Bir zamanlar kent vardı

Otobüs durağında bekliyorsunuz. Dıştan görünüşüyle insana benzeyen bir ‘iki ayaklı’, sürdüğü arabayı durağın içinde durdurup iniyor, kapılarını da elindeki uzaktan komutlu anahtarıyla kıçının hizasından havalı havalı ‘tak’ diye kilitliyor uzaklaşırken, çekip gidiyor. Gelecek otobüsler artık durağa giremez, çünkü durak insan görünümlü o iki ayaklının otoparkı olmuştur. Siz onun arabasını, önünden yanından aşıp geçmek zorundasınızdır otobüse binebilmek için. Otobüs de trafiği tıkayacaktır durağa giremeden durunca.

Peki bu örnek saygısızlık örneği de, bir dolmuşun o durağa girip herkes körmüş gibi ‘dıt dıt dıt’ kornalarla müşteri alması, çağırması, beklemesi kurallara uygun mu?

Bir kenti kent yapan öyle ayrıntılar varmış ki, yitirip unuttuktan sonra, birileri anımsatınca onların bir zamanlar var olduğunu şaşkınlık içinde dinlerken anlıyoruz.

Efendim, eskiden bütün otobüs duraklarının 20-30 metre öncesinde “Dolmuş İndirme Bindirme Yeri – Bekleme Yapılmaz” yazılı direkli levhalar vardı. Bırakın durağın otopark olarak kullanılmasını, dolmuşlar bile giremezdi otobüs duraklarına ve yolcularını duraktan o 20-30 metre önceki levhanın olduğu yerde indirip bindirirlerdi. Korna çalmak zaten yasak olduğundan, duraktakilere öyle kör muamelesi yapan ‘dıt dıt koroları’ da yoktu.

Otobüse bindiniz. Yer de buldunuz. Kitabınızı, gazetenizi okuyorsunuz. Otobüs bir tünele girdi. Okumanızı kesmek zorunda kalmazdınız. Çünkü tüm şoförler, yolcu taşımacılığı yapan araçları kullanırken tünele girdiklerinde ışıklarını yakmak zorundaydılar. O zamanlar, “Çalınan cüzdanlarınızdan biz sorumlu değiliz” sorumsuzluğunu marifetmiş gibi sürekli yineleye yineleye kafa şişiren geveze anonslar da yoktu. (Bu anons bütün öteki toplu taşıma araçlarında var, bir tek otobüslerde yok, aman bunu duymasınlar.)

Üstü, arkası ve iki yanı kapalı duraklar reklamlara kurban edilmediğinden, içinde bekleyenleri yağmurdan, rüzgârdan korur, ana duraklar bekleyenlerin kendiliğinden sıraya girmek zorunda kalacağı turnikelerle donatılmış olurdu. Belediye otobüslerinin kornaları kısılmıştı. Şoför kornaya bastığında, ancak otobüsün yanındaki birinin duyabileceği boğuk bir homurtu çıkarırdı.

Bütün yokuşların iniş yönlerinde, İETT sürücülerine yönelik “Yavaş in” anlamında uyarılar vardı. Şoförler, biletçiler ceketli, gömlekli, kravatlı ve tıraşlı olmak zorundaydılar. Şalvarlı, cübbeli, sakallı bir yobaz, ancak karikatürlerde ya da fantastik filmlerde, bir otobüsün direksiyonunda görünebilirdi. Biletçiler vardı. Arkadan binildiği için otobüslerin arkası geniş olur, turnikede ücret ödemekle oyalanılmadığından, otobüsler duraklardan çok daha kısa sürede kalkar, trafik de daha az tıkanırdı. “Ah eskiden her şey ne güzeldi, şimdi her şey ne kötü” bakış açısından geçmiş güzellemesi yapmak değil derdim. Geçmiş özlemcisi değilim. Ama ne kadar şoför varsa o kadar da biletçinin olması, işsizlik sorunu karşısında da bir çözüm, bir paylaşımdı. Ayrıca, istenmeyen durumlarda şoförün yoldaki emekçi yoldaşıydı biletçi. Şimdi bu kart okutma çağında bilete mi dönelim diye sorulabilir. Böyle değil de, yeni düzenin yol açtığı sorunların bir yerlerimizi ağrıtıp ağrıtmadığı düşünülürse, başka sorularla başka yanıtlar da bulunabilir.

Örneğin o zamanlar, iki adımlık yerle otuz kilometre ötesine aynı ücret ödenmezdi. Biletçi kimin nerde ineceğini, ücret ödeme sırasında öğrenmiş olurdu. Ara duraklarda binen kontrolörler, biletsiz ya da durak atlatan yolcu olmasın diye biletlere bakarlar, şoförün, biletçinin çalışma biçimine tanıklık etmiş olurlardı.

Bir otobüse bu kadar personel mi olur demeyin. O zamanlar İstanbul’un nüfusu iki milyondu. Birçok yerin otobüsü akşam öyle saat 9’da, 10’da bitmezdi. İçinde üç beş, bilemediniz on yolcunun olduğu otobüsler, on beş yirmi yolcunun olduğu vapurlar, insanlar akşamları tavuklar gibi evlerine tıkılmak zorunda kalmasınlar ya da yollarda sefil olmasınlar diye seferlerini geç saatlere dek sürdürürlerdi. Yine de politikacıların “Kamu işletmeciliği zarar ediyor” teraneleri duyulmazdı. Çünkü belki bazı seferler zarar ederdi ama, kamu işletmeciliği zarar etmezdi.