GÖRÜŞ | Çavuşoğlu'nun 'savaş' açıklaması Türkiye'yi neden riske attı?

Prof. Dr. Mustafa Türkeş, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun geçtiğimiz gün yaptığı açıklamada Ukrayna topraklarındaki durumun savaşa döndüğünü söylemesinin olası sonuçlarını değerlendirdi.

Volkan Algan

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu geçtiğimiz gün yaptığı açıklamada Ukrayna topraklarındaki durumun savaşa dönüştüğünü ve Montrö Sözleşmesi’nin bütün hükümlerini şeffaf bir şekilde uygulayacaklarını söyledi. Çavuşoğlu, şu ifadeleri kullandı;

"Artık bu çatışma değil bir savaşa döndü. Bu bir askeri harekat değil, resmen savaş hali var. Bu durumda da tabii biz tarafların birisi hangisi olursa Rusya da olabilir, Ukrayna da burada biz bu durumda Montrö Antlaşması’nı bu şekilde uyguluyoruz. Biz sözleşmeden bahsediyoruz. 19. Madde istisna tanıyor. Eğer bir savaş gemisi, savaşın tarafı olan ülkedeki üsse gidecekse o zaman bu geçiş engellenemiyor. Burada o geminin üsse kayıtlı olup olmadığı belli. Suistimalin de olmaması lazım. ‘Üsse gideceğim’ deyip de Boğaz'dan geçtikten sonra savaşa dahil olmaması lazım. Türkiye'nin tutumunu ve Montrö Antlaşması’nın hükümlerini açıklamış oldum."

Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski Rusya'nın müdahalesinin ilk gününden itibaren Türkiye'ye Boğazları Rus gemilerine kapatma çağrısı yapmıştı. Boğazların kapatılmasının Ukrayna sahası açısından hali hazırda bir anlamı yok. Bu şartlarda Çavuşoğlu'nun "durum savaşa döndü" açıklaması dikkat çekiyor. 

ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Türkeş Bakan'ın açıklamalarını soL için değerlendirdi. Türkeş NATO ve Rusya'yı resmi olarak karşı karşıya getirecek bir durumun olması durumunda işlerin daha karmaşık hale geleceğine şu sözlerle dikkat çekiyor:

"Hatırlanacağı üzere Rusya yönetimi Donbass’a yönelik müdahaleyi “Özel Askeri Operasyon” olarak duyurdu ve bunu bir mektupla Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyine iletti. Şubat Ayı boyunca BM Güvenlik Konseyi dönem başkanlığını yürüten Rusya Federasyonu kendisine karşı gelebilecek suçlamaları mümkünse BMGK gündemine almayarak, değilse veto ederek yürüttü. Bundan sonra da daimi üyelik yetkesini bu doğrultuda kullanacağını tahmin etmek mümkündür. Daha açık bir ifade ile Rusya Federasyonu teknik olarak bunu bir “savaş” olarak tanımlamak istemiyor, çünkü “Özel Askeri Operasyon” ile “Savaş” iki ayrı hukuki anlam taşımaktadır.

'Türkiye şu an hukuken Boğazları kapatamaz'

Çavuşoğlu’nun yaptığı açıklama Türkiye yönetiminin Rusya’nın yaptığı askeri harekatı savaş kategorisinde okumaya başladıklarına işaret ediyor. Bu durumda Montrö sözleşmesinin ilgili maddelerini “savaş durumu”na göre yorumlamak ve sözleşmenin yetkili yürütücüsü olarak Türkiye’nin nasıl bir yol izleyeceğini kamuoyuna duyurmak istiyor.

Montrö sözleşmesinin lafzı ve ruhu çok net, Türkiye savaşan taraf olmadığı durumda Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin Karadeniz’de bulunan limanlarına kayıtlı savaş gemilerinin Karadeniz’e girmesini önleme sorumluluğu yok. Ukrayna hükümetinin bu doğrultuda talebi bu bağlamda geçerli olamaz. Türkiye Rusya Federasyonu’nun Karadeniz limanlarında kayıtlı savaş gemilerinin Boğazlardan Karadeniz’e girişini engellemesi hukuken mümkün değildir. Şu anda Türkiye savaşan taraf olmadığı için durum böyledir.

Ya NATO müdahil olursa?

Durumu komplike hale getirebilecek ve Türkiye’yi çok ama çok zor duruma sokacak senaryo şudur: Bir süre sonra NATO üyelerinin bazıları ile Rusya arasında bir çatışma çıkar ve NATO ve ABD Türkiye’yi NATO üyesi rolünü yerine getirmeye davet eder ve ısrarcı olurlarsa Çavuşoğlu şimdi kullandığı “savaş” durumu tespitini nasıl değerlendirecek? Çavuşoğlu akademik bir tartışma yapmıyor, bir akademisyen Rusya’nın Donbass’a müdahalesi ve sonrasını işgal ve savaş durumu olarak tanımlayabilir. Bunda bir sorun olmaz. Ukrayna yönetimi de böyle tanımlayabilir, fakat Türkiye yönetiminin böylesi bir tanımı öncelemesi ancak acelecilikle ve siyasi saikle açıklanabilir.

Çavuşoğlu’nun açıklaması Türkiye’nin içinde bulunduğu hukuki duruma değil, ilerde alabileceği siyasi pozisyona işaret ediyor. Türkiye yönetimi Montrö’den gelen hukuki kazanımını hoyratça kullanmamalı, aksine çok dikkatli olmalıdır. Montrö sözleşmesinin nasıl yorumlanacağını iktidarın güncel ve hızla yeniden değişebilecek manevra tercihine göre değil, Montrö’yü önceleyen dün olduğu gibi yarın da herkese lazım olacak sözleşme müktesebatı olarak ele alması bütün tarafların yararına olacaktır. NATO’dan gelecek taleplere mümkünse cepheden karşı çıkılmalı, değilse topu taca atacak hukuki formül bulunmalıdır. Türkiye’yi peşinen sorumluluk altına sokacak tanımları benimsemek için aceleye gerek yok.