Yerel seçim yorumları

Sağ, oylarını yükseltmede sol sloganlardan yararlanabilir. Refah Partisi’ni 1995’te birinci parti yapan “Adil Düzen” çıkışı bunun bir örneği. Ancak yerel seçimlerdeki en büyük sol odak olan merkez sol, orta çizginin sağ yanına geçmeyi göze alarak oylarını yükseltemiyor tersine, zaten kendinde olan oyları da kaçırıyor.

Sağdaki hırsızın karşısına hırsız, sağdaki faşistin karşısına faşist, sağdaki şeriatçının karşısına şeriatçı aday çıkararak seçim alacağını sanma kurnazlığının solda tutmayacağı anlaşıldı. Sol yandaki seçmenin, “şimdi solcular sağcılar herkes kendi hırsızına, kendi faşistine, kendi şeriatçısına oy versin” demek olan “şu yana da oy versem hırsıza oy vereceğim, bu yana da şu yana da oy versem faşiste oy veriyorum bu yana da o yanda o şeriatçı, bu yanda bu şeriatçı…” ikilemini benimsemediği ortaya çıktı.

Marksçı sol partilerin, kendi aralarında birleşip bağdaşmaya gönül indirmedikçe, ayrı ayrı adaylarından birinin seçim kazanması hâlâ olanaksız görünüyor. Kazanılan ve yitirilen yerler, bu dersi yeniden anlattı.

Türk halkı, sağcısıyla solcusuyla, belediye seçimlerinde iki turlu seçimin ikinci turundaymış gibi oy kullanıyor. Elenecekleri baştan hesaplayıp seçenekleri kafasında ikiye indiriyor, daha yakın durduğuna oy veriyor.

Sosyalist kesim, sosyalist partilerin adaylarına oy vereniyle vermeyeniyle, sandıklar açıldığında sosyalist partilerin adaylarının ne kadar az oy aldığını görünce, televizyonda seçim sonuçlarını, merkez solun kazanmasını isteyerek izliyor. Bir yerde merkez sol seçimi kazanınca rahatlıyor, kaptırınca, üzülüyor. Seçim akşamlarında sonuçları böyle izleyen sosyalist ve komünistlerin oranı, ezici çoğunlukta. Marksçı sol bu çelişkisiyle yüzleşmek ve bu çelişkisini yorumlamak zorunda.

Sosyalist kesimin bir bölümü, kendi partilerinin adaylarının hiç denecek ölçüde az oy almasını, “Halk, önce hırsızlardan kurtulalım diye düşünerek oy verdi, doğru da yaptı,” diye yorumluyor. Oysa politika sanatında seçim sonucuna ilişkin bir ‘doğru’ seçimden önce de doğru görünmemişse, orada bir yanılgı söz konusudur. Seçim sonuçları yanılgıyı ortaya çıkarınca özeleştiri yapılmazsa çifte standarda düşülür, halkın güveni yitirilir, bir sonraki seçimler daha bugünden tehlikeye girmiş olur.

Merkeziyle, Marksçısıyla bütün sol, umudunu büyük ölçüde Gezi kalkışmasından ve iktidar partisinin Gezi’den öncesine kadarki gayriresmi ortağı olan dinci gizli örgütün internete saldığı yolsuzluk kasetlerinden alıyordu. Bu, halka destek olmanın, kimi zaman da arkasına takılmanın dışında, solun seçim başarısı yaratabilecek ölçüde politik yaratısının görülmediği anlamına gelir. Demek böyle bir durumda halk da, orada oy vereceği bir politik çekim odağı göremiyor.

Dünyaya emperyalizmin verdiği gözlüklerden baktığı için karşıtlarını yoldaş görmeye başlamış kimi solcuların pek sevimli bulduğu Kürtçü İstanbul adayı, kendine bile oy vermeyerek, dostla düşmanı karıştırmış olan o solcuların hepsine nanik yapmış oldu.

CHP halkın gözünde hâlâ önemli bir muhalefet odağı. CHP’liler partilerini işbirlikçi partilerin ‘efendi’ olarak gördüğü emperyalist merkeze ve onun o dinci işbirlikçisi gizli örgüte yamamaya çalışanlardan kurtarmadıkça, CHP’yi de, Türkiye’yi de bölünme bekliyor.

Asıl amacının genel başkanlık olduğunu saklamayan Sarıgül’ün İstanbul’da yitirmesiyle emperyalizm, ‘Türkiye’yi edilgin bir CHP ile oyalama’ sürecinden sonra gelmeyi tasarladığı anlaşılan, ‘yok oluşa, gözü bağlı bir CHP ile yürütme’ aşamasına geçememiş oldu.

Bir kez daha anlaşıldı ki, oy güvenliği olmayan seçim yutturmacadır. Sol ve sosyalist seçmen kesimi bunu, parmak boyamaya dönülmesinden ve sonuçların okyanus ötesinden yollanmış özel yazılımda birleştirilmesinden vazgeçilmesi gereğinden hiç söz etmeyen CHP genel merkezinden daha çok önemsedi, oy güvenliği için görülmemiş bir çaba gösterdi.