Beş yüz tabut

Beş yüz tabut…
Yarısından çoğu dolu… İçlerinde kömürden birer beden…
Yarısına yakını boş… Kömürden bedenlerini bekliyor… Yanlarına bile ulaşılamamış bedenlerini…
Beş yüz tabut…
Dizilmiş yan yana… Halka olmuş beş yüz tabut…
Beş yüz mü kalacak, yedi yüz mü olacak, yedi yüz elli mi?.. Sekiz yüz mü yoksa?..
Nâzım’ın büyük insanlığının canları ucuzdan ucuz…
Bilinmiyor kaç tabut?..
Ha üç yüz, ha beş yüz, ha yedi yüz…
Tutulmuyor kayıtları… Sayılmıyor sayıları…
Beş yüz tabut çember olmuş kuşatmış, içindekilerin zamansız yataklarını tabuttan yapanları…
Kuşatmış çepeçevre beş yüz tabut “işçiler ne güzel öldüler” diyenleri…
Beş yüz tabutun ortasında kalmış “öldüler ama güzel öldüler” diyenler…
İçi kömür karası dolu beş yüz tabut… Kuşatmış sımsıkı, ihanetin korkusuyla dışarı uğramış gözlerini beyaz tenli, kanlı semirmişlerin…
Ayağa kalkmış beş yüz tabut…
Kol kola girmiş beş yüz tabut…
Kapatmış çıkışları beş yüz tabut…
Daraltmış çemberi beş yüz tabut…
Yürümüş ortaya beş yüz tabut…
Canlanmış beş yüz tabut…
Yeşermiş beş yüz tabut…
Dağılmış beş yüz tabut…
Gecelerine beş yüz tabut…
Gündüzlerine beş yüz tabut…
Uykularına beş yüz tabut…
Düğünlerine bayramlarına…
Gerdeklerine, sünnetlerine…
Bundan sonraki dikenli yataklarına…
Düşlerine, sabahlarına…
Beş yüz tabut…
Kuşatmış onları beş yüz tabut…
Omuz omuza beş yüz tabut…
Haykırmış beş yüz tabut…
Yarısından çoğu dolu… İçlerinde birer beden, kömürden…
Yarısına yakını boş… Bulamamış kömürden bedenini…
Yedi yüz mü, yedi yüz elli mi… Sekiz yüz mü yoksa?..
Kuşatmış çepeçevre beş yüz tabut, semirmiş, beyaz tenli, kanlı kemirgenleri…
Yürümüş ortaya beş yüz tabut, daraltmış çemberi…
Anlamış ihanetin korkusundan dışarı uğramış gözler…
Anlamışlar, tükenmiştir yalanlar, kapanmıştır kaçışlar…
Anlamışlar, son duygudur fırlak gözlerindeki: İhanet ve korku. Bir de o ‘son’ duygusu…
Eğilecek beş yüz tabut…
Doğrulacak beş yüz tabut…
Eğilecek beş yüz tabut…
Doğrulacak beş yüz tabut…
Eğilecek beş yüz tabut…
Doğrulacak beş yüz tabut…