Fetih bayramı sorgulaması

Fatih İstanbul’u alalı 561 yıl olmuş. 600. yıla doğru gidiyoruz.

İnsanlık tarihinin uzunluğuyla karşılaştırıldığında, bundan ‘çok kısa’ denebilecek kadar bir süre öncesine değin ‘fetih’, yani bir devletin, başka bir devletin toprağını kendi toprağına katması, elde edilen yeni toprağın halkını da kendi uyruğu sayması, belki yine zorbalıktı ama, bu zorbalık o zamanlar ayıp, günah ya da suç değil, devletler arasındaki ‘gücü gücü yetene’ düzeninin doğal görünen, haklı bulunan bir sonucuydu.

Artık öyle değil. Fetih bugün, ilkellikten beslenen zorbalık olarak görülüp suç sayılıyor. Birçok konuda insanın insanlığını tersine yürüten şu kapitalizm denen yasaklanası sapıklık döneminde, hiç olmazsa devletin devlete fetih amacıyla saldırmasını suç sayan gerçek bir ilerlemesi olmuştu insanlığın.

Bir yandan emperyalizmin, yerli işbirlikçileriyle birlikte altmış yıldır ülkemizde yarattığı göçmüş köylülük, yurttaşlık bilincini kemire kemire halkın ahlak ölçütünü “çalıyor ama çalışıyor” düzeyine indirdi… Öte yandan 12 Eylül faşizminin üstlendiği, “Diyarbakır Cezaevi’nde akıla almaz işkencelerle etnik ayrımcılık canavarının yaratılması” ödevi, Türkiye’nin uluslaşmasının karşısına bölünme tehlikesini çıkardı.

El değiştirtilerek gazeteci kimliği bulunmayan patronların eline tutuşturulan gazetelerin oluşturduğu güdümlü basının yönlendirdiği kamuoyu ortamında yurt yönetimi, seçimlerde halka yönetici diye seçtirilen takunyalı takımına teslim ettirildi. Her türlü kent uygarlığını yabancı ve düşman gören göçmüş köylü kökenli bu gerici takım uluslararası hukuku, komşuluğu, barışı filan unutup, 250-300 yıl öncesinden taş devrine uzanan ilkellikleri üçer beşer hortlatırken, fetih yıldönümlerini de başına taç yapıyor. Beş altı yüzyıllık kendi yurduna fetih toprağı olarak bakıyor. Kutlamalar yapıyor, bizim de öyle bakmamızı istiyor. Elinden gelse bayram ilan edecek. İnsanın, “Yeni gördüler ya, ondan,” diyesi geliyor. Ancak kendi başıyla birlikte, tüm ülkenin de başına çorap ördüğünü anlayamayacak ölçüde bilgisiz ve düşüncesiz.

Fetih kutlamacısı gerici yobaz, beş altı yüzyıllık yurdumuz olan İstanbul’un fethini kutlamakla, 6 Ekim 1923’te emperyalist ordularından kurtarılışını kutlama hakkını yitirdiğinin ayrımında değil. Fethi kutladığı anda, 1918-1923 arasındaki emperyalist işgalini işgalcilerin gözünde bir ‘geri alma’ya dönüştürdüğünü anlayabilmesi için, hemşerilik bilincinden yurttaşlık bilincine geçebilmesi gerekiyor. Ama devlet yönetiminde eğitimi ele geçirdikten sonra en çok uyuşmazlık yaşadığı derslerden biri ‘Yurttaşlık’ olmuştu.

Ben ilkokul öğrencisiyken, Yurttaşlık önemli derslerimizdendi. 6 Ekim’lerde okulda ders yapılmaz, “emperyalizme karşı başarılmış Türk Kurtuluş Savaşı” diye bir konu işlenirdi. Mustafa Kemal’in önderliğindeki Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra emperyalist ordularının işgale son vererek çekip gitmek zorunda kaldığı gün olan 6 Ekim 1923 tarihi şimdi unutturulmak istenirken, yerine 29 mayısta fetih bayramını koymak istiyor yobaz. Ne yurt bilinci var ne yurttaşlık duygusu… Rum yurttaşlarıyla birlikte aynı yurdu paylaştığının ayrımında bile değil. Kendini, elde kılıç, at üstünde görüyor.

Yurdunu fetih toprağı olarak görme ilkelliğini tümüyle atlattığımızda, fetih bayramı da suç sayılacak. Yurt-ganimet çatışmasının ilerici sonucu bu. Öbürü ilkelliğin kanlı çukuru.