sorunun devam ettiğini söyledi ve yeterli bilgi alınmadığını aktardı.

Neslihan Koçaslan

Yeni koronavirüs salgını sırasında cezaevlerinde alınan önlemlerin yeterli olup olmadığı tartışma konusu olmaya devam ediyor. Birçok cezaevinde salgın kaynaklı vakalar görülürken, konuya ilişkin son gelişme Silivri Cezaevi'nde yaşandı. Silivri'de 40 vaka olduğu duyurulurken, endişeler de arttı.

Silivri Cezaevi'nde alınan önlemleri, mahkumların durumunu yakından takip eden ve birçok kez Silivri'ye giden Avukat Özge Demir ve tutuklu gazeteciler Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan'ın avukatı Hüseyin Ersöz ile konuştuk. 

Avukatlar hapishanelerde hijyen sorunun devam ettiğini söyledi ve yeteri kadar bilgi alamadıklarından şikayetçi oldu.

Silivri’de 40 vaka görüldüğü açıklandı. Daha önce de birçok cezaevinde vaka açıklamaları gelmişti. Bu durum alınan önlemlere ilişkin şüpheleri arttırıyor. Alınan önlemler neler, açıklanan vakaları siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Avukat Özge Demir: Açıkçası sorunun önlemlerden ötede olduğunu düşünüyorum. Türkiye çok uzun süredir açık cezaevi gibi. 300’den fazla cezaevi var ve bu cezaevlerinde 300.000’e yakın tutuklu ve hükümlü bulunuyor. 30 kişilik koğuşlarda 60-90 kişi kalıyor ve sosyal izolasyon imkânsız. Elbette, insanların yaşam hakkı konu olunca çok sayıda insanın serbest bırakılması gerekiyor. Ancak ilk kimi serbest bırakacağınız siyasi bir tercih.

'İnfaz değişikliği ile çıkanlar suç işledi'

Malum son infaz değişikliği ile de beklenen olmadı, hırsızlar, rüşvetçiler, kadınları yaralayanlar, kadınlara hakaret edenler, kadınları tehdit edenler bırakıldı. Hatta Erdoğan bildiğiniz üzere, cezaevinden çıkanların tekrar suç işlemeyeceklerine güvendiğini ifade etmişti, halbuki birkaç gün sonra cezaevinden çıkanların çocuklara ve kadınlara yönelik şiddet uyguladığına tanık olduk. Tam tersinin olması, ifade özgürlüğü kapsamında olan suçlardan veya siyasi suçlardan mahpus olanların cezaevlerinden çıkarılması gerekirdi. 

Peki önlemler alınabildi mi? Aslında çeşitli önlemlerin alındığını söylemek gerekli. Örneğin ayda 3 hafta kapalı, yani telefon ile cam ardından yapılan görüşme, ayda 1 gün aileler ile yapılan 1 saatlik açık görüşler kaldırıldı, onun yerine haftalık 10 dakikalık telefon görüşmesine 10 dakika daha eklendi. Yani aileler açık veya kapalı görüş yerine, haftanın 1 günü 20 dakika yakınlarıyla görüşebiliyorlar. Tabi bu 20 dakikalık görüşler kaydediliyor, bunu da ayrıca not etmek lazım. Avukat görüşleri ise kapalı olarak, zorunlu haller kapsamında yapılabiliyor. Ayrıca avukatların ateşi ölçülüyor, maske ve eldiven ile görüş yapabiliyorlar. Getirilen gazeteler, evraklar, kıyafetler 1 gün bekletiliyor. 

Dışarı ile temas halinde olan cezaevi personeli için ise şöyle bir uygulama getirildi: Bir süre cezaevinde çalışıyor, bir süre karantinada kalıyorlar. Ancak tüm bunlar oldukça yetersiz. Bir cezaevi personeli, bir günde pek çok mahpus ile temas halinde, mahpusların üzerini arıyor, koğuşa girip sayım yapıyor, mahpuslara getirilen evrakları, eşyaları veriyorlar, yemeklerini veriyorlar, avukatları arıyorlar vs. Hem kendileri için hem mahpuslar için risk taşıyorlar.

'Cezaevinde kendini koruma imkânı çok sınırlı, sistem para üzerine kurulu'

Cezaevindeki biri ise zaten edilgen durumda, kendini koruma imkânı çok sınırlı. Özellikle cezaevleri para üzerine kurulu bir sistem olduğu için sabun, çamaşır suyu, vitamin almak, sürekli çamaşırını, havlularını yıkatmak, doktor görmek oldukça lüks şeyler. Üstelik 30 kişilik yerde 90 kişi kalındığı için mesafeli olmak imkânsız.  Cezaevinde bulunan biri edilgen, kendisini koruma için yetersiz olanağa sahip, dahası sürekli insanlarla temas halinde. Bu nedenle virüs bir kişiye bulaştığında hızlıca herkese yayılabiliyor, durdurmak da oldukça zor. Yukarıda saydıklarım dışında bir önlem de alınmış değil açıkçası. 

Zaten pek çok cezaevinden de gerek mahpuslarda gerek personelde koronavirüsü tespit edildiğine dair bilgiler medyada yer aldı. Bu da korumanın oldukça yetersiz olduğunu gösteriyor. 

'Alınan tedbirlerin yetersiz oluşu, cezaevlerinde görülen vaka sayısı artışı ile ortaya çıktı'

Avukat Hüseyin Ersöz:  Covid-19 pandemisinin ortaya çıkması ile Adalet Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada gerekli önlemlerin alındığı ifade edilmişti. Bu noktada cezaevinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin izole edilmesi amacıyla aileleri ile yapılan görüşler ertelendi. Benim Silivri Cezaevi uygulamasında gördüğüm kadarıyla her gün sterilizasyon yapılması yanında, maske ve eldiven kullanılmadan avukat ve infaz memurlarının cezaevine alınmaması da alınan önlemler arasındaydı. Ayrıca avukatların ziyaret sırasınsa tutuklularla camın arkasından telefonla görüştürülmesi ve müvekkillerine verecekleri evrakların da 1 gün bekletildikten sonra teslim edilmesi ilk göze çarpan uygulamalardı. Ancak bu tedbirlerin yeterli olmadığı, gözle görülemeyen bir tehdit karşısında başkaca bir takım önlemlerin alınması gerektiği de cezaevinde görülen vaka sayısındaki artışla anlaşılmış oldu. Zira cezaevlerinde kapasitelerinin çok üzerinde tutuklu ve mahkum bulunması aslında sorunun kaynağını oluşturmakla birlikte, cezaevi işleyişinden kaynaklanan sorunlar da vaka sayısının artışında etkili oldu.

'Cezaevlerinde hijyen sorunu var'

Silivri'deki uygulamada infaz koruma memurlarının 15 günlük bir karantina sürecinden geçip işbaşı yaptıklarını biliyoruz. Keza cezaevine giren personel göreve başladıktan sonra 15 gün süreyle cezaevinden de çıkamıyor. Ancak Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan ve Silivri Cezaevindeki vaka sayısındaki artıştan hastalığın yayılmasında iki hususun etkili olabileceğini bize gösteriyor. Bunlardan birinci infaz koruma memurları diğeri ise açık ceza infaz kurumunun mutfağında veya fırınında çalışan, kapalı ceza infaz kurumunda kalanların yiyeceklerini pişiren ve dağıtan hükümlüler. Bu durum karşısında planlanan önlemlerin gözden geçirilmesi ve ortaya çıkan zaafiyetin giderilmesi gerekiyor. Ancak önemle ifade etmeliyiz ki cezaevlerinde kapasitesinin çok üzerinde ve hijyenik olmayan ortamlarda kalmak zorunda olan tutuklu ve hükümlülere sağlıklı koşulları yaratamadığımız sürece benzer durumları yaşamamız da kaçınılmaz olacak.

'İçerisiyle ilgili bilgimiz çok sınırlı'

Covid-19 pandemisinden sonra ağır hastalar ve müdahale edilmesi gereken acil durumlara karşı da yavaş hareket edildiği gözlemlendi, buna ilişkin neler söylemek istersiniz? 

Avukat Özge Demir: Geçtiğimiz günlerde “Hasta Mahpuslar İçin Korona Virüs Salgınına Karşı Yapılması Gerekenler” adlı bir metin paylaşıldı çeşitli sivil toplum örgütleri tarafından. Raporda da tam olarak mahpusların temizlik malzemelerine erişmede sorun yaşadığını ve revire çıkamadığını belirtiyor. Üstelik bazı cezaevlerinde çoktan virüs tespit edildi. Peki ne yapıldı sorusunun bizde bir karşılığı yok, çünkü herhangi bir bilgiye erişemiyoruz.

Kuşkusuz özellikle yaşlı, hamile, engelli, kronik rahatsızlığı olan veya hasta mahpuslar için risk çok daha fazla. Özellikle bu kişiler için hiç önlem alınmadı. Virüsün önüne geçilmesi için yetersiz kalan tedbirler karşısında en azından bu sınıftaki mahpusların acilen tahliyesine karar verilmesi ve evde infazının gerçekleştirilmesi gerekiyor.

Yoksa yaşanacak can kaybının hesabını kimse veremez, mahpuslar devletin koruması altındadır, bunu özellikle hükümetin unutmaması gerekir.

'Cezaevinde sağlık hakkı devlet güvencesi altında'

Avukat Hüseyin Ersöz: Cezaevinde bulunan kişiler için Sağlık Hakkı devlet güvencesi altındadır. Devlet üzerine düşen sorumluluk gereği bu kişilerin teşhis ve tedavileri için gerekli koşulları yaratmak zorundadır. Ancak normal zamanlarda dahi tutuklu ve hükümlülerin doktora ve hastaneye ulaşım noktasında zorluklarla karşılaştıkları bilinmektedir. Cezaevlerinde her gün doktor bulunmaması, hastanelerden alınan randevuların çok ileri tarihlere verilmesi vb birçok sorun halihazırda devam etmektedir.

Pandemi sürecinde bu aksaklıkların artması da kaçınılmaz olmuştur. Ancak devletin sorumluluğu altında olan ağır hastalar ve acil durumlarda yapılması gereken müdahalelerde yaşanabilecek bir aksaklık Yaşam Hakkı'nı da etkileyeceğinden bu konuda azami tüm tedbirlerin alınması gerekmektedir. Ancak kapasitelerinin üzerinde tutuklu ve hükümlü barındırılan bu kurumlarda söz konusu organizasyonların gerçekleştirilmesinde sorunlarla karşılaşılması da kaçınılmaz haldedir. Bu sebeple bizim öncelikle sorunun kaynağına yönelik yapıcı tedbirler almamız gerekmektedir. Bu da başta tutukluların durumunu gözden geçirerek cezaevlerindeki doluluğu kontrol altına almak ve insan onuruna uygun yaşam koşulları yaratmakla mümkündür.

Barışlardan... Şu anda tek kişilik koğuşta, aileleri ile sadece haftada 20 dakika telefonla, avukatları ile zorunlu hallerde kapalı görüşerek kalıyorlar. Ayrıca, temizlik malzemelerine kendi imkânları ile erişebildiler, çamaşırlarını kendileri yıkıyorlar, yine de her gün birden fazla memur ile temas halindeler.

Son olarak tutuklu gazeteci dostlarımız Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan'ın durumu nasıl?

Avukat Özge Demir: Sevgili dostlarım Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan, herkesin bildiği, mecliste konuşulan bilgiyi haberleştirdikleri için Kanunu ve TCK 329. maddeyi ihlal ettikleri gerekçesiyle Silivri Cezaevi'ndeler. Avukatlarının yaptığı tüm başvurulara rağmen tahliye edilmediler. Şu anda tek kişilik koğuşta, aileleri ile sadece haftada 20 dakika telefonla, avukatları ile zorunlu hallerde kapalı görüşerek kalıyorlar. Tek kişilik koğuşta tecrit edilmeleri nedeniyle kuşkusuz insana, sevdiklerine özlem duyuyorlardır. Bununla baş ediyor olmak gerçekten zor olsa gerek. Ayrıca, temizlik malzemelerine kendi imkânları ile erişebildiler, çamaşırlarını kendileri yıkıyorlar, yine de her gün birden fazla memur ile temas halindeler.

Gazetelere 1 gün geç ulaşıyorlar. Koğuşlarında 10'dan fazla kitap bulundurmalarına izin verilmiyor. Avukatları ile camın ardından telefon ile görüşüyorlar ve telefon normalde aileler mahpus ile görüşürken kayıt alıyor. Şimdi Barışlar avukatlarıyla görüşürken kayıt alınıp alınmadığı bilinmiyor. Bununla birlikte eskiden avukatlarla görüşürken mahpus veya avukat istediği evrakı verebilirdi. Simdi kapalı görüşte, cezaevi personeline iletiyorlar ve o daha sonra veriliyor. Memur bu esnada evrakın savunmaya ilişkin olup olmadığına bakıyor. Yani okuyor evrakı. Belki de o evrakta avukat ile müvekkil arasında sır teşkil edebilecek bir bilgi var. Bu iki durum savunma hakkının tamamıyla ihlali anlamına geliyor. Tüm bu pandemi sürecinde, herkes kendisini bir sekilde korumak icin çırpınırken, haksız yere cezaevinde kalan Barışların sağlığını korumanın cezaevi yönetiminin insafına bırakılması tek başına vicdanı zedeliyor. Gerçekten Barışlara korona virüsü bulaşırsa, bunu yetkililer nasıl topluma açılayacak bilemiyorum.

11 kurumdan acil çağrı: Risk altındaki mahpuslar serbest bırakılsın

Koronavirüsü salgınının cezaevlerine sıçraması ve ölümlere yol açması üzerine sivil toplum örgütleri, demokratik kitle örgütleri ve meslek odaları, ortak bir bildiri yayımladı. 11 dernek, vakıf, sendika ve odanın imzasının olduğu bildiride, birçok hapishanede salgına karşı yeterli önlemlerin alınmaması, gerekli temizlik malzemelerinin verilmemesi, revire çıkma konusunda ciddi sorunlar yaşanmasının yanı sıra kurum personellerinin gerekli önlemleri almada yetersiz kalması ve hastane sevklerinin durma noktasına gelmesinin salgın riskini arttırdığı gibi hasta mahpusların yaşam hakkını da riske attığı vurgulandı. Ağır hasta mahpuslar başta olmak üzere tüm risk grubundaki mahpuslara yönelik acil bir eylem planı yapılması ve hızla hayata geçirilmesini gerekliliğine dikkat çeken kurumlar, bu konudaki önerilerini sıraladı:

-Türkiye’deki tüm hapishanelerde ortak önleyici ve koruyucu uygulamaların yapılması ve bu uygulamaların denetime açılması,

-Henüz yargılaması süren ve cezası kesinleşmemiş temyiz-istinaf aşamasında olan mahpusların hemen tahliye edilmesi,

-Önleyici tedbirlere öncelik vererek, salgın süresince askıya alınan revir ve hastane sevklerinin bir an önce işlevli hale getirilmesi için gerekli adımların atılması,

-Ağır hasta, kronik rahatsızlığı bulunan ve tek başına yaşamını idame ettiremeyecek durumda olan mahpuslar için acil bir şekilde infaz ertelemesine gidilerek tahliye edilmeleri,

-Son ve en önemli olarak da, kamuoyunda 16. Madde olarak bilinen, Ceza İnfaz Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmeliğin 42. Maddesi’ne göre akıl hastası, ağır hastalığı olan, engelli ve hamile ya da doğum yapan mahpusların hastalık nedeni ile hapis cezasının infazının ertelenmesine gidilmesinin salgın sürecini en az vaka ve kayıp ile bitirmeyi kolaylaştıracağı akılda bulundurularak, 42. Maddenin bu süreçte daha hızlı yürürlüğe girebilmesi için hastalık raporlarında Adli Tıp Kurumu’nun onaylama zorunluluğu kaldırılarak Eğitim ve Araştırma Hastaneleri ile Üniversite hastanelerine de onaylama yetkisinin verilmesi acil bir gerekliliktir.