İmar mevzuatına aykırı yapılaşma ve imar afları yılların yarası ve sorunu. Devletin önce gözlerini yumduğu, sonra da elektrik, su, doğalgaz, kanalizasyon, yol, toplu ulaşım gibi parça parça hizmet götürdüğü; seçimlerde seçmen kütüğü oluşturduğu bu hukuksuz yapılaşma uygulaması kırsaldan kente göçün ve emekçilerin kente depolama gibi yerleştirilmesinin, özünde sömürünün temel düzeneği olarak çalıştırılıyor.
Özellikle seçimlerden öncelere rastlatılan imar afları bir yandan büyük rantların yanına küçükleri ekleyerek genel oyu çalmayı ve sömürüyü evcilleştirmeyi, diğer yandan da bu küçük rant alanlarını büyük rant alanlarına çevirmeyi amaçlıyor.
Sözde devletle hukuksuz yapılaşan uzlaşıyor gibi gösteriliyor ama asıl uzlaşma devletle değil, siyasi iktidarla ve temsil ettiği sermaye sınıfıyla yapılıyor. Bu konuyu şimdilik Latife Tekin’in “Berci Kristin Çöp Masalları”na bırakalım.
AKP döneminin yakın tarihli imar aflarından biri “imar barışı” adıyla yapıldı. 24 Haziran 2018 seçimlerinden önce, 11 Haziran 2018 tarihini taşıyor.
İmar Kanununa 2018 yılında eklenen geçici 16. maddeyle afet risklerine hazırlık gerekçesiyle ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınması ve imar barışının sağlanması amacıyla 31.12.2017 tarihinden önce yapılmış yapıların kayıt altına alınması ve sahiplerine yapı kayıt belgesi verilmesi öngörüldü.
Afet risklerine hazırlık için kaynak toplama amacıyla belli bir bedel karşılığında bu ruhsatsız ya da ruhsata aykırı yapılara geçici kullanma hakkı tanındı; binalara su, elektrik ve doğal gaz bağlanabilme olanağı sağlandı. Yapıların kayıt altına da alındığı bu uygulama için başvuru süresinin son tarihi 31.10.2018 idi. Koşula bağlı uygulamanın süresi uzatılmadı.
Yapı kayıt belgesinin geçerlilik süresi, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı yapının yeniden yapılması veya kentsel dönüşüm uygulaması koşuluna bağlandı ama başka bir kayıtla.
Bu kayıda göre, yapının yeniden yapılmasına veya kentsel dönüşüm uygulamasına kadar geçerli olacak geçici süre içinde yapı kayıt sistemine alınan yapıların depreme dayanıklılığı konusu malikin sorumluluğuna bırakıldı. Devlet “ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapıların deprem sorumluluğunu üstlenmem, biran önce ruhsatlı yapınıza başlayın ya da başlatın” demeye getirerek geçici süre içindeki yapı kayıt belgeli yapıların afet sorumluluğunu yurttaşa yükledi. Bu yolla baskı uygulamak istedi.
Türkiye genelindeki sorgulama hakkını saklı tutarak soruyoruz:
10 ili kapsayan deprem bölgesinde 2018 imar affı kapsamında kaç yapı kayda alındı ve yapı kayıt belgesi verildi? İmar affı için başvuru yapılmayan yapılar saptandı mı, bu durumda kaç yapı var? 2023 depremlerine kadar bu yapılardan kaçı yeniden yapılarak, kaçı kentsel dönüşüm uygulamasına tabi tutularak ruhsata kavuşturuldu? Bu yapıların kaçı depremde yıkıldı ya da oturulamaz duruma geldi? Yıkılan ya da oturulamaz durumda olan yapıların yukarıdaki başlıklara göre dağılımı nedir?
Bir soru da deprem bölgesinde hâlâ yapı kayıt belgesiyle kullanılmaya devam eden ve yıkılan/yıkılması gereken bina varsa Bakanlığın bu yapılar için geçici madde kapsamında sorumluluk üstlenip üstlenmeyeceğiyle ilgili olabilir.
Ancak bu konuda da sessiz kalınamaz. 2018’den 2023’deki deprem tarihine kadar söz konusu geçici maddenin gereğini, afet risklerine hazırlık gereğini yerine getirmeyen/getiremeyen, yani bu yapıların yeniden yapılmamasına ya da kentsel dönüşüm uygulamasına geçilmemesine kayıtsız kalan Bakanlığın sorumsuz olduğu düşünülemez. Aksi durumda koşullu imar barışı süresiz ve koşulsuz imar affına döner ki bu siyasal iktidarın hukuksuzluğuna yeni bir hukuksuzluk katar, görevi kötüye kullanmaya girer.
Reklamlarla, övünülerek anlatılan 2018 imar barışıyla, Cumhurbaşkanı ve Çevre ve Şehirlik Bakanı açıklamalarına göre, “binaların yıkılma endişesi son bulacak”tı. Yine açıklamalara göre deprem bölgesindeki 10 ilde yüzbinlerce yapı imar barışı kapsamına alınmıştı.
Sorular sorulacak, soruldukça yenileri sorulacak, imar afları konusu soruları da bunlardan birkaçı. 6 Şubat depremleri sonrasında devlet, hukuk ve sermaye sınıfı işbirliğiyle büyüyen can kaybı ve yıkımlar bir kez daha gösterdi ki deprem can almıyor, afet yaratmıyor.