8.8 Trilyon Dolar

Önceki yazılarımızda, dünyayı sarsan finans krizinin temelinde pervasız bir açgözlülüğün yattığını yinelemiştik. Karşılığı, teminatı olmayan fonlar üzerinden yapılan alım-satımlarla oluşan köpük para sanal cenneti yaratsa da küçük bir ödeme tıkanıklığı sonucu krizi tetiklemiş büyük aracı şirketler, Bankalar ya batmış ya da kurtulma için devletin kapısını çalmışlardır. Sonuçta ilk dalgayı atlatabilmek için başta ABD olmak üzere İngiltere, Almanya, Japonya ve gelişmiş ekonomiye sahip devletler kesenin ağzını açarak zorda olan finans kurumlarını, para akıtarak beslemişlerdi. Bu bağlamda akıtılan paranın on trilyona dolara yakın olduğu da o dönemin haberlerinde kerelerce vurgulanmıştı. Geçen hafta gazetelerde yayınlanan bir haber insanın dudaklarını uçuklatacak nitelikteydi. Habere göre Dünya Borsaları son dönemde zor günleri atlatarak 8.8 triyon dolar artı kazanca geçmişler. Yani kumarbaz oğul babasının ödediği borçlarını unutmuş yeniden yeşil çuhalı masaya oturmuş ve de kazanmıştı.

Kapitalizmin temel amacı "Servet"i arttırmaktır. Adam Smith bunu "Milletlerin Zenginliği" yapıtıyla açıklıkla ortaya koymuştur. Nitekim 19. yüzyılın son çeyreğinde tanıştığı ekonomi bilimine Osmanlı "İlmi Servet" adını vermiştir. "Ekonomi Politik" ve "İktisat" deyimleriyle ancak yirminci yüzyılın başlarında tanıştık. Liberal ekonomi için servet birikimi olmazsa olmaz bir koşuldur. Başka ülkelerin yağması, köle emeği, nihayet sanayi işçisinin yarattığı değerin çalınması hep bu birikimi sağlayan unsurlardır. Ekonomik liberalizm'in temel şiarı olan "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" belgisi bu sistemin pervasızlığını, acımasızlığını ortaya koyar. Neo-liberal yaklaşım bu pervasızlığı daha bir üst düzeye çıkarmıştır. Yeni simyacılık diye adlandırdığımız finansal kumar servetin büyümesini büyük oranlarda hızlandırmıştır. Bunun etkisini bırakınız ABD vb. gibi Türkiye'de bile görmekteyiz.

Başbakan'ın konuşmalarında sık sık yinelediği sayısal bilgileri bu kez biz kullanalım. Türkiye Gayri Safî Milli Hâsılası 1923- 2006 yılları arasında şu seyri göstermiştir.

YılGSMHKişi Başına GSMH 1923570 Milyon $42.5 $2002231 Milyar $3350 $2006526 Milyar $7500 $

Hesaplama tekniklerindeki değişimleri, dolardaki enflasyon etkisinin giderilmemesi vb. gibi konuları bir an için nazarı itibara almazsak şu indeksi hesaplayabiliriz.

Yılİndeks(GSMH) 192310020024052006923

İndeks'te 75 yılda sağlanan 405 puanlık bir büyümeye karşın, 2002-2006 döneminde, yani dört yılda 518 puanlık bir büyüme sağlanmıştır. AKP bundan kendine pay çıkarsa da büyümenin altında yatan gerçek neo-liberal finansal kumardır. GSMH'nın sektörel dağılımına bakalım. Tarımın payı %43 den 2006'da %10' a düşmüştür. Sanayi 1923'de %11 iken 2002'de %27'ye çıkmış, yani üç kat artarken 2002-2006 arasında %27'den ancak %30'a çıkabilmiştir. Hizmetler se %60dır. Görülüyor ki Tarımın payı iyice küçülmüş, sanayi de 2002'nin üzerine pek bir şey ilave edilmemiştir. Büyüme hizmet sektörüne yöneliktir. Buna finans kurumları, turizm, ticaret vb. dahildir. Dış açık ise 2006'da 42 milyar dolar düzeyindir.

Bu sağlıksızdır. Ekonomik ve Toplumsal kalkınmanın yarattığı bir yapıyı yansıtmamakta, buna karşın düşük kur, yüksek faiz politikasının doğurduğu bir sistemin servet birikimini göstermektedir. Bu birikim ancak sınırlı bir grubun ve yabancıların elinde toplanmıştır. Yığınlara ve emekçilere yansımamıştır. Onlara, kendilerinden "masallar kadar uzak" olan bu servetin şaşaasına bakmak kalır. Örneklerle avunurlar, ama sorgulayamazlar.

En muhalif gazeteleri paper-moon vb. gibi bir öğünü fakirin üç aylık ekmek giderini aşan lokantaları anlatır. Okurlar. Kim orada yemek yiyenler diye sormazlar. Azeri asıllı bir Rus zengini Antalya- Aksu'da peri masalı şımarıklığında bir otel yaptırır. Açılışına milyarlarca dolar harcar. Dünyanın ünlüleri gelir. Kimse "bu lüksün kaynağı nedir" diye sorgulamaz. Aşiretinin üyeleri yoksulluktan inleyen reisler düğünlerinde saçılan dolarları, takıları altınları taşıyamayan gelinleri ile Tv'lerde boy gösterir. Kendi yoksulları bile sorgulamaz. Önüne atılan etli pilava şükreder. Bir kulüp başkanı yitirdiği şampiyonluğu unutturmak için değeri kendinden menkul bir futbolcu için 10.4 milyon euro'yu gözünü kırpmadan verir kovduğu teknik direktörün tazminatı olan 8-10 milyon euro'yu "Gerekirse cebimden öderim" der ve kimse "nereden buldun" demediği gibi alkış tutar. İspanya'da başka bir kulüp başkanı iki futbolcuyu kadrosuna katmak için neredeyse 150 milyar euro'yu gözünü kırpmadan verir....Oradan da oley sesleri yükselir. Türkiye'de şirketlerin özel jetleri %100 artarak kullanacak pilot bulunamazken, bu olayda alkışlanır. Medyanın baş köşesine oturur.

Bu örnekleri alabildiğince çoğaltabiliriz. Finansal kumarın dayanılmaz çekiciliğinin vazgeçilemezliği açık olarak görülmektedir. Bir dönem serbest rekabet piyasasını sözde korumak için çıkartılan anti-tröst yasalarının, yenilerde yaygınlaşan rekabet kurullarının etkisiz olduğunu günümüz küresel şirketler oligarşisi ortaya koymaktadır. Bu yapı görülüyor ki devleti de tüm boyutları ile arkasına almakta, devlet güvencesiyle tedavülü mümkün olan ulusal parayı da kendi çıkarı doğrultusunda sınır tanımadan türetmeye cesaret edebilmektedir.

Neo- liberalizmin yığınlara tanıdığı tek özgürlük ise piyasalarda somutlaşan bireysel tüketim tatminlerinden ibarettir. Yerine göre bu tahminler "mutluluk" diye de nitelenebilir. Kredi kartı ödünleriyle sanal cennetler yaratılabilir. Fakat yazının başında sayısal olarak sergilediğimiz servet obezitesinin meyvasını yiyenler erklerini sınır tanımadan genişletip, etkinleştirmeye devam eder. Medyasının anlı-şanlı köşecileri ile kırkındaki Ayşe Arman'ın erotik fotoğraflarını "İşte Özgürlük" , "Ebedi Başkaldırı" ve de akla gelmeyen güzellemelerle yüceltirken, kent varoşlarında, Anadolu'nun kırsalında elindeki içi boş dürülmüş yufka ekmeğini yiyerek açlığını, fukaralığını gidermeye çalışan yarı çıplak yığınları görmez. Görse de susar. Ya da televizyon kuzusu sarışın gibi dağdaki çoban diye burun kıvırır. İki-üç ayda 8.8 trilyon dolar nasıl kâr hanesine yazılır. İki-üç ay önce 23 binlerde taban yapmış İMKB 100 endeksi nasıl 35 bin direncini aşmaya çalışır. Milyonlarca işsiz, hızla artan fukaralık kimin umurunda. TÜSİAD, hükümet ve IMF Bodrum Kempınsky'de ve de "Ekonomi Tıkırında"