Kendi bilgimize, kendi gerçekliğimize sahip çıkmalıyız. Önce, izleyeceğiz, gözleyeceğiz, bileceğiz ve sonra değiştirip dönüştüreceğiz.

Nedir bizim durumcuklar?

Başlığı Kıbrıs ağzı ile yazdım, konuyu biraz yumuşatsın diye yoksa durumlar fena… 

Kastettiğim şey, memlekette emekçilerin güncel durumu. Biraz daha netleştirmek için şöyle de diyebiliriz, istihdam, eğitim, sağlık, barınma, ulaşım, toplumsal yaşam gibi başlıkların tümünü kapsayacak biçimde sosyo-ekonomik durumdan söz ediyorum.

Eğitim ve sağlık başlıkları üzerine oldukça fazla haber, değerlendirme, görüş var. Ben bu yazıda sosyo ekonomik alan içerisine girebilecek başka bir kaç başlığa bakalım istiyorum.
Sadece son birkaç haftadır yayınlanmış olan istatistik ve raporlara göz atıp bir izleme yapalım.

Önce, daha geniş kapsamlı göstergelere bakalım. DİSK’e bağlı Birleşik Metal İş Sendikasının araştırma merkezi BİSAM,’ın ve DİSK-Ar’ın pandemi döneminde yayınlanan bir kaç araştırma raporu var, ilki, Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması1, bu rapora göre dört kişilik bir ailenin dengeli ve sağlıklı beslenebilmesi için gerekli aylık gelir ile tanımlanan açlık sınırı, son 10 yılda tam 6.6 kat artmış görünüyor. 

Ağustos 2021 için açlık sınırı:  İstanbul’da 3.143; Ankara’da 2.906 ve İzmir’de 3.256 lira. Bu miktar sadece gıda harcamaları için gereken para, buna eğitim, sağlık, barınma, ısınma, ulaşım gibi giderleri de ekleyerek bulunan tüketim hesaplamalarına göre aynı dönem için “yoksulluk sınırı” 10 bin 299 lira olarak karşımıza çıkıyor. 

Yani sadece temel gereksinimleri karşılayarak yaşamlarını sürdürmeye çalışan bir ailenin en az 10 bin 299 liralık düzenli ve güvenceli bir gelirinin olması gerekiyor. 

Peki var mı bu gelir olanağı? Bunu görmek için de ikinci bir araştırmaya bakalım, DİSK-AR 2020 Aralık ayında Salgın Günlerinde Asgari Ücret Gerçeği-2021 başlıklı bir rapor2 yayınladı. bu raporun özet bulgularına göre, Türkiye’de asgari ücretin yüzde 20 üzerinde veya altında çalışan 10 milyon, asgari ücretin yüzde 20’sinden de altında çalışan 3 milyon 300 bin emekçi var. Raporun diliyle aktarayım “...asgari ücret azami sayıda işçiyi ilgilendiriyor. Asgari ücret giderek ortalama ücret haline geliyor, ortalama ücret asgari ücret düzeyine düşüyor.”

Ülkede milyonlarca emekçinin temel gelirini belirleyen asgari ücretin 2021 yılı için miktarı ise, eşlerin her ikisinin de çalıştığı 4 çocuklu bir ailede, asgari geçim indirimi desteğini de ekleyerek hesap edelim, eş başına yaklaşık 3 bin 255 lira yapıyor. Ne yaptı bizim ailenin toplam ücret geliri, 6 bin 510 lira, neydi yoksulluk sınırımız 10 bin 299…

Bu hesap yetmezmiş gibi bir de biliyoruz ki bu yoksulluk sınırı durduğu yerde de durmuyor, yine BİSAM’ın başka bir izleme başlığı olan alım gücü araştırmaları dönem raporlarına3 göre, asgari ücretlinin alım gücü her yıl azalıyor. Mesela, Ağustos 2021’de geçtiğimiz yılın aynı ayına göre asgari ücretli gıda karşısında alım gücünü reel olarak yaklaşık yüzde 6.2 oranında kaybetti.  

Gelin bir de emekçilerin niceliksel durumlarına, resmi rakamlarla bakalım. TUİK, aylık işgücü bültenlerinin sonuncusu 10 Eylül’de yayınlandı. Bu bültene göre, Türkiye’de ücretli, maaşlı, yevmiyeli, kend hesabına ya da işveren olarak çalışan, 28 milyon 730 bin 15 yaş üzeri kişi var, bunların %17,2'si tarım, %20,7'si sanayi, %6,0'ı inşaat, %56,2'si ise hizmet sektöründe yer alıyor.

TUİK’ bu bültenin yanısıra bir de yine aylık olarak sadece sanayi, inşaat ve ticaret-hizmet sektörleri verilerini yansıtan Ücretli Çalışan İstatistikleri de yayınlıyor Bu bültenin sonuncusu da 15 Eylül’de yayınlandı vei Temmuz 2021 rakamlarını yansıttı. Buna göre ülkede 13 milyon 643 bin 956 kişi, ücretli ve kayıtlı olarak çalışıyor. Bu sayının %55’i ticaret- hizmet, %34.2’si sanayi, %10.6’sı da inşaat sektörlerinde çalışıyor.

Ülkede emekçilerin niceliksel büyüklüklerinden bahsedeceksek, bu resmi ve kayıtlı sayılara, geniş kapsamıyla işsizleri de eklemeliyiz ki bu da 8 milyon 400 bin kişiyi buluyor. DİSK AR’ın 10 Eylül tarihli raporu4, Haziran ‘da  işten çıkarma yasağının kalkmasının ardından Temmuz ayında ülkede 506 bin yeni işsiz ile patlama yaşandığını ve Türkiye’nin işsizlik rakamlarında Avrupa’da üçüncü sıraya yerleştiğini gösteriyor.

Son bir rapordan daha alıntı yapıp bu niceliksel bilgi bombardımanına son vereceğim. O da, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin 5 Eylül’de yayınladığı Ağustos ayı, iş kazaları ve cinayetleri raporu5. Rapor bize Ağustos ayında en az 174, 2021’in ilk sekiz ayında ise en az 1494 işçi hayatını kaybettiğini aktarıyor.

Burada duruyorum, tamam. Diyeceksiniz ki, memlekette yoksulluk ve açlığın olduğunu, emekçiler olarak her geçen gün daha da derine gömüldüğümüzü, ağır sömürü ve güvencesizlik altında çalıştığımızı zaten biliyoruz, kime ne anlatıyorsun?

Doğrudur, istatistiksel bilgi ve veri olmadan da bildiğimiz gerçekler var, ama öte yandan bu gerçekliğimizi, tüm bu doğrulanmış veriye, somutlaşmış durumlara rağmen arsızca örtmeye çalıştıklarını, çarpıttıklarını da unutmayalım.

Kendi bilgimize, kendi gerçekliğimize sahip çıkmalıyız. Her bir veriyi, tüm detayıyla, bilimsel yöntemlerle, araştırmaya, belgelemeye tarihe kayıt etmeye, kendi dilimizle anlatmaya devam edeceğiz.

Önce, izleyeceğiz, gözleyeceğiz, bileceğiz ve sonra değiştirip dönüştüreceğiz.