Yoksullukla mücadele, eşitsizlikle mücadele demektir. Üretimde, dağıtımda, bölüşümde, adaletsizlik üzerine kurulu bir düzende eşitsizlik kaçınılmazdır.
Birleşik Metal-İş Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezi BİSAM, dün Kasım 2022 için “Açlık ve Yoksulluk Sınırı Dönem Raporunu” yayınladı. Buna göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için gereken harcama tutarı günlük 260, aylık 7 bin 818 lirayı geçmiş. Buna açlık sınırı diyoruz. Yine aynı ailenin, barınma, ısınma, ulaşım, eğitim, sağlık gibi diğer temel yaşamsal giderleri de hesaba katıldığında bu miktar 27 bin 41 liraya ulaşıyor. Buna da yoksulluk sınırı diyoruz. Dileyen BİSAM’ın raporunu detaylı inceleyebilir.
Öylesine bir dönemden geçiyoruz ki, gerçek durumu görebilmek için, bu rakamların her gün, hatta yeri geldiğinde gün içinde güncellenmesi gerekiyor. Tüketici fiyatlarındaki değişimin yansıdığı enflasyon rakamları derseniz, onlar hele, hiçbir anlam ifade etmiyor. TÜİK’in resmi rakamlarında başka hikaye, bağımsız araştırmalardan gelen bilgi bambaşka hikaye anlatıyor. İki ayrı hikaye diyorum ya, gerçekten ayrı hikayeler öyle böyle değil. Örneğin bu Ağustos’ta TÜİK’in yüzde 80’lerde açıkladığı yıllık enflasyonu, Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) isimli bir araştırma yüzde 180’lerde açıklamıştı hatırlarsanız.
Yılı kapattığımız şu günlerde de bu enflasyon durumlarının nasıl kontrol altına alınacağı ve idare edileceği tartışılıyor. Bu gündem bir de seçim dönemi çıkışlarına hazırlanan düzenin iktidar ve muhalefet partilerinin propaganda planlarıyla çakışınca ortalık iyice karışıyor.
Resmi ya da gayri resmi, yandaş ya da muhalif, iktidar ya da karşısındaki masalardan, fark etmez, bu hesapların hemen tümünden ülkede ciddi bir hayat pahalılığı olduğu sonucu rahatça çıkıyor. Zaten hesaba kitaba, rapora ne gerek var, bu ülkede yaşayan her yurttaş, gelir düzeyi ne olursa olsun, öyle ya da böyle durumu algılayabiliyor.
Ben yine de cümlelere dökeyim. Bu ülkede gittikçe derinleşen ve yaygınlaşan bir yoksullaşma var. En temel gündelik gereksinimlerine ulaşamayan, beslenemeyen, barınamayan, ısınamayan milyonlarca insan var. Bir tarafta da yirmi yirmibeş tane dolar milyarderi, Dünya zenginler listesinde poz veriyor. Büyük bir eşitsizlik, acımasız bir adaletsizlik var. Bu ülkenin çocukları kırılgan, gençleri geleceksiz, yetişkinleri mutsuz, aydınları umutsuz.
Neden?
Çünkü, bu ülkede değer yaratan, üreten, hizmet veren, alınteriyle yaşamlarını sürdüren yurttaşların emeklerinin karşılığına, sürekli artan oranlarla arsızca el konuluyor. Tam da bunun için kurgulanmış, tıkır tıkır işlettikleri bir düzen var. Bu ülkenin varlıkları, kaynakları, üretkenliği, on yıllardır sistematik olarak halktan koparılıyor, didikleniyor, satılıyor, işlevsizleştiriyor. Üstüne, tüm bu düzenek güç kaynağını gericilikten ve karanlıktan alıyor.
Ne anlatıyorsun, bunları bilmeyen mi var diyeceksiniz? Haklısınız, bilmeyen yoktur, hele de kendisini ülkeye, “umut” diyerek, “çözüm” diyerek, “deva” diyerek ortaya atanlar varsa biliyorlardır herhalde.
Örneğin, CHP’nin İkinci Yüzyıla Çağrısı’nın “Şampiyonlar” kadrosundan Hacer Foggo, yoksulluğun, adaletsizliğin ne olduğunu çok iyi biliyor. Yoksulluğun bir insan hakkı ihlali olduğunu savunan bir aktivist. Konuşmasında: “Bu memlekette eşitsizlik bu kadar derin ve yakıcı olmamıştı” demiş. “Türkiye’yi her geçen gün daha yoksullaştıran bu adaletsiz sisteme karşı, CHP iktidarının ilk hedefi yoksulluğu kökten bitirmek olacak” da demiş.
Dedim ya, derin bir bilgi birikimi, bu alanda uzmanlığı olan bir isim, iyi biliyor yoksulluğu da eşitsizliği de. Peki bu doğru saptamalardan nasıl bir çözüm çıkıyor diye dinlemeye devam ettiğimizde, açık söyleyeyim heyecanımız kursağımızda kalıyor.
Hacer Foggo’nun yoksulluğu ve eşitsizliği kökünden bitirecek gelecek öngörüsünde özne olarak “... yatırımın, büyümenin, teknoloji ve yeni nesil iş modellerinin…” kritik rolünü görüyoruz, yani sermayeyi, patronları, sanayicileri, tüccarları. Kılıçdaroğlu’nun “CHP iktidarında hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek” sözünü tekrarlayan Foggo’nun bu hedef için halka sunduğu yeni yüzyıl çözümü, sosyal yardım dağıtacak “Aile Destekleri Sigortası” uygulaması. Bu destekler için kurulması planlanan Aile Destekleri Sigortası Kurumunun, halihazırda AKP iktidarının Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bünyesindeki Sosyal Yardımlar Müdürlüğünden ve kırk ayrı başlıkta yürütülen sosyal yardım sisteminden hangi anlamda farkı olacağını anlamak çok kolay değil. Bir farkı olacaktır elbette, ama bir “sistemden” kaynaklandığı tespiti yapılan adaletsizliği ve eşitsizliği, o sistemi dağıtmadan, ya da değiştirmeden, hadi daha da hafifinden başlayalım, sarsmadan ortadan kaldırmak olanaklı mıdır?
Yoksullukla mücadele, eşitsizlikle mücadele demektir. Üretimde, dağıtımda, bölüşümde, adaletsizlik üzerine kurulu bir düzende eşitsizlik kaçınılmazdır. Yoksulluğu kökünden bitirmek, ancak eşitsizlikle beslenen bu düzeni kökünden değiştirmekle olanaklıdır.
Çok mu radikal geldi? Peki ama yoksulluğu kökten bitireceği iddiasıyla halka vaatlerde bulunmanın gereği de kökten çözüm üretmek değil midir?
Diğer örneğe geçeyim. Bu yoksulluk meselesinde CHP’nin masa arkadaşı DEVA partisinin de bir iddiası var, olmaz mı? Onlar da, “Yoksulluğun DEVAsı olacağız” başlığı altında, onbir madde ile yardıma muhtaç vatandaşlara, bebeklere, çocuklara, yine aile temelinde destekler, yardımlar sıralamışlar sağolsunlar.
Biliyorlar, ama anlamıyorlar. Yoksulluğu ve eşitsizliği, düşkünlükle, muhtaçlıkla, zavallılıkla bir görüyorlar. Başından sonuna sınıfsal olan bir konuyu, aileye sıkıştırıp, devletin ana gövdesinin, siyasal iktidarın sorumluluğu olan bir alanı, sosyal hizmet memurlarıyla çözeceklerini sanıyorlar.
Düzenin içerisinde kalma koşuluyla muhaliflik buraya kadar. Ya iktidara ne demeli? Geçenlerde Nebati’nin ağzından duymuşsunuzdur:
“Asgari ücretliye de, memura da, emekliye de ne verilse haklarıdır. Dar gelirliye, fakir fukaraya vermek bereket getirir…” deyiverdi Hazine ve Maliye Bakanı. Ama tabi hemen ardından yani tabi o kadar da değil gibisinden ekledi: “Asgari ücretin enflasyonu fazla tetiklemesine yol açacak bir adım da atılmasa iyi olur…”
Gelin Nebati’yle bitmesin bu yazı, Ruhi Su seslensin bize, son söz onun olsun:
DİNLEYİN ARKADAŞLAR
Dinleyin arkadaşlar
Bir atasözümüz var
Biri yer biri bakar
Kıyamet ondan kopar
Kıyamet dedikleri
Ha koptu ha kopacak
Yoksuldan halktan yana
Bir dünya kurulacak
Görmüşler ileriyi
Atalarımız demek
Herkese yeter dünya
Herkese yeter ekmek
Söz ve Müzik: Ruhi Su