Günümüze sıkça işittiğimiz “Paramız pul oldu” feryadı bakır bozukluklardan “pul” olanına gönderme olduğunu ileri sürenler varsa da doğrusu bu değimde geçen “pul”un bildiğimiz posta pulu olduğudur.

Akçenin ayarı ve Buçuktepe İsyanı

Akçe Osmanlı’nın başlangıcındaki para birimi… İlk akçenin Orhan Gazi zamanında basıldığı söylense de tarihi biraz daha geriye Osman Bey’e kadar uzatanlar da var. Gümüş sikke… Renginden ötürü olmalı “akça” dan mülhem akçe denmiş. Tevatür olmasa gerek “Ak akçe kara gün içindir” sözü de buraya bağlanır, fukara kısmına tasarrufu öğütler.

Usuldür, Osmanlı’da sultan/padişah değişince tahta oturan önce erkek cinsinden kardeşlerini yaşlarına başlarına bakmadan katlediliyor sonra kendi adına hutbe okutup akçe bastırıyor. Kurucu Osman hariç… O kardeşlerini değil de rakip olarak gördüğü amcasını öldürüyor. Sonra cenaze namazını kılıyor taziyeleri kabul ediyor hutbe okutup sultanlığını ilan ediyor ancak akçe bastırıp bastırmadığı meselesinin ihtilaflı olduğunu biliyoruz. Akçeyi kendisinden sonra gelecek oğlu Orhan bastırıyor. İlk Osmanlı parasıdır. 1327 olarak tarihlendiğini öğreniyoruz.

Hutbe beylikten devlete geçişin ilanen tebliğidir. Bunun mührü ise “sikke kesmek”tir. Akçe diyoruz.

Fatih Mehmet, Osmanlı parasının mucidi olarak kabul ettiğimiz Orhan dedesinden 120 yıl sonra tahta oturduğunda, akçenin yanı sıra “mangır” ve “pul” adıyla bilinen iki paranın daha tedavülde olduğunu görüyoruz. Bakırdan imal edilmişlerdir. 1. Murat’ın bozukluk ihtiyacını karşılamak üzere piyasaya arz ettiği paralardır. Günümüze sıkça işittiğimiz “Paramız pul oldu” feryadı bakır bozukluklardan “pul” olanına gönderme olduğunu ileri sürenler varsa da doğrusu bu değimde geçen “pul”un bildiğimiz posta pulu olduğudur.

Fatih Mehmet dedim ya, akçenin ayarıyla oynayan ilk padişahtır. Kendisinden önce 120 yıl boyunca akçe “temiz ve halis gümüşten darp edilirken” “darp” basmak anlamındadır, Fatih Mehmet’le birlikte Akçede “tağşiş” dönemi başlamıştır.

“Tağşiş”, bir şeyin niteliğini değiştirmek için başka bir şeyin karıştırılması anlamında kullanılmaktadır. Şimdi sırasıdır, Gümüşe bakır katarak akçenin ayarıyla oynayan ilk padişahın Fatih Mehmet olduğunu ilan edebiliriz. Fatih Mehmet Osmanlı’da akçede hile dönemini açandır. Hükümdarlığı boyunca bu yola altı kez başvurmuş kendisinden sonra gelecek olanlara önayak olmuştur. Osmanlı’da vaka-ı adiyeden sayılan yeniçeri isyanlarının ilkinin de Fatih Mehmet’in iktidarında çıkması rastlantı değildir. Yazıya başlık olarak seçtiğim “Buçuktepe Vakası” budur ve akçe isyanıdır.

Buna geleceğim gelmesine de ilkin şu akçenin başına gelenler hakkında kısa birkaç not düşmek isterim. Akçe darbını düzenleyen buyruklara göre akçenin saf gümüşten ve ağırlığının 1.181 gram olması, 100 gram gümüşten en fazla 260 adet darb edilmesi ferman edilmiştir. Fatih Mehmet’e gelinceye kadar akçe pürü pak ve ak iken, Fatih’le birlikte 100 dirhem gümüşten elde edilen akçe miktarı adet olarak 330’a yükselmiş, doğal olarak ağırlığı da 0.931 grama düşmüştür. En sonunda başına gelenleri merak edecek olanlar için yazıyorum, 1700 yıllarının başlarında akçe iyiden iyiye zavallılaşacak yerini Mısır Memluk sikkesi olan “pare” ye bırakarak küsurat haline gelecektir. Artık üç akçe bir pare edecektir.

Şimdi Mehmet’e dönüyorum:

Mehmet’in iktidarında yeni bir meslek icat ediliyor:

“akçe kırkçılığı…”

Manasını vermem gerekiyor:

“Akçe kırkçılığı”, akçenin tırtıklanarak orasından burasından minik parçaların kopartılıp gümüşünün çalınması demektir. Tırtıklama sonrasında geriye kalanın adı “Bozuk akçe” oluyor.”Zaif akçe” de deniliyor. Zaman içerisinde o kadar inceliyor ki sahiden de “pul” hafifliğine erişiyor.

Tahta her çıkan bozuk olanı toplatıyor ve yeni darp edileni piyasaya sürüyor olsa da tırtıklama bir meslek halini aldığından, Osmanlı’da çarşı/pazarda dolaşımda olan hep bozuk akçe oluyor.

O kadar değil,tabii ki bir de dolar var… Dolar mı? Tövbe… “Duka” var. Venedik dukası… Altın para. Osmanlı’yı zora sokmak için elinden geleni ardına koymayan kafirlerin ha bire bir aşağı bir yukarı indirip çıkardığı hınzır duka!

Gayet değerlidir. 1431 yılında saf gümüş olmak kaydıyla 35 akçe eden 1 Venedik dukası, Fatih Mehmet’in iktidarıyla birlikte yükselmiş, öyle ki 1481 yılında 47 saf gümüş akçe ile 1 Venedik dukası alınabilir olmuştur.

Her “tağşiş” sonrasında avam takımından “celali” kılıklı bir takım ademlerin ortaya dökülüp hay huy etmeleri üzerine asabı bozulan Fatih Mehmet,“ Tağşiş ve dukaya bağlı fiyat artışı yatırım, üretim, ve istihdamı doğrudan etkilemez … Biz fetret dönemi olarak bilinen ve dedelerimizin birbirini yediği kargaşayı yaşamış bir milletiz. O badireden nasıl çıktıysak Allah’ın yardımı kullarımın desteği ile bu badireden de çıkacağız. Onların dukaları varsa bizim de Allah’ımız var kullarım rahat ola! ” yollu bir ferman yayımlamıştır.

 Ne ki “badireden” çıkılamadığı gibi bu ferman dukanın fena halde yükselmesine, daha doğrusu akçenin fena halde düşmesine engel olamamıştır. Tam tersine, Mehmet’in her ağzını açışta yukarıya doğru eğilim göstermeyi itiyat haline getiren duka, bu defa tarihi denebilecek bir gayretle zirveye oturmuştur. Bunun sonucunda işsizlik ve pahalık had safhaya dayanmış, ardından bu defa karaborsa ve stokçuluk peydahlanmış en temel ihtiyaçlara dahi erişim zorlaşmış, bundan etkilenen de en çok maaşlı yeniçeri tayfası olmuştur. Öyle okuyoruz.

Tabi şimdi Mehmet’in defterdarının çıkıp “siz dukayla mı maaş alıyorsunuz” yollu çıkışmalarının olup olmadığını, buna ilaveten, “ha tabi canım duka 200 akçe olacak, 300 akçe olacak ya, toplayın dukaları sonra yan gelip keyfinize bakın” diyerek işi alaya vurup vurmadığını, bu arada bir saray görevlisinin “ zam yapılıyor ama mini mini yapılıyor, zaten peygamber efendimiz de midesinin üçte birini boş bırakırdı” türünden lakırdı edip etmediğini belge olmadığı için bilemiyoruz. Tarih belgelerle yazılır ve buna ilişkin belgeye henüz erişebilmiş değiliz ama yeniçeri taifesinin çileden çıkıp keçe külah palaya sarıldığını yazılanlardan öğreniyoruz. Sonrası “Buçuktepe”dir.

Nihayet gelebildim Buçuktepe’ye ve ben bunu akçe isyanı olarak okuyorum. Şöyle başlayabilirim:

1446 yılındayız. Yani Fatih henüz sadece Mehmet’tir ve onun birinci saltanat dönemindeyiz. Baba Murat tahttan feragat etmiş oğul Mehmet tahta çıkmıştır. Geçicidir. Kısa bir müddet sonra çıktığı tahttan inecek, baba Murat tekrar çıkacaktır. Mehmet’in inmemek üzere çıkması için 1451 beklenecektir. Her neyse 1446’dayız. Mehmet’in birinci çıkışıdır ve usuldür, yeniçeriye ulufe verilecektir. Ne ki ulufe “tağşiş” edilmiş akçeyle dağıtılınca nicedir pahalılıktan bunalmış olan yeniçeri taifesi, silahlı memur demektir, orasından burasından tırtıklanmış akçeyi kabullenmeyip kazanı devirmişlerdir. Yemek kazanının devrilmesi isyan demektir. Asapları iyiden iyiye bozulmuş olan Yeniçeri taifesi, isyanı durdurmaları için nasihat etmeğe kalkan Rumeli Beylerbeyi Hadım Şehâbeddin Paşa’nın evini kuşatır ve yağmalar. Hadım Şehabeddin, son anda Mehmet’in sarayına kaçarak canını kurtarabilir. Akçe isyanıdır. Osmanlı tarihçilerinin “zorba” olarak tariflediği yeniçeriler şehre hakim bir tepeye çıkarlar ve yine yazılanlara göre “sarayı tehdit edecek kadar azgınlaşırlar.” Sonrasında Yeniçeri maaşı günlük üç akçe iken, üç buçuk akçeye yükseltilecek ve böylece yeniçeri kışlasına dönecektir. Bu arada Mehmet inecek Murat yeniden ve son kez çıkacaktır. Yapılan yarım akçelik zam aşkına keçe külah pala çıkıp indikleri tepeye Buçuktepe adı verilecektir. Bu isyan Osmanlı’da ilk yeniçeri isyanıdır. Az bilindiğine bakmayın, Akçe içindir ve tahttan sultan indirmiştir.

Not: *Elbette Fatih böyle bir ferman yayımlamamıştır benim uydurmamdır ama siz incelik gösterip kurgu diyebilirsiniz… * Günümüz Edirne’sinde “Buçuktepe” adıyla bir mezarlık vardır.