5 maddede Karadeniz'deki 'Ukrayna mayınları' konusu

TKP Danışma Kurulu üyesi emekli diplomat Engin Solakoğlu bugünkü yazısında Karadeniz'de gündeme gelen 'mayın' konusunu değerlendirdi. 

Haber Merkezi

TKP Danışma Kurulu üyesi emekli diplomat Engin Solakoğlu bugünkü yazısında Karadeniz'de gündeme gelen 'mayın' konusunu değerlendirdi. 

Ukrayna kıyısından kopan mayınların Türkiye'yi etkileyip etkilemeyeceği, bir tehlike oluşturup oluşturmadığı tartışmasına katılan Solakoğlu ortada üzerine çok konuşulması gereken önemli bir konu olmadığını söyleyerek konuyu şöyle özetledi:

"...

Bu işleri en iyi bilenlerden öğrendiklerimizi anlatacağız. Madde madde gidelim.

1) İstanbul Boğazı yakınlarında görüldüğü belirtilerek fotoğrafları yayınlanan iki cisimden biri “sonobuoy” denilen bir alet. Bir tür denizaltı saptayıcı. Ayrıntılarını merak edenler arama sitelerinden araştırabilirler. Nereden kimden geldiği bilinmiyor ama kesin olan bir şey var o da patlayan bir alet olmadığı.

2) İkinci cisim ise Sovyet yapımı başıboş bir mayın. Muhtemelen bunu başka benzerleri de izleyecek. Askeri uzmanlara göre, bu tür başıboş mayınların da patlama riski sıfıra yakın. Zincirlerinden kurtulmaları durumunda patlamasın diye yapılmışlar zira. İçindeki patlayıcı da 20 kg civarında. Çok uğraşıp kazana, ateşe atıp patlatabilseniz bile köprüyü filan uçuracak güçte değil. Yine de uyanıklık yapıp hurdacıya satarım diye kucaklayıp götürmemekte yarar var.

3) Odessa’yı denizden kuşatan ve çıkartmaya hazırlandığı söylenen Rusya, kıyıyı savunan ise Ukrayna. Dolayısıyla esas itibarıyla bir savunma silahı olan mayınları Rusya’nın döşemiş olma seçeneği şu sıralar pek revaçta olan deyimle hayatın olağan akışına uygun değil.

4) Ukrayna bu mayınları isteyerek salmış olabilir mi? Bu mümkün ama öyle bir durumda mayınlar askeri bir gereç olmaktan çıkıp politik bir araca dönüşüyorlar. Yukarıda da söyledik ya, bu mayınların patlayıcı mekanizmaları sabitlenmiş olmalarına bağlı. Özgürleştiklerinde silah olmaktan çıkıyorlar. Öyleyse bunları başıboş bırakmak Karadeniz’de bir mayın tehlikesi öyküsü yazıp NATO’nun Boğazlar’ı geçmesine imkân sağlamanın bir yolu olabilir mi? Bu iddiaya prim verenler çok ama açıkçası bu hesap bana daha ziyade Nasrettin Hoca’nın borçlarını ödemek için komşunun koyunlarının kendi çitlerine takılacak yünlerine bel bağlamasını hatırlatıyor.

5) Özetle, mayınların arz ettiği güvenlik riski bu haliyle büyük çaplı bir müdahale gerektirecek boyutta değil. Türkiye’nin askeri kapasitesi bunları rahatça toplayıp bir kenara koymaya yeterli. Açıkçası kimilerinin siyasi ikbal beklentileri için üzgünüm ama “bunları etkisiz hale getirdik” filan diye kahramanlık hikayeleri yazacak malzeme de yok.

Mayın hikayesinin özeti bu. Savaşın acıklı hikayesi ise yeni kayıplarla devam ediyor. 24 Şubat’tan beri her gün savaşın çirkinliklerine yenileri ekleniyor. Avrupa’nın doğusunda ölüm kol gezerken, batısında ve Atlantik’in ötesinde birinci kalite “demokratik ve özgürlükçü” riyakârlık hüküm sürüyor.

Silahların patladığı bölgenin güneyinde, Türkiye’de olup bitenlere entellektüel sefaletten başka bir tanım yakıştırabilmek güç. Putin hayranlarını, NATO budalalarına çarpasım, çıkan sonucu ikiye bölüp iki ayrı ve derin çukura gömesim var.

Savaş sürüyor, salt insanlar değil insanlık da ölüyor."

Yazının tamamını okumak için tıklayınız: Mayınlı arazi, mayınlı sular